Lovely woman traducir turco
319 traducción paralela
All it needs is a lovely woman to preside there.
Tek eksik orayı çekip çevirecek bir ev sahibesi.
You have a good mind, a pretty face, a disciplined body doing what you tell it everything it takes to make a lovely woman, except the one essential.
İyi bir zekan, güzel bir yüzün, disiplinli bir vücudun var güzel bir kadında olması gereken tüm vasıflar, bir tek vasıf hariç.
Ayoung and lovely woman like her.
Onun gibi genç ve güzel bir kadın.
Good wine and a lovely woman.
Güzel bir sarap ve harika bir kadin.
I've seen the decent, lovely woman behind them.
Arka planda, saygıdeğer ve çok hoş bir hanımefendi gördüm.
You certainly are a lovely woman.
Gerçekten çok güzel bir kadınsın.
You have everything it takes to make a lovely woman, except the one essential :
Muhteşem bir kadın olmak için ne gerekiyorsa sende var. Önemli bir şey dışında.
Lovely woman, I understand.
Hoş kadın, anladığım kadarıyla.
When I fell in love with you, you were a lovely woman.
Sana aşık olduğumdan, hoş bir kadındın.
You mean to say a lovely woman like yourself, attractive to men lonely, restless, that you never...
Yani sizin gibi güzel, erkeklerin çekici bulduğu... yalnızlık çeken bir kadın hiç...
She's a lovely woman.
Hoş bir kadın.
Lovely woman - she'd talk him into anything to keep him alive.
Hoş kadın - onu hayata bağlamak için herhangi bir şeye inandıracak biri.
She was a very lovely woman.
Çok hoş bir kadındı.
He showed me Pierre Mendès-France, who was sitting at a table with a lovely woman, who was his wife.
Güzel eşiyle bir masada oturan Pierre Mendès-France'ı gösterdi bana.
"How could such a warm, lovely woman over the telephone turn into something so cold?"
"Telefonda bu kadar içten ve candan bir insan nasıl olur da bu kadar mesafeli olabilir?"
- Lovely woman.
- Çok güzel bir kadın.
Know of a lovely woman in the area?
Bu civarda yalnız bir kadın tanıyor musun?
A lovely woman.
Çok hoştur.
Who's the lovely woman?
Bu hoş bayan kim?
You're a lovely woman.
Hoş bir kadınsın.
Lovely woman.
Çok güzel biri.
- Sunny was a lovely woman.
- Sunny harika bir kadındı.
What a lovely woman. So chilly.
Ne hoş bir kadın.
Surely, a lovely woman like you can think of something better to do on a Saturday night?
Senin gibi güzel bir kadın cumartesi yapacak daha iyi şeyler bulabilir.
She's a lovely woman and I wish you much happiness.
Harika bir kadın. Umarım çok mutlu olursunuz.
The lovely old woman, who plays the role of Maria the Weaver in my film, once raised her tired face to me during a pause in the shoot - - and said : "The Devil is real. I have seen him sitting at my bedside."
Bir defasında çekim arasında filmimde dokumacı Maria rolünü oynayan sevimli yaşlı kadın yorgun yüzünü kaldırıp bana "Şeytan gerçek, onu yatağımın baş ucunda otururken gördüm" dedi.
To them, the life of a woman mattered no more than that of a fly. They took with them eight lovely adolescent girls to serve as victims for their criminal desires plus four women well versed in debauchery, whose narrative skills would serve to stimulate their already jaded appetites whenever interest flagged.
Yanlarında ; sekiz güzel ergen kızı, suçlu emellerine kurban olarak hizmet etmeleri için ve dört uçarılıkta deneyimli kadını anlatı yetenekleri ; güçten kesildiklerinde çoktan bitmiş olan şehvetlerini tahrik etmeye hizmet etmesi için, götürdüler.
It'll be lovely for the woman's page.
Kadın sayfası için harika olur.
Now, listen, Aunt Betty, you're a lovely, quiet decent little woman and if you'll give me till tomorrow till I raise the wind...
Dinle, Betty, sen hoş, sakin ve dürüst bir kadınsın ve bana yarına kadar müsaade edebilirsen gerekli parayı bulabilirim.
I'm sure that anything that permits a woman... to look as lovely as Mrs. Dodsworth is looking could never be bad form.
Bayan Dodsworth kadar tatlı herhangi bir bayanın böyle giyinmesi hiçbir zaman münasebetsiz kaçmaz.
You're a lovely, generous, good-hearted man, really a woman's ideal.
