It couldn't be traducir turco
1,660 traducción paralela
It seemed to be that he... he died... and it was in the realm of things that couldn't be disputed... or rejected... or even judged.
ölmüş görünüyordu... ve doğruluğu şüphe götürmez... veya reddedilen... veya hatta yargılanan bir alemin içindeydi.
It couldn't be woven any more tightly.
Çok sıkı dokunmuş.
Well, it couldn't be Ross.
Ross olamaz.
It couldn't be helped.
Bu engellenemezdi.
There is no way I can be inseminated. I tried. I just couldn't do it.
Ben sadece bunu yapamam, denedim, doğru hissetmedim.
Things were not going well with us and... he thought it couldn't possibly be just him.
Aramız iyi değildi. Başkası var sanıyordu.
But i told her that this is what it meant to be my girlfriend and that she couldn't go back now because she'd already agreed to it, and you know, she couldn't.
... ama ona sevgilim olmanın ne demek olduğunu söylemiştim ve artık bundan vaz geçemezdi çünkü zaten bunu kabul etmişti ve biliyorsun, vaz geçemezdi.
She said that if I didn't change, I'd be going straight to hell, so since I knew that I couldn't change, it suddenly hit me that one day, my own mother was gonna stop loving me,
Değişmezsem, cehenneme gideceğimi söyledi. Değişemeyeceğimi bildiğim için bir gün öz annemin beni sevmekten vazgeçeceğini fark ettim.
Couldn't be better, Terence, although it's 6 : 30.
- Saat 6 : 30 ama daha iyi olamaz.
Why couldn't it be something that didn't ooze or run?
Neden sızmayan veya akmayan bir şey olamadı ki?
It couldn't possibly be that I think he's right, and that I'd like to be a small part of what he's doing.
Böyle olmasam onun yaptığı işin küçük bir parçası olmak istiyor olamazdım.
It couldn't have been worse timing for my sponsor to be out of town.
Sponsorumun şehir dışında olması için daha kötü bir zaman olamazdı.
I couldn't be expected to have a property like this without seeing if it's conducive to this.
Böyle bir mülke sahip olmayı böyle birşeye olanak sağladığını görmeden ummam.
- No, it couldn't be.
- Hayır, o olamaz. - Ben o olduğunu düşünüyorum.
Oh, it couldn't be better.
Daha iyi olamazdı.
Look, I couldn't get ahold of you, so I asked him, and he said it would be okay.
Bak, seni bulamadım, ben de babama sordum, o da sorun olmaz dedi.
Well, you just said that there was something you couldn't get your head around, and I know for a fact that it can't be the math.
Ne demek istiyorsun? Bana kafanı karıştıran birşeyler olduğunu söyledin ve ben bunun kullandığınız matematik olmadığını biliyorum.
It's just... it's really sad that Marissa Cooper couldn't be here to see this.
Bu... Bu çok üzücü, Marissa Cooper'ın bunları görememesi yani.
It couldn't be easier than that.
Bundan daha kolayı olabilir miydi?
His mother made it clear you couldn't be in his life if you weren't going to be in hers.
Annesi, oğlunu görmek istiyorsan, yeniden beraber olmanız gerektiğini açıkça söyledi.
It couldn't be simpler!
Daha kolay olamazdı!
Would you be terribly disappointed If I couldn't make it tonight, dear?
Bu gece gelemezsem çok mu hayal kırıklığına uğrarsın hayatım?
No, it couldn't be.
Hayır, bu olamaz.
But it couldn't be because of that.
Ama bu yüzden olamaz.
I suppose it couldn't be helped.
Sizin durumunuz için sanırsam kolay bir şey değildir.
You really couldn't trust anybody because if I would tell a co-worker something, she would use it for her advantage, you had to be very careful.
"Kimseye tam olarak güvenemezdiniz..." "... çünkü iş arkadaşım, ona anlatmış olduğum bir şeyi... " "... kendi çıkarı için kullanabilirdi.
But I read somewhere... that the experiment couldn't be replicated... so how do we know it works?
Ve helyum enerjisi yaratırlar. Ama deneyin tekrarlanmasının mümkün olmadığını okumuştum. - Çalışacağını nasıl bilebiliriz?
- It couldn't be helped.
Bu kaçınılmazdı.
It couldn't be helped, nee-sama.
Faydası yok, ablacığım.
