But you're traducir turco
64,039 traducción paralela
But you're not a surgeon.
Fakat doktor değilsiniz.
I know you're a little low on trust right now, but we are running out of time.
Şu an biraz güven sorunun var biliyorum ama zamanımız tükeniyor.
Charlie's got this interim chief gig for the next few months, but after that, it's gonna open up again, which means... sign here and here... which means that you have a few months to convince the board that you're their best bet.
Charlie birkaç hafta daha geçici şef olacak. Fakat sonra pozisyon yeniden açılacak. Burayı ve burayı imzala.
- Wow. Listen, and you're not gonna like this, but I think we need to call the Barracuda.
Bak, pek sıcak bakmayacaksın ama bence Barracuda'yı çağırmalıyız.
But that means you're my guests.
Yani sizler misafirimsiniz.
I can't stop you from doing what you're doing, Wilfred, but I can slow you down.
Yapmak istediğin şeye engel olamam Wilfred ama yavaşlatabilirim.
Maybe so. But if you're not careful, buddy, you're gonna end up in a bloody mess like this, too.
Haklı olabilirsin ama dikkatli ol dostum.
And I know you're trying to scare me or whatever, but I'm... I'm doing fine.
Beni korkutmaya falan mı çalışıyorsun bilmiyorum ama ben iyiyim.
But you're the one that said that.
Ama onu sen demiştin.
You're never gonna believe this, but between not having to pay any of the partners, signing a few new clients, and subletting our space, we're actually flush with cash.
İnanmayacaksın ama, ortaklara para ödemediğimiz yeni müşteriler bulduğumuz ve boş alanımızı kiraya verdiğimiz için para durumumuz iyi.
But you're loyal to the people here, and you don't want to leave them.
Ama sen buradakilere sadıksın ve onları bırakmak istemiyorsun.
Because I said Louis wasn't ready to be managing partner, but maybe you aren't either, because you're not around enough to know what's going on around here.
Çünkü Louis'in yönetici olmaya hazır olmadığını söyledim ama belki sen de değilsindir, çünkü etrafında olanlardan yeterince haberdar değilsin. Tanrı aşkına.
But the real reason we're having this conversation is that you're afraid to say it.
Ama bunu konuşmamızın asıl sebebi bunu söylemekten korkman.
But it's not just one person in this case, it's two, and right now you're both losing.
Ama bu olayda sadece bir değil iki kişi var ve şu anda ikisi de kaybediyor.
But that bag sitting over there tells me that you're ready to forgive her.
Ama şuradaki çanta onu affetmeye hazır olduğunu söylüyor.
You don't give a shit about these people, and Nathan and everyone else here might be buying your bullshit, but I know why you're really here.
Bu insanlar umurunda değil... Nathan ve buradaki herkes senin saçmalıklarını dinliyor olabilir ama ben senin neden burada olduğunu biliyorum.
Yes, you did, when you were younger, but you're not a child anymore, and you haven't been for a long time.
Evet, gençken vardı ama artık genç değilsin ve uzun zamandır da değildin. Sana inanamıyorum.
You're welcome, but we're partners, and they're all our clients.
Rica ederim ama biz ortağız onlar hepimizin müvekkili.
- You're never gonna believe it, but they have me supervising this third-year law student. What?
- Ne var?
- That's great, Rachel, but I'm on my third glass of chardonnay, and I don't think you called me over here to tell me you submitted your application to the bar, or that you're putting your foot down with Louis.
Harika, Rachel, ama bu Chardonnay'den üçüncü bardağım ve beni buraya sadece baro başvurunu yaptığını ve Louis'e söylediklerini anlatmak için çağırmadığını düşünüyorum.
You're trying to get her out, so that you can get this place out from under rent control, but I'm not gonna let you get away with it.
Neler döndüğünü bilmiyor muyum sanıyorsun? Onu atmaya çalışıyorsunuz, çünkü bu evi kira denetiminden muaf tutacaksınız ama bunun olmasına müsaade etmeyeceğim.
- I don't know, Rachel, but I do know we're gonna do whatever it takes to make sure you become a lawyer.
Bilmiyorum, Rachel ama avukat olman için ne gerekiyorsa onu yapacağız.
- You're gonna do it, do it, but you're gonna be the one to tell Oliver.
