On his own traducir turco
3,497 traducción paralela
He did things on his own will, without permission
İzin almadan kendi kafasına göre iş yapıyor.
It would've made sense some of which Andrew came up with on his own.
Ben Amcadan gelmesi anlamlı olurdu. Bu mesajı çok seviyorum. Bir kısmını Andrew kendisi buldu.
Seems like you could've just tipped the jar on its side and let him crawl out on his own leisure.
Kabı yan çevirip kendi başına çıkmasını da sağlayabilirmişsin.
Well, maybe he wasn't on his own.
Belki kendinde değildi.
Guy's coming on his own.
Tek başına geliyor.
Salinger has to do everything exactly on his own terms.
Salinger her şeyi kendi kılıfınca yapmak zorunda.
It is one person reflecting on his own image.
Kendi görüntüsü üzerine düşünen bir insan.
He'd also won the Tour on his own, only to be busted for doping.
Ayrıca Tur'u bizzat da kazanmış ama dopingden tutuklanmıştı.
He came on his own.
O kendi geldi.
- Does Félix live on his own?
- Felix tek başına mı yaşıyor?
He made that trip on his own and he's so young...
Tek başına yolculuğa çıkmış ve o daha çok küçük.
Isn't he young to take a train on his own?
Tek başına trene binmek için küçük değil mi?
He can't win on his own.
- Bu savaşı tek başına kazanamaz.
Did he leave on his own, then?
O zaman kendi isteğiyle ayrıldı?
Son, the important thing about a man's death is how it reflects his life... if it was on his own terms and... if there was some meaning in it.
Evlat birinin ölümünün en önemli olayı hayatını nasıl yansıttığıdır... Kendine göre mi yaşıyor... Hayatının bir anlamı var mı?
Fly off on his own.
Kendi başına gitmeye.
They have connections that could just as easily land him in the gulag as on his own submarine.
Sovyet esir kampında olduğu gibi kendi denizaltısında bağlantıları olmalıydı.
Finnick can protect you just fine on his own.
Finnick seni tek başına da gayet iyi koruyabilir.
Lauda goes ahead on his own.
Lauda kendi basina kaldi.
Stuck on another delivery that he undertook on his own.
Aslında kendi başına üstlendiği başka bir teslimatla uğraşıyordu.
Poirot seemed quite content to go off and pursue things on his own.
Poirot ise çıkıp kendi başına olayların peşine düşmekten oldukça memnun görünürdü.
Your granddad's on his own.
Büyükbaban evde yalnız.
He trecked across East Africa, in his youth, and was happiest on his own out in the bush.
Babam gençliğinde Doğu Afrika'yı geçmiş ve şehirden uzaktayken hayatının en mutlu anlarını yaşamış.
Which means even though you tried to help him cheat, he wasn't cheating, and ended up technically spelling the word correctly on his own.
Bunun manası sen ona hile yaptırmaya çalıştın ama o hile yapmadı teknik olarak seni düzelterek kelimeyi doğru heceledi.
- Mr. Giuliani, there's no way in hell that that greaseball guard could pull off this job on his own.
- Bay Giuliani, bu kokuşmuş güvenlik görevlisinin tek başına bu işi kıvırmasının imkanı yok.
Four more years and he's gonna be on his own.
Dört yıl sonra kendi ayakları üstünde duracak.
- Yes Hujoor... Yes Hujoor... That Rajadi Rambhai has been killed on his own chariot.
Rajadilerin Ram'ları kendi arabasında öldürüldü.
Are you a real copper or one of them black trackers who turns on his own type?
Gerçek polis misin yoksa kendi cinsinden olanlara göz diken aborjin izcilerden misin?
He had survived for 80 years on his own.
Kendi başına 80 yıl hayatta kaldı.
You know, my husband's been trying to do this on his own, but with his job, there's just no way he has enough time to finish it, and we have to get this done.
