Laptop traducir turco
3,185 traducción paralela
Guy with the glasses on the laptop, right?
Gözlüklü, önünde laptop olan adam, değil mi?
- The laptop, now.
- Laptopunu aç, hemen.
Go to your laptop.
Bilgisayarının başına geç.
Um, hey could I use your laptop tonight?
Bu gece laptopunu kullanabilir miyim?
Um, hey, listen, are you guys using the laptop?
Baksana, laptopu kullanıyor musunuz?
Oh, he's got his laptop in there, on top of his lap.
Laptopunu da yanına aldı, kucağında tutuyor.
I took out her phone and laptop.
Telefon ve laptopuna baktım.
A laptop.
Diz üstü bilgisayarı.
We found a laptop in one of the floorboards of Ted's place with a highly sophisticated encryption system.
Ted'in ev döşemelerinin altında, içinde ileri seviyede şifreleme programının olduğu bir diz üstü bilgisayar bulduk.
So he shouldn't have had that laptop.
O yüzden diz üstü bilgisayarı olmamalıydı.
Now, Ted's laptop is like Fort Knox on steroids.
Ted'in bilgisayarı steroid almış Fort Knox gibi.
Whatever he did, it was the last time this laptop was used before he died.
Ne yaptıysa ölmeden önce bu bilgisayarı son kullanışı olmuş.
- Richard, I need your laptop. Now.
- Richard diz üstü bilgisayarına hemen ihtiyacım var.
Can I borrow your laptop now?
Şimdi diz üstü bilgisayarını alabilir miyim?
I had the decryption key on my laptop.
Şifre çözme anahtarı dizüstü bilgisayarımdaydı.
You've got eyes in his cell, as well as everything confiscated from the compound, including his laptop.
Onun hücresini görüyorsunuz, ayrıca yerleşkeden toplanan her şey burada, dizüstü bilgisayarı da dahil.
Well, I'm trying to decrypt the files on Parsa's laptop, and I need an extra set of very skilled fingers.
Parsa'nın dizüstü bilgisayarındaki dosyaların şifresini kırmaya çalışıyorum ve fazladan çok yetenekli parmaklar takımına ihtiyacım var.
As for Jordan's laptop, browser history suggests she spent hours obsessing on all things telekinesis starting two weeks ago.
Jordanın laptopunda ki tarayıcı geçmişine göre kız son 2 haftada telekineziye kafayı takmış.
One guy lost a laptop, and everybody went nuts.
Adamın biri dizüstü bilgisayarını kaybetti sonra herkes çıldırdı. Pekâlâ, tamam.
Little helper that I am, I decided to load everything up onto the laptop.
Ben de küçük yardımcı olarak her şeyi bilgisayara yükleyip getirdim.
Do you mind telling me why you were burning a laptop out in the garden?
Bahçede niçin bir dizüstü bilgisayar yaktığınızı açıklayabilir misiniz?
Also, that you did on August 14th, 2005, at Oban and Lorn District General Hospital steal a laptop computer.
14 Ağustos 2005'te Oban Lorn Devlet Hastanesinden bir dizüstü bilgisayar çalma.
Which leaves the theft of the hospital laptop.
Bir tek hastaneden çalınan dizüstü bilgisayar kalıyor.
It was my understanding the defence would accept there only being one officer in court to confirm where the laptop was found, but... they insisted on two.
Anladığım kadarıyla savunma tarafı dizüstü bilgisayarın nerede bulunduğunu belirtecek bir polis yeterli demişti ama iki tane olması gerekiyor diye ısrar ediyorlar.
Take the laptop, okay?
Laptopu al?
Uh, well, judging from her laptop, Lauren was pretty organized, but we found no plans, no tickets booked for next week.
A, Lauren'in laptopuna bakılırsa, oldukça tertipli biriydi ama hiç bir planın notuna rastlamadık, önümüzdeki hafta için bilet filan ayırtmamıştı.
Rick... I need a new laptop.
- Rick yeni bir dizüstüne ihtiyacım var.
My laptop's in there!
Laptopım orada!
Yeah, and the cops found my laptop!
Evet ve de polisler laptopımı buldu!
I have an encrypted laptop for you with all the information Angela decrypted from the chip in Wesley Foster's nipple ring.
Sana şifreli bir laptop ayarladım. Angela'nın, Wesley Foster'ın hızmasındaki çipten çözdüğü tüm dosyalar içinde.
Where's the laptop?
Laptop nerede?
She took my laptop.
Her şeyim onun içindeydi.
Seems somebody hacked my cell phone and my laptop and my desktop.
Görünüşe bakılırsa biri telefonumu, laptopımı ve bilgisayarımı hacklemiş.
Maybe one thing... a laptop.
Belki bir şey bir laptop.
Put down the bag and the laptop.
Çantayı ve laptopu yere bırak.
We searched your house, we found your laptop.
Evini araştırdık, laptopunu bulduk.
Skye, get your laptop hooked up to our systems.
Skye, bilgisayarını getirip sistemlerimize bağla.
I'm chipping his laptop.
Laptopunu inceliyorum.
Okay, I downloaded the video onto the laptop.
Videoyu bilgisayara attım.
Nick just recovered her laptop, so he's going through it right now.
Nick bilgisayarını aldı. Şu anda inceliyor.
There was a laptop wired into the operating system.
İşletim sistemine bağlanmış bir laptop bulduk.
Managed to get a few bits of code onto the laptop before the system woke up and bit me.
Sistem uyanıp beni yakalayana kadar birkaç bitlik kod ele geçirmeyi başardım.
- No. I have a hunch that the group's concern lies with the laptop and not the man carrying it.
Peşinde olan kişiler senden çok bilgisayarla ilgileniyorlar.
The man we thought to be Casey's bodyguard attempted to sell the laptop to the Chinese.
- Casey'nin güvenliği sandığımız kişi bilgisayarı Çinlilere satmaya çalıştı.
One buyer got away with the laptop.
- Bir alıcı laptopla birlikte kaçmış.
We have a lead on the location of the laptop.
Laptopun yeriyle ilgili elimizde bir ipucu var.
The thing's more trouble than it's worth.
Laptop değerinden çok zarara mâl oldu.
The two CIA agents on the Casey job- - the ones that let the laptop get away in the first place- - send them in to confirm it's the device.
Casey işindeki iki CIA ajanı laptopu elinden kaçıran iki ajan doğru alet olup olmadığını doğrulatmak için onları gönderin.
But I've managed to track his laptop to Ordos, China.
Ama laptopu Ordos, Çin'e kadar takip ettim.
- The same data hacked from your work terminal is on the laptop we found. You stealing data for Berlin to find Raymond Reddington?
Raymond Reddington'ı bulması için Berlin'e veri mi çalışıyorsunuz?
Everything I have is on my laptop.
Belki de öldüğünü düşünmüştür.