But you traducir turco
439,286 traducción paralela
I don't know what you're talking about, but you can't complain.
Neden bahsettiğini bilmiyorum ama şikayetçi olamazsın.
Nothing can prepare you for this, sir, but you are not alone.
Hiçbir şey sizi buna hazırlayamaz ama yalnız değilsiniz. Biz de buradayız.
But you have to show me your hands.
Ama ellerinizi kaldırmalısınız.
But you did, because a mother deserves the truth.
Ama verdin, çünkü anneler gerçeği hak eder.
But you're not a fairy.
Ama sen peri değilsin ki.
Yes, but you didn't.
Evet, ama yapmadın.
I love you, too, but you make me crazy.
Ben de seni seviyorum, ama beni delirtiyorsun.
Fine, but you still haven't said you're sorry.
Peki, ama hala üzgün olduğunu söylemedin.
But you're not "some people."
Ama sen "bazı insanlar" dan değilsin.
But you do need to call her.
Ama onu araman lazım.
My crew did the best we could, but you didn't give us much information to go on.
Ekibim elinden gelenin en iyisini yaptı fakat bize devam etmemiz için çok fazla bilgi vermediniz.
He'll recover from that ion blast, but you bought us some time.
O iyon topunun etkisinden birazdan kurtulur fakat bize biraz zaman kazandırdın.
But you've heard it before.
Fakat onu daha önce de duydun.
Sharice, this is dumb. But do you want to be my date to the dance?
Sharice, aptalca olacak ama dansa eşim olarak gelmek ister misin?
But quite frankly, this new deal you're proposing is a little bit over the top.
Ama dürüst olmalıyım ki, önerdiğiniz bu yeni anlaşma biraz aşırıya kaçıyor.
But so that you can understand me better and practice, this time I will speak in Spanish.
Ama beni daha iyi anlayıp pratik yapabilmen için, bu sefer İspanyolca konuşacağım.
And I know I am being selfish, but... I don't know how to act when you're there.
Ve bencil davrandığımı biliyorum ama sen oradayken ne yapacağımı bilemiyorum.
Okay, I'll tell you, but please don't judge me.
Tamam. Size söyleyeceğim ama lütfen beni yargılamayın.
Television teaches us that the man's supposed to sleep on the couch, but of the two of us, you're clearly more sofa-sized.
Televizyon bize erkeğin kanepede yatması gerektiğini öğretiyor ama ikimiz içinde kanepeye sığabilecek olan kişi sensin.
Thank you, but if I'm gonna just take advantage of my friends, I might as well keep on relying on my father.
Sağ olun ama arkadaşlarımdan faydalanacaksam babama güvenmeye de devam edebilirim.
But I still love you very much, so don't cut me out of the will.
Ama seni hâlâ çok seviyorum, yani beni vasiyetinden çıkarma.
Belle, I may have a way to speak to our son, but I need something from you first... your trust.
Belle, oğlumuzla konuşmak için bir yol bulmuş olabilirim ama önce senden bir şey istemem lazım güvenin...
But there's nothing here, except, you know, the clock.
Ama burada hiçbir şey yok, yani saat hariç.
I'm sorry... but I will not fail you.
Özür dilerim ama seni yüzüstü bırakmayacağım.
You've searched everywhere for a way to defeat her, but I think all your answers are right here, inside you.
Onu yenebilmek için her yeri arayıp taradın ama bence tüm aradığın yanıtlar burada kendi içinde.
You know, I've done so many dark things in my life, but I've never had a chance to kill a queen.
Hayatım boyu çok karanlık işlere bulaştım ama hiçbir zaman kraliçe öldürme şansım olmamıştı.
I know you think you own this town, but I invented it... All of it.
Bu kasabayı senin sanıyorsun belli, ama tüm bunları ben icat ettim.
It may not always seem apparent at the time, but everything I do is for you, to keep you safe.
Her zaman öyleymiş gibi görünmese bile ben ne yaparsam yapayım sizi güvende tutmak için yapıyorum.
Well, some were more successful than others, admittedly, but... you and I have been through quite a lot together, haven't we?
Hepsi kusursuzdu denemez tabii ki, ama seninle birlikte epey bir geçmişimiz var, değil mi?
