Holding hands traducir turco
753 traducción paralela
You didn't get them medals for holding hands with Germans.
O madalyaları Almanlarla tokalaştığın için almadın.
The great Mr. Ziegfeld, producer of the Follies surrounded by hundreds of beautiful women sitting on a bench, holding hands watching the riverboats go back and forth.
Muhteşem Bay Ziegfeld, Follies'in yapımcısı yüzlerce kadının arzuladığı adam bankta el ele tutuşmuş gelip geçen tekneleri seyrediyor.
But here I am, sitting on a bench holding hands and watching the riverboats go back and forth.
Ama işte buradayım, bankta el ele tutuşup, gelip geçen tekneleri seyrediyorum.
The Public Defender and the District Attorney holding hands.
Savunma Memuru ve Bölge Savcýsý el ele tutuţuyor.
You knew they had been holding hands.
Birlikte olduklarını biliyordun.
I wasn't holding hands.
Ben elele tutuşmuyordum.
"They would have liked to walk holding hands eternally."
"El ele tutuşarak sonsuza dek yürümeyi istiyorlardı."
And holding hands with her in your room.
Odanda elele tutuşmalar falan.
This chief's daughter you was holding hands with, was she willing?
Şu bahsettiğin reisin kızkardeşi Ona zor kullanmadın ya. kız isteklimiydi?
People stood with their arms about each other or holding hands, not worrying whether they'd be seen or not.
İnsanlar kol kola girmiş, el ele tutuşmuş... birlikte görünmekten korkmuyorlardı.
But she dances with stranger, holding hands?
Ama bir yabancıyla dans eder, el ele, öyle mi?
We watched them ride slowly along, holding hands
- ki, biz buna "sataşma" derdik -... bu sefer yavaşça ilerleyerek, yol boyunca peşlerinden gittik.
Everyone holding hands.
Herkes el ele versin.
Now... I want you to walk two by two, holding hands so that nobody gets lost.
Şimdi ikişerli yürümenizi istiyorum, el ele tutuşun kimse kaybolmasın.
I saw you holding hands under the table.
Masanın altında ellerini tutarken gördüm.
Now, if you two want to stroll down lover's lane holding hands you can do it someplace else, because this is my room.
El ele gezmek istiyorsanız başka yere gidin, burası benim.
♪ Than just holding hands ♪
♪ El ele tutuşmaktan ♪
From bright lights to punching a time clock. Well, I got fed up with the champagne and caviar, and holding hands with tired businessmen, so I reformed.
Parlak ışıklardan çetele tutmaya yorgun işadamlarıyla el tutuşmaktan nedamet getirdim.
We were holding hands.
Ellerimizi tutuyorduk.
Holding hands...
El ele tutuşmalar...
Holding hands
elele tutuşuyorlar.
They all want a lot of mumbo-jumbo, and holding hands.
Hepsi bir sürü saçma sapan söz söylememi ve bedenim yoluyla konuşmayı istiyorlar.
And we're holding hands because we're one, and our breasts become full and our arms become free and our bodies become free.
Göğüslerimiz doldu. Kollarımız serbest kaldı ve vücutlarımız serbest oldu ve şimdi biz güzeliz.
They slept in that double bed of theirs, holding hands.
Her gece çift kişilik, büyük gıcırtılı yatakta el ele yatarlardı.
Just keep holding hands.
Birbirinizin elini bırakmayın.
Now, what are we doing, sitting here talking. And holding hands and giving each other the hurts?
Şimdi biz burada oturup konuşmakla elele tutuşmakla, birbirimize ızdırap vererek ne yapıyoruz?
Young lovers come here Holding hands
Aşıklar geliyorlar Tutuşmuşlar el ele
Lying together Still holding hands
El ele tutuşmuşlar Yatıyorlar birlikte
Holding hands with a god.
Tanrının elini tutar gibiyim.
I see people holding hands or their arms around each other... cheek to cheek or —
El ele, kol kola... yanak yanağa.
Did you ever think of the girl who was with you all her life... holding hands, sitting with you on that swing...?
Sen hiç tüm hayatında senin yanında olup ellerinden tutan, salıncakta sallanan kızı hiç düşündün mü?
I walk on my hands, so holding babies is hard.
