Given the choice traducir turco
170 traducción paralela
- Wait! If you were given the choice, you still could not do this.
Seçme şansın olsaydı bile, böyle davranamazdın.
As he couldn't pay them... he was given the choice between prison and the army.
Borcunu ödeyemeyince "ya hapse gir, ya da orduya" diye önüne seçenek sundular.
Given the choice, they would rather kill each other than any of us.
Bir fırsat verilse, bizi öldüreceklerine birbirlerini öldürmeyi tercih ederler.
A slim chance. Given the choice between slim and none, I'll take slim.
Çok düşük ve hiç arasında seçim yapmam gerekirse, çok düşüğü seçerim.
Twice in that life... I've been given the choice :
Bu hayatta bana iki kez, seçim hakkı verildi.
You see, when she came here five years ago, she was given the choice the same choice that we're giving you.
Beş yıl önce buraya geldiğinde ona bir seçme şansı verildi. Sana verilen şansın aynısı.
Given the choice between us and them, there is no choice.
Biz ve onlar arasında bir seçimse, başka seçenek yok.
Had I been given the choice,
Bir seçenek verilmiş olsaydı,
And if you are captured by another and given the choice of betraying us or dying which would you choose?
Ya bir başkası tarafından ele geçirilir de bize ihanet etmezseniz öldürüleceğiniz söylenirse kimi seçersiniz? - Kirrin!
" Given the choice between you
" Tercih etmem gerekse.
But, given the choice... grizzlies always prefer their meat to their greens... and turfing up the soil sometimes throws up tasty treats... like ground squirrels.
Ama seçim şansı olunca bozayılar et ymemeyi her zaman ot yemeye tercih ederler ve toprağı kazmak bazen tarla sincabı gibi lezzetli ziyafetler de sunuyor.
And then they were given the choice to either truthfully describe their opinion or to lie and claim to hold the exact opposite of their opinion
Sonra kendilerine ya gerçek fikirlerini söylemeleri ya da yalan söyleyip fikirlerinin tam tersini savunmaları söylendi.
Yes, but given the choice?
Evet, ama ya fırsatınız olsaydı?
But, I incorrectly assumed that given the choice, you would take the rational option.
Ama, hata yaparak seçeneğiniz olduğunda en rasyonel seçeneği değerlendirebileceğinizi düşündüm.
Because given the choice of taking orders from a toffee-nosed twat like you and slogging it out with these guys - I'll take the underdogs any time.
Çünkü senin gibi bir serseriden emir almaktansa bu çocuklarla beraber... sürünürüm daha iyi.
Given the choice, would you rather be judged by a whim of the Almighty, or a vote by Congress
Seçme şansınız olsaydı, Tanrı tarafından mı yargılanmak isterdiniz, yoksa Kongre'de oylanarak mı?
Most of the young kids, given the choice, at a ratio of something like ten to one, they will go into string theory.
Çoğu genç, seçme şansı tanındığında, yaklaşık onda bir gibi bir oranla string teorisini seçerler.
Pellew : so, mr. Hammond, given the choice,
Peki, Bay Hammond, tercihiniz, kiminle birlikte hizmet etmek?
Some fought deliberately, others, like the mother and child killed at the hotel, were never given the choice.
Kimileri çatışmalarda yerlerini alırken anne ve çocukları gibi diğerleri, iki ateş arasında kalıyorlar.
Okay, I got it. Given the choice would you rather have a rice cake or a Big Mac?
Pekala anladım, tercih şansın olsa sebzeli kek mi isterdin yoksa Big Mac mi?
Given the choice... 7 minutes later Night watcher or witness?
Gece Habercisi mi, tanıklık mı?
Not in particular, teacher, you may be the last of your lineage... he'll take your head if he's given the choice... but tonight that Horseman wants a Crane, any Crane will do.
Tam olarak değil öğretmen belki sen neslin devam eden son jenerasyonusun... eğer sana karar verdiyse senin kafanı almak isteyecek... ama bu gece Atlı adam bir Crane'in kafasını istiyor herhangi bir Cran'in kafasını.
But given the choice...
Ama bana kalsa...
The youngster senses that, given the choice, he'd prefer fresh meat.
Ufaklık, seçim şansı olduğunda taze et tercih edeceğini hissediyor.
I mean, given the choice, wouldn't you want to be immune?
Yani, seçim şansın olsa, bağışıklığın olsun istemez misin?
I'm sure if he were given the choice of resting up for your child or talking to his own... he'd choose me.
Senin çocuğun için dinlenmeyle... kendisininkiyle konuşma arasında seçim yapabilseydi... eminim beni seçerdi.
