Clay traducir turco
5,348 traducción paralela
In those days he was known as Cassius Clay.
O zamanlar Cassius Clay olarak bilinirdi.
Cassius Clay of Chicago challenges Gary Joyce, the Eastern Heavyweight champ.
Cassius Clay Chicago'da Gary Joyce'la karşılaşıyor. Doğu Yakası ağır sıklet şampiyonu.
"I'm Cassius Marcellus Clay."
"Ben Cassius Marcellus Clay."
So I said, "Yes, he is. Cassius Clay."
"Evet, Cassius Clay." dedim.
Well, no doubt about the top feature in tonight's specially lengthened edition of Sportsview, because everyone is still talking about the fight between Cassius Clay and Henry Cooper.
Bu gece özel olarak uzatılmış spor programımız, bütün dünyanın konuştuğu, Cassius Clay-Henry Cooper dövüşü hakkında.
And Cassius Clay, the gimmick man to the last, comes into the ring with this monster crown on his head and all the way down to the ringside, through the rows of people with umbrellas,
Cassius Clay, büyük şovmen, kafasında koca bir taçla, ringe şemsiyeli insan kalabalığı arasından geliyor.
Clay from the right-hand comer against Cooper of Britain.
Sağ köşedeki Clay, İngiliz Cooper'a karşı.
And Clay has said, "I'll beat him in five." We'll see.
Clay onu beş rauntta indireceğini söyledi. Göreceğiz.
Cooper's left hook finally scores and Clay was down two seconds from the end of the fourth round.
Cooper'ın sol kroşesi sonunda yerini buluyor. Clay 4. raundun bitiminden iki saniye önce yerdeydi.
Inside, Frank Butler asked Clay if he still thought Henry Cooper was a bum.
İçeride, Frank Butler Clay'e " Hala onu zayıf mı buluyorsun? Diye soruyor.
The challenger from Louisville, Kentucky, Cassius Clay.
Louisville, Kentucky'den Cassius Clay.
Nobody gave, uh, Ali, or Clay as he then was, a chance.
Kimse Ali'ye o zamanlar bir şans vermiyordu.
- Clay?
- Clay mi?
Cassius Clay was my slave name.
Cassius Clay bir köle ismi.
But we have names like Grady and Clay and Hawkins and Smith and Jones and Johnson, but we are black.
Bizlerin ise Grady, Clay, Hawkins, Smith, Jones veya Johnson gibi isimleri var. Ama biz siyahız.
Clay's first taste of military life, and quite possibly his only one, was at the induction, or call-up centre, at the Old Post Office building in Houston.
Clay'in ilk ve muhtemelen son askeri tecrübesi Houston'da eski bir postane binasında çağrı merkezindeki göreviydi.
But Clay is not telling what happened in the private ceremony where one pace forward would have meant acceptance of the call-up.
Clay özel törende ne olduğunu söylemiyordu. İleri bir adım mahkemenin kabul ettiğini gösteriyordu.
Nine top negro athletes meet with Cassius Clay to discuss his anti-draft stand.
Dokuz üst düzey siyahi sporcu Cassius Clay'le görüştü. Askerliğe karşı olan duruşunu görüştüler.
Clay's induction refusal cost him his title and he faces a possible five-year prison sentence.
Clay'in reddi unvanına mal oldu. Beş yıllık olası bir hapis cezasıyla da karşı karşıya kaldı.
Clay now faces a nomadic existence of uncertain duration divided between courthouses and meeting houses all over America.
Clay belirsiz süreliğine göçebe hayatı sürmekle karşı karşıya. Hayatı Amerika'daki mahkemeler ve toplantı evleri arasında geçiyor.
So what do you think, Mr. Clay?
Ne düşünüyorsunuz Bay Clay?
You say in your notes - she had clay under her fingernails?
- Notlarınızda, tırnaklarında kil olduğunu yazmışsınız.
- Clay?
- Kil mi?
The clay is 700 years old.
Kil 700 yıllık.
Well, it--it's all in the details, really. The bunny was in the clay.
Olay ayrıntıda bitiyor tabii.
And if-if there is, - did he run out of Clay? "
Ve varsa toprağı mı bitmişti?
Then bedford sent me to Clay City.
Sonra Bedfort beni Clay City'e yolladı.
But, uh, the licorice root and the molding clay and the, uh, tagetes lucida...
Ama meyan kökü, kalıplama kili ve tagetes lucida. - Titura.
I'm not fallin for that again, you clay-faced creeps!
O numarayı bir kere yerler sizi hamur suratlı ucubeler.
- Well, then check out Clay Biggs.
- O zaman Clay Biggs'e bak.
Once we get to the club, Serafina, Clay, Rolf, go in through the main entrance and take your positions.
Kulübe gittiğimizde Serafina, Clay, Rolf girişteki yerlerini alacaklar.
Clay, you and Rolf create a diversion - to draw Boothe down to the bar.
Clay, sen Rolf ile beraber bir mevzu çıkarıp Boothe'un bara inmesini sağlayacaksın.
I spent all those years trying to mold that pot-addled lump of clay, and now Candace gets the reward.
Yıllarımı o ot bağımlısı pasaklıya verdim ve şimdi ödülü Candace alıyor.
You got to repot it during the peak growing season, which is between June and July, but you can only use a clay pot.
Büyüme döneminde saksısını değiştirmen lazım ki bu Haziran ve Temmuz arasında. Sadece kil saksı kullanabilirsin.
Clay cannot be turned to gold.
- Toprak, altına dönemez.
Clay Beckwith.
Clay Beckwith.
At least... God Almighty, give us a library of Babylonian clay tablets the likes that the Germans have excavated in Mesopotamia.
En azından Yüce Tanrı bize Almanların Mezopotamya'da buldukları gibi Babil kil tabletleri verdi.
'On a good clay, you can see all the way out to the Kindle.'
Güzel bir günde, her yolun Kindle'a çıktığını görebilirsin.
- One clay I'll explain all this.
- Birgün hepsini açıklayacağım.
The Clay-mation?
- Clay-mation mı?
The Sharpe clay mines have been royal purveyors of the purest scarlet clay since 1796.
Sharpe Kil Madeni 1796'dan beri en saf kırmızı kilin çıkarıldığı yer.
This is a clay harvester of my own design.
Bu kendi tasarımım olan bir kil çıkarma makinesi.
It transports the clay upwards as it digs deep.
Derine doğru kazarken aynı zamanda kili yukarı çıkarıyor.
I have absolutely no doubt this machine will revolutionize clay mining as we know it.
Bu makinenin kil madenciliğinde devrim yaratacağından hiç şüphem yok.
Connects to the clay pits, you see.
Kil çukurlarına bağlanıyor burası.
The pipes will run red at first because of the clay, but soon the water will clear.
Başta kil yüzünden kırmızı su akar ama kısa sürede normale döner.
The ore and the red clay leach up from the ground and stain the snow.
Topraktaki kırmızı kil yerden çıkar ve kara bulanır.
Seems to be investing all of it in that clay machine of his, and I have no recourse but to obey.
Her şeyini o kil makinesine yatıracakmış galiba. Denileni yapmaktan başka çarem yok.
I know Clay Matthews wants it.
Clay Matthews'ün bunu istediğini biliyorum.
- This is Clay.
- Bu Clay.
Clay, what did I say about smoking in here?
- Clay, burada sigara içme konusunda ne dedim ben?