Yapacaksan yap ama Oliver'a bunu sen söyleyeceksin.
But if you're gonna get this worked up about something like this, it makes me think i don't really know you.
Ama bu şekilde öfkelenmen seni gerçekten tanıyamadığımı düşündürüyor.
I told him you'd be happy to talk, but to give you a few days when you're feeling better.
Onunla seve seve konuşacağını ama kendini toparlaman için sana birkaç gün müsaade etmesini söyledim.
It'd be one thing if you just weren't a Buddhist monk, but you're barely even a regular, functioning person.
Sadece Budist keşiş olmasaydın hadi bir derece de senin için normal, iş gören bir insan demek bile neredeyse mümkün değil.
Oh, I thought I had everything under control when I found Eleanor, but somehow you are... you're so much worse.
Eleanor'u öğrendikten sonra her şey kontrolüm altında sanmıştım ama sen kat kat daha kötüleştirdin durumu.
But... you're not gonna believe this... I followed through.
İnanmayacaksın ama planlarıma devam ettim.
You guys helped me and Eleanor, right, but we're bad, so you helping us was bad.
Siz Eleanor'la bana yardım ettiniz doğru mu? Biz kötüyüz bu durumda siz de kötüsünüz.
But you're way out on a limb here, Mike.
Ama yolunu kaybetmek üzeresin Mike.
I don't know why you're not listening, but you're not listening.
Niye bilmiyorum ama beni dinlemiyorsun.
Now, the safety's on, but you never put your finger on the trigger until you're ready to take your shot, okay?
Şimdi, emniyet açık ama ateş etmeye hazır olana dek... -... elini tetiğe koyma, tamam mı?
It's like you're outside of yourself, but in control of this warrior.
Kendi benliğinden çıkıp, bu savaşçıyı kontrol ediyor gibisindir.
I know what you're thinking, but you're wrong.
Ne düşünüyorsunuz biliyorum ama yanılıyorsunuz.
I have a favor I want to ask you, but... you're gonna think it's silly.
Fakat aptalca olduğunu düşüneceksin.
I'm know I'm not precisely the type you'd most likely choose, and I wasn't so experienced when we were first together, but you're so great at it.
Pek senin tipin.. ... olmadığımı biliyorum ve ilk kez birlikte olduğumuzda tecrübesizdim ama sen bu konuda muhteşemsin.
But now you're just...
Ama artik...
They're new jokes. No, but you're doing'em in your voice.
- Ama kendi sesinle yapmis olacaksin.
We'll heat it up for you, but you're gonna put it together.
Bunları senin için ısıtacağız, sen bir araya getireceksin.
It could be big, but you're not sure what it is.
Büyük olabilir ama ne olduğundan emin değilsin.
You'd think, but mainly, it's answering a thousand e-mails from neurotic musicians every day who are pissed off they're not The Strokes.
Öyle sanırsın ama genelde, The Strokes olmadıkları için çok sinirli olan nevrotik müzisyenlerden gelen bin tane e-postayı cevaplıyorum.
But you're released early for good behavior.
Ama iyi hâlden erken çıkarsın.
But then, out from behind your back, I think you're gonna pull a knife, and it's a bouquet.
Ama arkandan bir bıçak çıkartacağını sanırım ve elinde bir buket olur.
You won't find many people, but we're out there.
Yapan pek kimse bulamazsın ama biz buradayız.
Yeah, I think you're very, very, very pretty, but, um... not into ladies.
Evet. Bence çok çok güzelsin ama kadınlarla ilgilenmiyorum.
You may not be in my top eight, but you're in my apartment.
İlk sekizimde olmayabilirsin ama benim dairemdesin.
Not that you're not the most important person here tonight, Coach, but this is the VIP section.
Bu gece buradaki en önemli kişi olmadığından değil ama burası VIP bölümü.
But if you're asking my preference, hmm, that would be self-pleasure... with a bowl of room-temperature...
Ama merak ediyorsan, tercihim kendi kendimi tatmin etmek olur. Oda sıcaklığında bir kâse dolusu...
Uh-uh. You're weird, but you're not bus-station-at-night weird.
Tuhafsın ama gecenin köründe otobüs durağında takılacak kadar değil.
But you're right there.
Ama geldin.
I'm sorry, but you're...
Üzgünüm ama senin...