Biliyorsun, kocam bunu kendi başına yapmaya çalışıyor, ama çalıştığı işi gereği bunu tamamlamak için hiç bir şansı yok, ve bu işin de bitmesi lazım.
I... He's kind of turning on his own.
O kendisi dönüyor.
Samson's sacrifice kills thousands, but he could never defeat the Philistines on his own.
Şimşon binlercesini kurban ederek öldürdü ama o asla Filistliler'i kendi başına bozguna uğratamadı.
There's no way that kid's smart enough To come up with that on his own.
O çocuğun aklı kendi başına sana yaklaşabilmeye yetmez.
I saw him on the security camera, sauntering up, bold as brass... on his own.
Güvenlik kamerasından gördüm onu, aylak aylak dolaşıyordu, küstah,... tek başına.
On second thought, I'm gonna hang here with you while Gus handles this on his own.
Düşündüm de, Gus bunu kendi başına hallederken, burada seninle takılacağım.
If the king honestly admits it, then we no longer have to watch his mood and just concentrate on our own matters.
Eğer kral kabul ederse, o zaman daha fazla onun ruh halini takip edemeyiz, işimize bakarız.
Had to take out his own appendix on horseback.
Kendi apandisitini at sırtında aldı.
Created by the one, who ls creating... his own, new and extraordinary world on Earth.
Biri tarafından yaratıldı, onu yaratan kendisi de bu olağanüstü dünyada yeni.
His own job and taking care of his buddies on Wall Street.
İşini ve Wall Street'teki dostlarını kollamayı.
I can still see him, the last of those magnificent warriors, standing on a pile of his own.
O son harika savaşçıları hâlâ görürüm. Bir başına cesetlerin orada duruyor.
Whether he is or isn't is entirely his own business, but he's being harassed and we operate a non-discriminatory policy on the grounds of sexual orientation.
Öyle olup olmaması ona kalmış ama adam tacize uğruyor, ve biz burada cinsel yönelimle ilgili ayrımcılık olmayan bir iş ekibiyiz.
He will rain on your party... he seems to be lost in his own world, these days.
Adam partine gelecek ama bugünlerde kendi dünyasına gömülmüş durumda.
- Well, it's not enough, and the fact that he has to glom on to you because he doesn't have friends of his own...
- Tamam da, yeterli değil, ve gerçek şu ki sana sakız gibi yapışacak çünkü senden başka arkadaşı yok...
I mean, This is the same spice that wore Velcro on his shoes untill he's 8 years old because he couldn't tie his own laces.
Yani düşünsene, bu 8 yaşına kadar bağlamayı bilmediği için ayakkabılarının topuğuna basarak giyen şaşkın kardeşim.
Dad declared his own republic on 160 sq-feet right in the middle of Moscow.
Babam Rusya'daki 160 adımlık meydanın ortasında kendi cumhuriyetini ilan etmişti.
his own on his twin brother Oscar.
... ikiz kardeşi Oscar'ın suratında.
He went to work on constructing a seminar, much of which he borrowed from his brief stint as a Jewish-y guru while in prison. Now's your chance to own the entire
Sonra seminerini hazırlamaya başladı, bunun temelini de hapishanede Yahudi gurusu olduğunda atmıştı.
He's trying to be respectful of the work you and I did together, and at the same time putting his own mark on it, but it's just... it's confusing.
kafa karıştırıyor.
If we can't get an audience to care about that on its own, one of us isn't very good at his job.
Eğer seyircinin bunu önemsemesini sağlayamayacaksan, birimiz işinde pek de iyi değil demektir.
A man who was raised on Shakespeare is brought to his knees by his own hubris.
Shakespeare ile büyüyen bir adam kendi kibiri tarafından diz çöktürülmüştür.
I see a kid with a bicycle helmet on, I wanna smack the shit out of him, like, for his own good.
Kafasında bisiklet kaskı bulunan bir çocuk gördüğümde... bir iyi pataklamak isterim, sırf onun iyiliği için.