He can't breathe traducir turco
167 traducción paralela
He keeps me on a leash so tight I can't breathe.
Tasmamı sıkıyor, nefes alamıyorum. Korkuyorum.
He can't breathe either.
O da nefes alamıyor.
That horse is suffering, he can't hardly breathe.
Bu at çok acı çekiyor güçlükle nefes alıyor
He's holding her so close I don't see how she can breathe.
Nasıl da sıkı tutuyor kızı, nefes alamayacak.
He can't breathe.
Nefes alamıyor.
If he can't breathe, he'll have to swallow.
Nefes alamazsa, yutmak zorunda kalacak.
HE LETS THEM DROWN IN THE WHEAT. THEY CAN'T BREATHE AND THEY DIE.
Onları karanlığın içine alır ve kendi başlarına bırakır.
- Come on! He can't breathe!
- Nefes alamıyor.
He can't breathe!
Nefes alamıyor!
- He can't breathe.
- Nefes alamıyor.
A man can't breathe, he can't fight.
Nefes alamayan adam dövüşemez.
The boy can't breathe right, and he's turning blue.
Çocuk nefes alamıyor ve morlaşıyor.
I don't think he can breathe...
Nefes alabildiğini sanmıyorum...
Fuck, he can't breathe. He can't fucking breathe!
Kahretsin, nefes alamiyor, Nefes alamiyor!
He can't breathe!
Nefes alamiyor!
He can't breathe He's convulsing
Adam nefes alamıyor, açılın!
Hurry, he can't breathe.
Çabuk olun, nefes alamıyor.
He can't breathe!
O nefes alamıyor!
- He can't breathe.
- Nefes almıyor.
Yeah, you see, unlike most dragons, he can't breathe fire or fly.
Evet, gördüğünüz gibi diğer ejderhalardan farkı alev püskürtemiyor ve uçamıyor.
He can't breathe on his own.
Kendi başına nefes alamıyor.
- He can`t breathe!
- Nefes alamıyor.
- But he can't breathe.
- Çocuk nefes alamıyor.
He can't breathe, he gets dizzy chest pains, you know...
Nefes alamıyor? Yani başı dönüyor göğsü ağrıyor.
His clothes get so tight, he can't even breathe.
Nefes bile alamaz.
He just keeps getting bigger and bigger... and bigger... until I can't breathe.
Gittikçe büyüdü, büyüdü ve büyüdü. Ta ki nefes alamayıncaya kadar.
He can't breathe.
Nefes alamıyor da.
He can't even breathe, and she's popping pills.
Adam nefes alamıyor, kadın hap içiyor.
Anyway, I guess one night while he was scraping that tube to his stomach somehow he screwed up and he couldn't breathe and he had to poke a hole in his throat with a pen or something. Jasper, see if you can dig up some Vicodin.
Galiba bir gece... midesine o tüpü sokayım derken... bir şey olmuş, becerememiş, nefes alamaz olmuş... ve bir kalemle boynuna o deliği açmak zorunda kalmış.
Trevor Locked himself in a bathroom and he can't breathe and he's praying that it will stop!
Trevor kendini banyoya kilitledi, nefes alamıyordu ve bitmesi için dua ediyordu!
He can't fuckin'breathe.
Nefes alamıyor!
He says he can't breathe.
Atın nefes alamadığını söyledi.
They got him tied down so he can't hardly breathe.
Onu öylesine bağlamışlardır ki, nefes bile alamaz.
- He can't breathe!
Nefes alamıyor.
So he says he can't breathe. And he sings "Last Dance."
Yani, nefes alamıyorum, diyor ve "Son Dans" şarkısını söylüyor.
- He can't breathe.
Nefes alamıyor.
I don't know, he can't breathe!
Bilmiyorum, nefes alamıyor!
The medication tends to dry him out and then he can't breathe,
İlaç tedavisi onu kurutuyor ve sonra nefes alamıyor.
- He can't breathe!
- Nefes alamıyor!
There's a quarter in my son's throat. He can't breathe.
Oğlumun boğazında bir çeyreklik var ve nefes alamıyor.
Will you strangle him until he can't breathe?
Nefes alamayıncaya kadar boğazını mı sıkacaksın?
Why don't you take off the bag so he can breathe?
Torbayı neden çıkarmıyorsunuz, adam rahat nefes alabilsin?
He's having spasms and can't breathe well
Spazm geçiriyor ve düzgün nefes alamıyor.
I can't breathe while he's still breathing!
O hâlâ hayattayken, nefes alamam.
He's in a coma,... on a ventilator, because he can't breathe on his own.
Komada, solunum cihazına bağlı kendi kendine nefes alamıyor.
He's in those who suffer the needy the poor, the sick those who can't breathe anymore.
O acı çekenlerin yanında! İhtiyacı olanlarla! Fakirlerle, hastalarla, zor nefes alanlarla.
Well, the good news is he won't be bitching about losing his hand if he can't breathe.
Bu iyi bir haber, eğer nefes alamazsa elini kaybetme konusunda endişe içinde olmaz.
There's no clot, no edema, and yet he still can't breathe.
Ne bir pıhtı, ne de bir ödem var, fakat hala nefes alamıyor.
He can't breathe.
Acil durum!
- Maybe he just can't breathe.
- Belki de sadece nefes alamıyordur.
And he can't breathe.
Ayrıca nefes alamıyor.
he can't swim 20
he can't 392
he can't walk 19
he can't speak 18
he can't hurt you 21
he can't hear me 22
he can't help himself 22
he can't come 19
he can't help you 16
he can't talk 39
he can't 392
he can't walk 19
he can't speak 18
he can't hurt you 21
he can't hear me 22
he can't help himself 22
he can't come 19
he can't help you 16
he can't talk 39