Given the choice, i would do the same thing again.
Her şeyi yine aynı şekilde yapardım.
And given the choice of what we had and what you're offering...
Ve ve ne sen sunuyoruz ne vardı seçimi verilen...
Given the choice between honour and saving lives, I choose the latter.
Onur ve hayat kurtarma arasında bir seçim yapmak gerekse, ikinciyi seçerdim.
You see, the people here must wake up. They are going to be given a choice, and they had better choose right.
Buradaki seçmenlere büyük projeler sunup onlara başka seçenek bırakmayacağız.
You see, doctor, my problem is that, given complete freedom of choice, I don't wanna squeeze the goddamn Charmin.
Görüyorsunuz ya doktor, benim sorunum bana verilen tam bir seçme özgürlüğüne rağmen Allah'ın cezası Charmaine'i boğmak istememem.
The only choice we're given
/ The only choice we're given /
So what if I use my God-given talent to get me into the college of my choice?
İstediğim koleje girebilmek için Allah vergisi yeteneğimi kullanmışsam ne olmuş?
He has certain parcels- - certain choice parcels which he's given me a hold on for the next 48 hours.
Güvenilir, kaliteli parseller ve 48 saat süreyle bekletmem için bana talimatı var.
Your parents were given this choice and they were unable to resist the temptation of using their power.
Bu seçenek ailene de sunulmuştu ve güçlerini kullanmanın cezbediciliğine karşı koyamadılar.
And they have given us little choice in the matter.
Zaten bize başka şans da bırakmadılar.
He always felt that if he had a choice between a mistress and an art career he would have given up the art career for the mistress if she would've wanted that.
Her zaman der ki, eğer bir sahip ve sanat kariyeri arasında seçme şansı olsa sanat kariyerini, bir sahip için rahatça boşverebilirmiş. Eğer sahibi böyle bir şey arzu etseymiş.
Mark, given the implications I don't think we have any choice but to handle this internally.
Mark bunu kendi içimizde halletmek dışında bir seçeneğimiz yok bence.
So, given a choice, why would the most hunted woman in twenty systems keep the face she was born with?
Oniki sistemin en çok aranan kadını seçim şansı olmasına rağmen neden doğduğunda sahip olduğu yüzü korumakta ısrar etti?
If I were given the same choice you had I would've gone for the KFC girl.
Eğer sana verilen tercih hakkı bana verilseydi, ben Kentucky kızını seçerdim.
Given the information you had, I think you made the right choice.
Elindeki bilgilerden yola çıkarak bence doğru seçimi yaptın.
Given a choice, Joey Potter will always venture down the sensible path.
Hadi. Joey Potter her daim mantıklı olanı yapar.
As I was saying, she stumbled upon a solution whereby 99 percent of subjects accepted the program, as long as they were given a choice even if they were only aware of the choice at a near unconscious level.
Kahin, rastlantı sonucu bir program geliştirdi. Deneklerin yüzde 99'u seçme durumunda programı kabul ediyordu. Seçimin neredeyse bilinç altı düzeyde olması bile etkilemiyordu.
Look, I didn't want to do this over the phone but it's not like you've given me any choice.
Bak, bunu telefonda yapmak istemezdim ama bana başka bir seçenek bırakmadın.
He was arrested by the Algerian secret service and given a choice - death or the dangerous task of penetrating an extreme terror group, the GAJ.
Cezayir Gizli Servis'i tarafından tutuklanmış ve iki seçenek verilmiş ölüm ya da aşırı militan GAJ örgütüne sızma.
Given the situation, you have no other choice.
Şartlar böyleyken, başka seçeneğiniz yok.
I ask only that the Jaffa who serve Olokun be given that same choice.
Sadece Olokun'a hizmet eden Jaffalara da aynı olanağın verilmesini istiyorum.
i see the authority has given me little choice but i'm not tolerate another mistake, do ye ken?
Gördüğüm kadarıyla yetkililer bana pek bir seçim hakkı bırakmamış. Ama başka bir hatayı tolere etmeyeceğim, anladın mı?
Given a choice, I'd rather be at the vet.
Sorsalardı, veterineri bile tercih ederim.
He said given the opportunity of pressing that button, he'd have no choice.
Dedi ki : "Düğmeye basma şansım varsa elimden başka bir şey yapmak gelmez."
It is a dark day for North High, but given recent information that has come to our attention regarding the previous GPA record holder and his failure to meet the physical education requirement, I have no choice.
- Axl, bana ne yapacağımı söyle. Lütfen! - Bunu yapamam Sue.