Not you traducir turco
434,726 traducción paralela
You didn't keep your article to yourself. I'm not keeping my opinion to myself.
Sen makaleni kendine saklamadın, ben de fikrimi kendime saklamayacağım.
This is not how you work the press.
Basın böyle idare edilmez.
You're here to show that not all black students want to burn this place down.
Tüm siyah öğrencilerin okulu yıkmak istemediğini göstermek için buradasın.
It's not as good as you think it is.
Düşündüğün kadar güzel değil.
To ask you not to protest.
Protesto yapmamanı istemek için.
You know, I really want to get at you, but I'm not sure how to do it in a respectful way, random hot feminist.
Seninle iletişim kurmak istiyorum ama saygılı şekilde nasıl yaparım, bilemiyorum tanımadığım seksi feminist.
It does not involve you, you sad bastard.
Sen dâhil değilsin üzgün piç kurusu.
I'm not gonna play dress-up assassin so you can kill someone I've never met.
Hiç tanışmadığım birini öldürebilesin diye suikastçı kılığına girmeyeceğim.
Not to worry, Myron, we'll have you out of there in a jiffy.
Endişe etme, Myron, seni oradan hemen çıkaracağız.
But it's not gonna work if you can't be who you are.
Ama asıl sen olamazsan işe yaramayacak.
You work for us, not the other way around.
Sen bizim için çalışıyorsun. aksi olamaz.
You're not gonna be able to afford this place without me.
Bensiz buranın parasını karşılayamazsın.
How can you not know how to skip?
Nasıl atlanacağını nasıl bilmezsin?
Wait, wait, wait, you're not breaking up with me, are you?
Bekle, bekle, bekle, benden ayrılmayacaksın değil mi?
I'm not breaking up with you.
Senden ayrılmıyorum.
I'm not here to break up with you, but we do need to talk.
Buraya ondan ayrılmaya gelmedim, ama konuşmalıyız.
I begged you not to answer your phone.
Telefonunu açmaman için sana yalvarmıştım.
It's not the purse's fault you're poor.
Fakir olman çantanın suçu değil.
You're not gonna believe this.
Buna inanamayacaksın.
- You're not.
- Söylemeyeceksin.
Maureen, there is no scenario in which you can review your own patient files to determine who is and who is not a suspect.
Maureen, senaryo yok. Kendi hasta dosyalarınızı inceleyebilirsiniz Kim olduğunu ve kimin şüpheli olmadığını belirlemek.
No, you're not.
Hayır değilsin.
I told you, he's not guilty.
Sana söyledim, suçlu değil.
What is it you think I'm not telling you?
Sana söylemediğimi düşündüğün şey nedir?
I don't know, because you're not telling me anything.
Bilmiyorum, çünkü bana hiçbir şey söylemiyorsun.
Y-You're not worried I have a stalker.
Bir takipçiniz olsun diye endişelenmiyorsunuz.
With any luck, you'll need the help, not me.
Herhangi bir şansın varsa yardıma ihtiyacın olacak, ben değil.
You're not good enough for her.
Onun için yeterince iyi değilsin.
Just because you saved my life does not entitle you to read my files.
Sadece hayatımı kurtardığın için Dosyalarımı okuman için size izin vermiyor.
No, it's not funny, but maybe you should talk to the shrink that you made me to go who screwed me up, and I walked out of there, and I just wanted to get high,
Hayır, komik değil, ama belki konuşmalısın Beni kimin mahvettiğini belirten psikopatlara, Ve oradan çıktım ve sadece yüksek olmak istedim,
and I'm not talking about like this kind of high, like, you know, I mean, like up on, you know, like a balcony or rooftop or something and just...
Ve ben bu tür yükseklerden bahsetmiyorum, Bilirsiniz, demek istediğim, bilirsiniz, Balkon veya çatı gibi
I know I may not be the someone you want to talk to, but I can't walk away with you like this.
Konuşmak istemeyeceğin biri olduğumu biliyorum, ama seni bu halde bırakamam.
Mind you, that's my personal opinion, Not a medical one.
Tabii bu kişisel görüşüm, tıbbi değil.
You're not understanding me.
- Anlamıyorsunuz.
- No, you're not.
- Hayır, kalmazsın. Hayır.
Look. I'm not happy sharing you with Rachel, and you just make it worse
Dinle, seni Rachel ile paylaştığım için mutlu değilim ve benimle konuşmadığın zaman...
Have you seen my grey runners or not?
Gri ayakkabılarımı gördün mü görmedin mi?
I'm not going anywhere. Did you see that? !
Hiçbir yere gitmiyorum, Olanları gördün mü?
It's not always about you.
Konu her zaman sen değilsin.
! And you're not even on the list.
- Ve siz listede bile değilsiniz.
- No, you're not.
- Hayır, değilsin.
My husband would not lie to you.
Kocam yalan söylemez.
The messenger said you're not supposed to.
Ulak, senin burada olmaman gerektiğini söyledi.
You're not invited.
- Sen davetli değilsin.
You are not suitable for dinner.
Akşam yemeği için uygun değilsiniz.
In the dark, he might not know it's you.
- Karanlıkta seni tanıyamayabilir.
Unlike Aisha, whose cancer you've manipulated, not cured.
Kanserini manipüle ettiğiniz, iyileştirmediğiniz Aisha'nın aksine...
You're not even 170.
170 yaşında bile değilsin.
I'm not letting you out.
Seni oradan çıkarmayacağım!
You're not a murderer.
- Sen bir katil değilsin.
That's how you can tell that I'm Rachel Duncan and not Lisa Glynn, 415K98, or Cosima Niehaus, 324B21.
Benim Lisa Glynn, 415K98 veya... Cosima Niehaus, 324B21 olmadığımı... Rachel Duncan olduğumu böyle anlarsınız.