Paints traducir turco
590 traducción paralela
No one would have caught my first husband wasting his time with paints.
Kimse ilk kocamı, vaktini resimlerle harcarken yakalayamazdı.
Still monkeying around with those paints?
Hala resim işiyle mi uğraşıyorsun?
Ha, with what I give you each week and you wasting it on paints and such? No sir!
Sana her hafta verdiğim parayı boya ve diğer şeylere harcadığın halde mi?
He paints pictures and sells them in America.
Resimler yapıp Amerika'da satıyor.
... she paints a lot?
Çok tablo yapıyor mu?
He paints at a snail's pace, for Pete's sake.
Tanrı aşkına, adam kaplumbağa hızında resim yapıyor.
I'd buy your paints clean your brushes.
Senin boyalarını alır, fırçalarını temizlerdim.
My father paints as he pleases.
Babam nasıl isterse öyle resim yapar.
Everyone knows you're the man who paints beggars.
Seni herkes tanır. Dilencilerin resmini yapan adamsın.
Because he paints high-class pictures... and gives the people what they want.
Çünkü kaymak tabakanın resimlerini yapıyor ve paralarının karşılığını veriyor.
Everything that Rembrandt paints, draws... or otherwise commits paper... belongs to the creditors and must, in law, be handed over to them.
Rembrandt'ın resmettiği, çizdiği ya da kaleme aldığı her şey alacaklılarına aittir ve yasa gereği onlara teslim edilmelidir.
Love paints all a rosy shade
Aşk hep pembe hayaller kurdurur
He was a great nature lover, and in this symphony, he paints a musical picture of a day in the country.
O büyük bir doğa tutkunu idi ve bu senfonide... kırsaldaki bir günün müzikal bir resmini çizer.
I want to see the man who paints.
Resim yapan adamı görmek istiyorum.
Well, I was trying to save money to buy paints, so I moved in.
Boya alabilmek için para biriktiriyordum bu yüzden de buraya taşındım.
The way I have to scrimp and save... and you wasting money on paints.
Ben harcamalardan kısıp tasarruf yaparken sen boyalara para harcıyorsun.
The fellow who paints those gets 50 grand for a single picture!
Bunları yapan adam, tek bir tanesi için 50bin alıyor!
There were paints and paintbrushes inside.
İçinde boyalar ve fırçalar vardı.
But don't get the oil paints on your sleeve, they're still wet.
Ama yağlıboyalar üstünüze bulaşmasın, daha kurumadı.
The girl who paints so well.
Çok iyi resim yapan kız.
He paints wheat fields hot with the sun of Provence.
Taşra güneşinin altındaki buğday tarlalarını çiziyor.
I mixed the paints. I shall blend the inks.
Boyaları karıştırdım, mürekkepleri de karıştırırım.
He drags himself to his easel and paints in spite of all.
Eve hep sürünerek geliyor ve bunlara rağmen resim yapıyor.
You know, I read some advertisement about paints and, of course, one shouldn't judge on so little evidence, but I �
Bazı boya reklamları gördüm. Elbette az kanıtla hüküm vermek doğru olmaz, fakat...
- One finds it difficult to believe that there are paints with no smell.
- Önden buyrun, peder. - Kokusuz boyalar..... olduğuna inanmak güç doğrusu.
Do you know of any paints that do not smell, Father Michael?
Bildiğin kokusuz boya var mı, Peder Michael?
She'd become a silly lady that paints her mouth and wears curlers.
Aptal bir hanımefendi olmuş, dudaklarında boya, saçlarında bigudiler.
You take every penny you're given and throw it away on paints and canvas.
Sana verilen her kuruşu boya veya tuvale harcıyorsun.
He sells what he paints.
O adam çizdiğini satabiliyor.
Thank you for the money and the paints and canvas.
Para, boya ve tuval için teşekkürler.
- They pay for the paints.
- Belki boyalarını onlar öder.
With this, and with what I spent on paints and canvas... my money for the month is almost gone.
Bu ve boya ile tuvalime yaptığım harcamalarla bu ayki param neredeyse bitti.
I'm working like a steam engine, devouring paints, burning up canvases.
Buharlı tren gibi çalışıyorum, boya ve tuval harcıyorum devamlı.
The paints, the brushes, how can you work?
Boyalar, fırçalar, nasıl çalışıyorsun?
And she paints very well, too.
Çok da güzel resim yapıyor.
She paints in this sort of cloudy style.
Bulutsu bir tarzda resimler yapıyor.
Sir... We're mixing those paints... but I don't think you're going to like it.
Efendim, kırmızı ve beyaz astar boyaları karıştırdık ama beğeneceğinizi pek sanmıyorum.
Then, Lisa who paints only to take her models to bed you know what I got for you?
Şimdi Lisa... Sırf modellerini yatağa atabilmek için resim yapan Lisa... Senin için ne düşündüm biliyor musun?
The sun comes through here and paints a rainbow.
Güneş buraya geliyor ve gökkuşağını oluşturuyor.
An artist always paints his own portrait.
Bir ressam her zaman kendi portresini çizer.
Then there's Uncle Cedric, He paints, but not for art's sake,
Bir de Cedric Amca var. Resim yapar ama sanat için değil.
Do you know any girl who paints herself?
Kendini boyayan bir kız tanıyor musun?
Velázquez is the painter of the evening, of open spaces and of silence, even when he paints in broad daylight or in a closed room, even with the din of battle or of the hunt in his ears.
Velázquez zıtlıkların ressamıdır. Gün ışığında olsa bile geceyi küçük bir odada olsa bile geniş toprakları veya savaşın ortasındaki cehennemde yaşasa bile sessizliği ve huzuru resmeder.
Oh, we... We fish, and she paints.
Oh, biz... balık avlarız, ve o resim yapar.
We have paints.
Yağlıboyalarımız var.
He's praised, it's true : he paints well.
Yeteneklidir, doğru, iyi boyar.
Now, where did I leave my paints?
Şimdi.. Resimlerimi nerede bıraktım ben?
I want to go back to Paris, back to my paints.
Paris'e dönüp, boyacılık yapmak istiyorum.
When he paints a van Gogh, he is van Gogh.
Bir van Gogh çizerken, van Gogh oluveriyor.
It would be like you, to go drinking expensive paints!
Pahalı boyalarımı içmek sana mı kaldı!
And my paints?
Ya boyalarım?