Hoş, cömert, temiz kalpli birisin. Kadınların hayalini kurduğu biri, ama dün gece şarkı söylememeliydin.
You have labored hard in this lovely vineyard, Marshal... and your labor is rewarded by a fine woman's love.
Bu güzel bağda çok emeğin var, şerif ve emeğin iyi bir kadının sevgisiyle ödüllendirilmiş.
She's charming, a lovely figure, everything a woman ought to be.
Bir kadında olması gerektiği gibi büyüleyici, sevimli bir endamı var.
You're a lovely, attractive woman.
Sevecen ve güzel bir bayansınız.
And who shall be favored with these delicious berries picked in the early morn by a lovely young woman?
Peki sabahın erken saatlerinde, bu sevimli bayan tarafından toplanan bu lezzetli çilekler kimin için?
Because I know that behind those lovely eyes is the brain of a very clever woman who would never have travelled 800 leagues without a purpose.
Çünkü tatllı gözlerin arkasında, çok zeki bir kadın olduğunu görebiliyorum,... bir amacın olmazsa 800 fersah yolu gelmezsin.
No landscape is as lovely as a woman.
Hiçbir manzara, bir kadın kadar güzel değildir.
I'm looking for a woman, a woman to myself, as lovely and kind as my mother.
Bir kadın arıyorum,... annem gibi güzel ve nazik bir kadın arıyorum.
"... where she, for me the only woman, would rest her lovely body... "
"... benim için tek olan kadının bedenini dinlendirdiği yer...
But if tomorrow, or tonight, a woman as lovely as Maud, an amorous woman, suggested or made it clear -
Peki yarın, bu gece, Maud kadar hoş bir bayan... Teşekkür ederim. ... tutkulu bir kadın, sana bir öneride bulunsa...
... lovely tempting woman's image
Ey büyüleyici kadının güzel görüntüsü...
Oh, such lovely Tempting woman's image
Ah ne hoş yüzün cazibeli kadınım...
Shanghai, blossoms heavy on the bough and in the night now comes a woman true sweet as the morning dew lovely and fine you were in the moonshine where's your lucky star, fox?
Şangay, çiçekler dalları sarmış. Ve şimdi gece... Sabah çiği gibi gerçek tatlı bir kadın geliyor.
Very attractive-looking woman, well-built, lovely face, hair put up in a bun, sprayed heavily.
Çok güzel bir kadındı. Sağlam bir vücudu, güzel bir suratı vardı. Saçını topuz falan yapmış, küpe takmış.
In the name of all the women who have found refuge consolation and fun within these walls Yolanda Bell, accompanied by us is going to delight us with a lovely song in homage to that woman who has given herself, body and soul to our redeeming work.
Bizimle birlikte, bu duvarlar içerisinde bir teselli ve eğlence sığınağı bulmuş kadınlar namına. Bütün kadınlar namına Yolanda Bell, günah ve Şeytan'dan kurtarma çabamıza kendini bedenini ve ruhunu adamış şu kadına karşı hürmet içerisinde güzel bir şarkıyla bizleri sevindirecek.
You know, what happened the other night brought back lovely memories, but I'm not the same woman you walked out on two years ago.
Geçen gece olanlar, güzel hatıraları geri getirdi. Ama ben senin iki yıl önce terk ettiğin aynı kadın değilim.
There's a lovely, vibrant woman under there.
Kumaştan mı bilemiyorum. Evet, aşağısı da hâlâ şahane.
Hatred of men in a lovely young woman... it could be your downfall.
Böylesine genç ve güzel bir kadın erkeklerden nefret etsin! Bu sizin sonunuz olabilir.
[Woman] Rio is so lovely at this time of year.
Yılın bu zamanı Rio çok güzeldir.
"You're the most lovely, exotic, erotic woman I've ever met and I must make love to you"?
"Sen gördüğüm en tatlı, egzotik ve erotik kadınsın ve seninle sevişmem gerek"?
That's a lovely picture, The oul'woman that lives in the shoe and the daughter that can't keep her knickers on!
Ne güzel bir tablo? Tüm aile bir evde yaşıyoruz ve.. ... kızımız donunu üzerinde tutamıyor!
woman 4151
womanizer 20
woman and child 29
woman screaming 45
woman show 21
woman laughing 20
woman on phone 18
woman's voice 21
woman on radio 16
woman to woman 19
womanizer 20
woman and child 29
woman screaming 45
woman show 21
woman laughing 20
woman on phone 18
woman's voice 21
woman on radio 16
woman to woman 19