English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ I ] / It's meat

It's meat traducir turco

774 traducción paralela
It's good meat.
Bu et iyi.
It's alive, all right but they're fresh meat anyway.
Sahiden canlı ama taze demektir.
- It ain't pig. It's horse meat.
- Domuz eti değil.
That I've been making meat sauce for longer than I can remember, and nobody's ever found fault with it before.
Kendimi bildim bileli et sosu hazırlarım... ve daha önce hiç kimse sosumda kusur bulmamıştı.
No, it's not the meat.
Hayır, sorun ette değil.
But to the butcher, it's just a hunk of meat.
Ama bir kasap için alelade bir et parçasıdır.
- So am I. And it's a good business if you know where to get the meat cheap.
- Ben de öyle, hem gayet iyi bir iştir eğer ki ucuz eti nereden bulacağını biliyorsan.
Well, I eat them on my steak when I'm out and the meat's not good enough as it is.
Dışarıdayken bifteğin üzerinde yiyorum ve et onun kadar iyi olmuyor.
I'm sorry it's only cold meat and salad.
Kusura bakmayın sadece söğüş et ve salata var.
It's all smoked meat now.
Hepsi geçmişte kaldı.
It's not madness, ma'am. It's meat.
Bu çılgınlık değil, bayan.
It's got meat?
Et var mı?
It's like being put through a meat grinder.
Kıyma makinasından geçmek gibi.
Well, Comrade Lieutenant, it's sort of canned meat.
Eee, Yoldaş Teğmen, konserve et.
It's just monkey meat.
Bu sadece maymun eti.
It's easy to make potatoes in meat sauce.
Et suyuna patates yapmak çocuk oyuncağı.
We got you meat. And if there is a beast... it's my hunters who will protect you from it.
Ve eğer adada bir canavar varsa... sizleri ondan koruyacak olan da yine benim avcılarımdır.
Lobster, coΙd meat pork brawn for those who Ιike it and gherkins.
Istakoz, söğüş et... Sevenler için haşlanmış yaban domuzu eti ve turşuluk salatalık.
A new little invention, it's for pronging meat and carrying it to the mouth, it saves you dirtying your fingers.
Küçük yeni bir icat. Sivri uçları var, ete batırıp ağıza götürmek için. Parmaklarınızı kirlenmekten kurtarıyor.
- It's meat sauce.
Et sosudur.
Why, a man who's worth his meat drinks his whisky and drinks it neat.
# Bir adam canına veriyorsa değer Viskisini içti mi sek içer #
There's no extra charge for the meat. Beat it.
Et için ek ücret almıyoruz.
Now it's just meat.
Şimdi ise sadece et.
Mostly potatoes, but there's a bit of meat in it,
Çoğu patates ama birazcık et var içinde.
It's at the meat of things.
Canlıların özüyle ilgili.
It's very unkind of you to compare me to canned meat. I've hidden the ring.
Beni konserve etle bir tuttuğunuz için teşekkür ederim!
He's blood-spattered like a piece of meat, always wielding a knife, but he spends all his money on cologne, and bathes in it for her.
Biftek gibi her an kan içinde. Elinde hep bir bıçak. Bütün parasını parfüme harcıyor.
Or what it's worth to the Indians at San Carlos when they run out of meat.
Ya da San Carlos'ta etleri bittiği için aç kalan Kızılderililere sor hayatın değerini.
It's either very new cheese or very old meat.
Ya taze peynirli ya da bayat etli.
- It's not madness, it's meat.
- Çılgınlık değil, yediği etten.
It started to jump for t'meat.
Ete doğru sıçramaya başladı.
I've told you before, when the meat's cooked, keep it warm
Sana daha önce söyledim, et piştiğinde onu sıcak tut
Like in the army... even when the meat's good... it tastes like shoe leather.
Askerde, en iyi etin tadı bile ayakkabı derisi gibiydi.
We need meat. Oh, it's too late.
Ete ihtiyacımız var.
It makes no difference, it's like having sex with canned meat. - What you muttering about?
Ne mırıldanıyorsun sen öyle?
You say it's meat?
Söyleyin bu et?
It's just, when I realized there wasn't gonna be no meat on the table, I just acted foolish for a minute.
Sadece... Masaya et götüremeyeceğimizi fark ettiğimde bir anlığına aptalca davrandım.
There's no meat in it.
İçinde hiç et yok.
I have hot soup, with real meat in it.
Sıcak çorba getirdim, içinde gerçek et taneleri var.
He used a meat hook instead of a gun to make it look like a punk.
Serseri süsü vermek için silah yerine et kancası kullanmış.
It is very difficult to describe to who it is in land what it is a hard trip, that is with bad weather. Over all in the Winter. What it is to pass two weeks in the sea living to the meat base canneded and cookies.
Denizde yaşamayan birine, konvoyda geçen çetin zamanı çetinden kastım kötü hava koşulları... ( Edward Butler, Eski Deniz Assubayı )... özellikle de kış aylarında iki haftadan fazla süren bu yolculuğu salamura et ve galeta yemeyi, anlatmak çok zordu.
it took a while for your meat to stop being tough, your chips to stop being greasy, the wine vinegary, for these pejorative adjectives, which at first evoke the sad fare of the soup-kitchens, to lose little by little their meaning, and for the sadness, the misery, the poverty, the need, the shame that has become inexorably attached to them - this fat become-chip, this hardness-become-meat, this bitterness-become-wine - stop hitting you, stop leaving their mark on you.
Etinin sertliğini, patatesinin yağlılığını şarabının sirkevari tadını, ilk başta aşevlerini çağrıştıran bu küçültücü sıfatların ve onlarla birlikte anımsanan üzüntü, sefalet, fukaralık, ihtiyaç utancın yavaş yavaş anlamlarını yitirmesi patates kızartmasına dönüşen yağın, ete dönüşen sert şeyin şaraba dönüşen bu sirkevariliğin seni etkilemeyi bırakması üzerindeki etkisini yitirmesi biraz zaman aldı.
It's not part of my plan to sit beating'my meat while you French narcs grab all the credit.
Fransız narkotikler takdir toplarken, angaryalarla uğraşmayı planlamamıştım.
- If it's not meat, it's nothing.
Yani, hiçbir şey.
It's a different thing to stick a celery in the meat.
Kerevizi etin içine koymak farklı bir şey.
It's a chance of a lifetime. You either grab it or you're dead meat.
Ya şansı yakalarsın, ya da başarısız olursun.
But a restaurant like this serving rotten meat - it's scandalous!
Ama lokanta servis ettiğiniz çürümüş et gibi. Tam bir rezillik.
It's called "the meat mincer", but it's much worse than any mincer.
"Et doğrayıcı" deniyor, ama tüm doğrayıcılardan daha kötü.
The Zone had let you through earlier, under the nut, so it became clear that only you could go through the meat mincer.
Bölge içinden geçmenize daha erken izin verdi, somunun altında... Dolayısıyla et doğrayıcısına sadece senin girebilecek olman açıklık kazandı.
It is like fried diced meat with onions and potatoes.
Kızarmış ve dilimlenmiş et, patates, soğan...
it's just a lump of meat and a lump of fat.
Sadece et yığını ve yağ yığını.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]