Can't you talk traducir turco
3,663 traducción paralela
- If I ask you the right questions, can you talk about the debt ceiling for two segments tonight? - I don't even need the questions.
- Soruya ihtiyacım yok ki.
Why can't you dye it again? Second, you need to talk to your uncles.
İkincisi de, amcalarınla konuşman lazım.
You know I can't talk about work, so why do you keep asking?
Biliyorsun isim hakkinda konusamam, neden sorup duruyorsun?
You can't talk about Diane, I don't think, without talking about her laugh.
Gülüşünden bahsetmeden, Diane hakkında konuşamazsınız sanırım.
It's like I said when he first stopped speaking, y-you can't force him to talk, but he has to ask for what he wants.
Konuşmamaya başladığında da söylediğim gibi konuşmaya zorlayamazsın ancak isteklerini kendisinin dile getirmesi gerek.
Don't talk to her. I told you we can't trust her.
Size ona güvenemeyeceğimizi söyledim.
First thing is, you can't force me to talk to you.
Birincisi beni konuşmaya zorlayamazsınız. Amacımız bu değil.
I know I can do it! In a perfect world, I would love to dive into talk therapy, discover the root of your fixation, but my expertise is telling me that aversion / conversion therapy... won't work with you.
Mükemmel bir dünyada yaşıyor olsak, seninle sohbet terapisine başlayıp bu sabit fikrinin kaynağına inmeyi çok isterdim ama tecrübelerime göre, bu iğrendirme ve dönüştürme terapisi sende işe yaramayacak.
We can't talk to you.
Sizinle konuşamayız.
You know, if I'm in a room with too many people, I can talk to you but I won't give you eye-to-eye contact'cause I'm too busy watching the room.
Odamda çok fazla kişi varsa sizinle konuşurdum ama göz teması kurmazdım çünkü odayı kollamakla meşgul olurdum.
You can't talk about things like that to Daddy.
Babamla öyle şeyler konuşamam.
You can't talk to him!
Onunla konuşamazsın!
Actually, I can't talk about this sort of thing, even to you.
Böyle bir şeyi seninle bile konuşamıyorum.
Out of respect for your mother, I'll talk, but I can't let you in.
Annenin hatrına konuşurum ama içeriye alamam.
You're gonna say it's because, technically, a child with a working brain stem can't be declared brain dead even though he'll never walk or talk or move or eat, even though he's missing the parts of his brain
Diyeceksin ki, teknik olarak beyin sapı çalışmayan bir bebeğin beyin ölümü ilan edilemez. Yürüyemese de, konuşamasa da kımıldayıp yemek yiyemese de, hayatını yaşayabilecek beyin bölümleri oluşmamış olsa da.
I mean, sometimes we talk it out, but you can't just save people by going into a coma.
Bazen konuşarak halledilebiliyor ama insanları komaya girerek kurtaramazsın.
Why don't you sit up so that we can talk like normal people?
Normal otursana. Böylece normal insanlar gibi konuşabiliriz.
- Why don't you come back here so we can talk all this out?
- Ortaya çıksan da oturup konuşsak.
Why don't you come back here, so we can talk all this out?
- Ortaya çıksan da oturup konuşsak.
Like every other liberal, you walk the walk, but you can't talk the talk.
Her Liberal gibi sizin de konuştuklarınızla yaptıklarınız birbirini tutmuyor. Hiç de bile!
He can't make you talk, if you really don't know where the pendant is.
Kolyenin yerini bilmezsen seni konuşturamaz.
Can't you at least talk to her?
En azından onunla konuşsanız?
I listened to your message, I can't talk to you.
Mesajınızı aldım, ama sizinle konuşamam.
And if I'm going to get you out of there, which I am, I can't talk to you at the same time.
Seni oradan ben çıkaracaksam ki çıkaracağım, aynı anda telefonda konuşamam.
You can't talk to her yet anyhow.
Nasılsa daha bir şey anlatmayacak.