It couldn't be helped.
Faydası yok.
Why couldn't it be a fork?
Bari yol çatallı olsaydı. Çatallı yolları severim.
Besides, if it cost more than half a buck, you couldn't afford to be one.
Üstelik, yarım dolardan fazla tutarsa, ona da gücün yetmez.
This can't be... lf l had looked ln your eyes, I couldn't have done it.
Gözlerine bakabilsem, bunu yapamazdım.
You couldn't get any testimony... except from that woman who is related... and whose testimony, if she gave it... would be worthless.
Hiçbir tanık bulamazsın. Akrabası olan o kadından başka. Onun tanıklığı da, eğer verirse geçersiz sayılır.
I don't doubt you hear a voice, but it couldn't possibly be a narrator because, frankly, there doesn't seem to be much to narrate. Beside that, this semester I'm teaching five courses.
Bir ses duyduğunuzdan şüphem yok, ancak bunun bir anlatıcı olduğunu pek sanmıyorum, zira açık konuşmam gerekirse, ortada anlatmaya değer bir şey göremiyorum.
It couldn't be, uh...
Şeyden olamaz, değil mi?
You couldn't be more wrong if you called it a Canadian goose.
Kanada Kazı demiş olsan daha yanlış olamazdı.
So I was just thinking that if we move the garage from where it currently sits, there's no reason why this atrium couldn't be pulled up the entire height of the building.
Bu yüzden eğer garajı şu anki bulunduğu yerden kaldırırsak, avlunun bina boyunca uzanamaması için bir sebep kalmayacağını düşünüyordum.
The sedimentary rock must be there but it's been buried under the lava and we couldn't get to it.
Çökelti kaya orada olmalıydı ama lavın altına gömülmüştü... ve ona ulaşamıyorduk.
Why couldn't it be the same Caroline?
Niye aynı Caroline olamaz?
Well, I figured it couldn't be for any other reason.
Başka bir nedenden olamayacağını anladım.
Who were you with that was so bloody important you couldn't even be bothered to show up? Who was it?
Kiminle birlikteydin, gösteri ile ilgilenemeyecek kadar önemli olan kimdi?
You're only worried about yourself... and the murder rap over this dead guard... so don't start talkin'about simple,'cause this whole thing couldn't be further from it.
Sadece kendini düşündün ve ölen adamın cinayet suçunu. Yani bana basitlik konusundan bahsetme ; çünkü bütün bunlar o kavrama çok uzak.
It couldn't be that I loved him?
Onu seviyor olamaz mıyım?
And, of course, as soon as I got to know you, I knew that it couldn't possibly be true.
Ve tabii ki, seni tanımaya başlar başlamaz bunun doğru olamayacağını anladım.
So it's obviously time for the big launch... and... we couldn't be more ready to go.
Dolayısıyla ürünü lanse etmenin zamanının geldiği açık... bundan iyisi can sağlığı.
That couldn't be it.
Olmuş olamam.
Oh, it couldn't be that bad.
O kadar da kötü olamaz.
It just couldn't be both, couldn't be black and white.
İkisi eş olamaz der. Siyah ve beyaz bir olamaz.
We couldn't have stolen it ourselves, so who else could it be except for the Japanese?
Kendimiz çalamayacağımıza göre Japonlardan başka daha kim olabilir?
When he was caught by the SAS in Northern Ireland, in prison he chewed off his fingertips to the bones, so he couldn't be printed or ID'd by Interpol. Is it possible that he could be involved in this?
Bir çok insanı farklı şekillerde konuşturmuştur öncelikle kendi parmaklarını yakmış ve parmak izlerini tamamen silmiştir ki belli olmasın
it couldn't be helped 24
it couldn't 27
it couldn't hurt 20
couldn't be better 98
couldn't be happier 21
couldn't be helped 16
couldn't be 25
bebe 93
beyonce 24
bela 54
it couldn't 27
it couldn't hurt 20
couldn't be better 98
couldn't be happier 21
couldn't be helped 16
couldn't be 25
bebe 93
beyonce 24
bela 54
best wishes 40
benjamin 725
beta 115
bell 467
bear 458
believe me 5038
beautiful 3039
betty 1260
beach 115
beatles 22
benjamin 725
beta 115
bell 467
bear 458
believe me 5038
beautiful 3039
betty 1260
beach 115
beatles 22