You live here. Aye, but I'm not staying here tonight.
Öyle, ama bu gece burada yatmıyorum.
You may have been born the Savior, but admit it... You simply adore being the Dark One.
Kurtarıcı olarak doğmuş olabilirsin, ama Karanlık Olan olmaya tapıyorsun kabul et.
You may no longer be the Savior, but one still stands.
Sen artık Kurtarıcı olmayabilirsin, ama hâlâ ortalıkta bir tane var.
Okay, so just to be clear, I text a guy who I was just friends with and that's an unforgivable offense, but it's okay for you to text your ex-wife right after you slaughtered my goat.
Tamam, netleştirmek için söylüyorum sadece arkadaşım olan bir adam bana mesaj attı ve bu affedilemez bir hata ama keçi kestikten hemen sonra eski karına mesaj atmak normal.
But last night, you were all...
Ama geçen akşam, hepiniz...
Yeah, you really shouldn't have Ben Franklin's haircut, but here we are.
Evet, sen de Ben Franklin saçı kestirmemelisin, ama olmuş.
Besides, I didn't want to say anything before, but a big black fellow waiting on you hand and foot, very Edgar Rice Burroughs.
Üstelik daha önce bir şey söylemek istemiyordum, ama siyahi bir adam seni el pençe divan bekliyor, tam da Edgar Rice Burroughs'u bir şey.
Maybe you can't rewind them, toots, but I've got a team of Hindus running a server farm in Adams Morgan recording every second of every traffic cam in this burg.
Belki sen onları geri saramazsın, bana vız gelir. Adams Morgan'ın bu çevredeki her trafik kamerasının her saniyesini kaydettiren bir sunucu grubu çalıştıran bir Hindu ekibine sahibim.
But nonetheless, I'm here to tell you that an assassin is coming to kill you.
Fakat yine de buraya sana bir katilin seni öldürmeye geldiğini söylemek için geldim.
But I'm willing to help you vanish again in exchange for- -
Ama sana yardım etmeye hazırım. Bunun karşılığında...
Do what you gotta do to help Mr. Reddington, but do it fast.
Bay Reddington'a yardım etmek için yapman gerekeni yap ama acele et.
I don't think Dembe did, but everything is pointing towards that, so... you know, there's no telling what Mr. Reddington might do.
Dembe'nin yaptığını sanmıyorum ama her şey buna işaret ediyor... Bay Red'in neler yapabileceğini kestirmek zor.
But we know what you're doing to them.
Ancak onlara ne yaptığını biliyoruz.
Yeah, I cannot explain it, but had you seen Dembe's face when he saw her name...
Evet, bunu açıklayamam ama adını görünce Dembe'nin yüzünü görmüş olsaydın...
You can afford to hope for the best, but to survive in my world, I assume the worst.
En iyi ihtimali göze alabilirsin ama benim dünyamda hayatta kalmak için en kötü ihtimali varsayarım.
Hate to leave this on your machine, but there's something you ought to know.
Bunu makinene bırakmaktan nefret ediyorum, ancak bilmen gereken bir şey var.
It's me. Hate to leave this on your machine, but there's something you ought to know.
Bunu makinene bırakmaktan nefret ediyorum, ancak bilmen gereken bir şey var.
- Uh, well, it is unfortunate, but I must report, you have been reassigned to the cargo platform.
- Çok yazık fakat size rapor etmeliyim ki kargo bölümüne atandınız.
Can't believe I'm saying this, but I'm glad you're okay, Chop.
Bunu söylediğime inanamıyorum fakat iyi olduğuna sevindim Chop.
But right now, I need you here.
Fakat şu an, senin burada olmana ihtiyacım var.
But if I had what I needed, why would the holocrons send me to you?
Fakat eğer ihtiyacım olana sahipsem holokronlar beni neden size gönderdi?
I've come to kill you, but perhaps it's worse to leave you here, festering in your squalor.
Seni öldürmek için geldim fakat belki de seni burada sefalet içinde bırakmak daha da kötü.
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863
but you don't believe me 17
but you didn't listen 29
but you were 65
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863
but you don't believe me 17
but you didn't listen 29
but you were 65