Sweetheart, don't you even want to talk about this?
Oturup tartışmayacak mısın, canım?
Okay, look, I know you don't want to talk about this anymore, and if you don't want to get the biopsy done here, there are other doctors I can refer you to.
Bak, bu konuda konuşmak istemediğinin farkındayım ve biyopsini burada yaptırmak istemiyorsan önerebileceğim doktorlar var.
Don't be scared. You can talk to me.
Korkmayın, benimle konuşabilirsiniz.
( Giggles ) ( Sighs ) I can't believe I let you talk me into being an elf.
Beni elf olmaya ikna ettiğine inanamıyorum.
Anything high-tech, you can break into, but the radio, you can't trace where it comes from, you can't trace who's listening. The radio is how we talk to each other.
İleri teknoloji ürünü her şeye sızabilirsin ama radyo yayınlarının nereden yapıldığının yayını kimlerin dinlediğinin izini süremezsin.
- You can't talk to people like that.
- İnsanlarla böyle konuşamazsan.
I can't talk to you about this.
- Bu konuda seninle konuşamam.
But if you won't talk to me, there's only so much I can do.
Eğer benimle konuşmayacaksan, yapabileceğim çok şey var.
- And I can't talk you out of this?
- Seni aksine ikna edemem mi?
I can't do anything, but you two could talk to her.
Ben bir şey yapamam ama siz Alex'le konuşabilirsiniz.
She can't feel this, because I'm feeling this, and I gotta tell you, that if one of us didn't need to be conscious, if one of us didn't need to talk to the cops
Olmaz çünkü ben yaşıyorum. Eğer ikimizden birinin, bilincinin açık olmamasında sorun yoksa birimizin polislerle konuşup insanlara olayı anlatması gerekmiyorsa ve hissiz kalabiliyorsa, bunun için elimden geleni yaparım.
I can't talk to you right now.
- Seninle konuşamam şu an.
Can you just... I don't know... talk to him.
Acaba--bilmiyorum- - konuş onunla.
Hey, you can't you talk to her...
- Hey, onunla böyle konuşamazsın...
One, you can't try to talk me out of it... and two, you can't tell anybody.
Birincisi, beni vazgeçirmeye çalışmayacaksın ve ikincisi, kimseye söylemeyeceksin.
You can't talk ; you're paralyzed.
Konuşamazsın, felç oldun.
You can't talk to me when I'm upset.
Ben böyle üzgünken benimle konuşamazsın.
You can't talk because you don't like it?
İstemediğin için mi hiçbir şey söylemiyorsun?
Why can't you talk?
Neden söylemiyorsun?
I can't ensure a single damn thing if you scare the whole House silly with talk of land appropriations and revolutionary tribunals.
Topraklara el koymaktan, devrim mahkemelerinden bahsederek Meclisin ödünü koparırsanız, hiçbir şeyi garantileyemem.
I'd like to talk to you, but I can't.
sizinle konusmak isterdim, ama yapamam.
You can't talk.
Konusamiyor musun?
You can talk, can't you, mate?
Benimle konuşabilirsin dostum, değil mi?
But you can't talk to a dead horse, now, can you?
Ama ölü bir atla konuşamazsın, değil mi?
You can't talk to me, you won't talk to me.
Benimle konuşamazsın, benimle konuşmazsın.
I really can't talk you out of it?
- Gerçekten de seni ikna edemez miyim?
can't you see me 22
can't you see 340
can't you guess 22
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you hear me 48
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you feel it 34
can't you see 340
can't you guess 22
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you hear me 48
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you feel it 34
can't you read 58
can't you hear it 44
can't you see i'm busy 35
can't you see it 39
can't you sleep 32
can't you hear 28
can't you see that 128
can't you do it 19
can't you do something 42
can't you understand that 28
can't you hear it 44
can't you see i'm busy 35
can't you see it 39
can't you sleep 32
can't you hear 28
can't you see that 128
can't you do it 19
can't you do something 42
can't you understand that 28