Ellerimin üzerinde yürüyorum, bu yüzden çocukları tutmak zor.
But both his hands were out of sight, he could have been holding anything.
İki elinide göremiyordum. Elinde herhangi bir şey olabilirdi.
And that's what you're holding in your hands right now : my claims.
Artık elinizde tuttuğunuz şey benim haklarım.
I don't hold with guns, but there ain't a gun made... can stop me before I can get my hands on the men holding it.
Silah taşımam ancak hiçbir silah onu taşıyan adamın yakasına yapışmama engel olamaz.
Were not holding two hands like this.
Ellerini bu şekilde tutmuyorlardı.
No, I saw you in the slate quarry and a cold wind was blowing out of the cave and I waited so long for you and above me Eduard was sitting in the woods holding a lump of gold in his hands.
Seni taş ocağında gördüm ama. Mağaranın dışında soğuk bir rüzgar esiyordu. Seni çok bekledim.
I ought to find something to fill in the gap... while you're working or away on trips... or out holding clients hands, don't you think?
Sen işteyken ya da seyahatteyken ya da müşterilerinin elini tutarken boş zamanımı dolduracak bir şey arıyorum.
- Is she still holding on to your hands?
- Hâlâ elini tutuyor mu?
No more pussyfooting', no more holding'hands... and squeaking'that front porch swing back and forth.
Artık korkak korkak yürümek, el ele tutuşmak ve verandadaki salıncağı ileri geri gıcırdatmak yok.
You hands are hot remembering the hot sweaty hands of the Mother Superior holding you.
Sıcacık nemli elleriyle seni tutan baş rahibeyi hatırlayarak ellerin ısınıyor.
When a man takes an oath, he's holding his own self in his own hands... like water.
İnsan yemin ettiğinde kendi ruhunu bir avuç su gibi... ellerinde tutar.
In September, when I watched the official sacking of Carmelite Convent I had to bend over in the courtyard and vomit as I watched my prophecies coming true and women running by, holding in their dripping hands the severed genitals of men.
Eylül'de, Carmelite Manastırı'nın resmî olarak yağmalanışını izlerken avluda eğilip kusmak zorunda kaldım çünkü kehanetlerimin gerçekleştiğini görüyordum kandan vıcık vıcık olmuş ellerinde erkeklerin koparılmış cinsel organlarıyla koşuşan kadınları izledim.
Rather like holding a butterfly in my hands.
Sanki elimde bir kelebek tutuyor gibiydim.
Oh, to think, Jim you'll be holding my heart in your hands actually holding it in your two good hands.
Düşünmek, Jim Ellerinle kalbimi tutuyor olacaksın o iki güzel elinle gerçekten tutacaksın.
Sitting holding your hands across the table, with those weeping wives around with their howling kids, the guards looking at me as if something's hidden up my dress.
Ağlaşan kadınlarla zırlayan çocuklar arasında, gardiyanların kuşkulu bakışları altında, masanın karşı tarafından elini tutmak.
He clearly got a great deal of pleasure out of holding the fates of such formerly important men in his hands.
Böylesine önemli insanların kaderlerini elinde tutmaktan açıkçası muazzam bir zevk alıyordu.
When this man was there, looking at you, wasn't he holding something in his hands?
Butiğin önünde kaldırımdayken ve size bakarken elinde bir şey var mıydı?
And when we wer en't, I was holding a stupid doll in my hands.
Ve sen yokken elimde şişme bebek vardı.
The bomb aimer had to help push it back because this hand was pretty weak, my shoulder had been hit and it was keeping the stick back by holding my hands in front.
Lövyeyi geriye çekmek için silahçının yardımı lazımdı çünkü bu el zayıftı. Omzumdan yaralıydım. Ellerimi önde tutarak lövyeyi geride tutuyordum.
Look at my hands, rough and rugged from holding the reins!
Şu ellere bak, dizgin tutmaktan nasırlaştı.
handsome 790
hands 577
handsome man 22
hands off 293
hands in the air 324
hands on the wheel 31
hands up 935
hands on your head 187
hands behind your back 288
hands where i can see them 140
hands 577
handsome man 22
hands off 293
hands in the air 324
hands on the wheel 31
hands up 935
hands on your head 187
hands behind your back 288
hands where i can see them 140