Pounding traducir turco
1,382 traducción paralela
KEVIN : My heart started pounding. - My pits started sweating.
Kalbim deli gibi çarpmaya, avuç içlerim terlemeye başladı.
I had the bedroom door closed, so I didn't hear the pounding on the door
Yatak odasının kapısını kapattığımdan ön kapıyı kırdıklarını duymadım.
They were pounding on the door out there for a good 10 minutes.
10 dakikadır kapımı zorluyorlardı.
I heard a pounding on the window
Birinin pencereye vurduğunu duydum.
You were pounding on the glass, right?
Cama vuruyorsun değil mi?
We were looking at the wrong window. Then we heard this pounding noise.
Yanlış pencereye bakıyorduk ki senin sesini duyduk.
I- - I don't know. [POUNDING]
Bi... bilmiyorum.
Don't tell me you don't wake up with your heart pounding.
Sakın bana bunun seni heyecanlandırmadığını söyleme.
I was pounding it on the trunk of the car.
Arabanın bagajına şişeyle vuruyordum.
like ping-pong balls pounding and hitting off each other... in the lottery machine.
Şans makinesinde zıplayarak birbirine çarpan pinpon topları gibi.
Man, I'm just giving you a prison pounding today.
Beş sıfır. Bugün canına okuyorum be!
We came up the back stairs, heard pounding on the door.
Arka merdivenden geldik, kapıya vurulduğunu duyduk.
( GAVEL POUNDING ) We're adjourned.
Duruşma bitmiştir.
The local crabs have become specially flattened, minimising the effect of the pounding waves
Yengeçler özellikle yassılaşır patlayan dalgaların etkisini en alt seviyeye getirirler.
There are only a few seconds in which to grab a few mouthfuls before the next breaker comes pounding in
Bir sonraki dalga patlamadan önce ağız dolusu almak için sadece birkaç saniyeleri vardır.
Well, since the captain has put you in my charge... like it or not, I'll be pounding a few skills... into that thick head of yours to keep you out of trouble. - What? - From now on...
İstesen de istemesen de, kaptan seni bana emanet ettiğine göre başını derde sokmaman için, o kalın kafana bazı şeyler sokacağım!
Where we were taught fat thighs were beautiful, We'd all be pounding down milk shakes and doughnuts, , spending our days lying on our backs
şişman kalçalar güzel, herkes sütlü karışımlarını ve tatlıları mideye yuvarlayacak, günlerimizi yatarak kalça genişletmeye adayacağız.
On the other side of the world.... in Europe the Allied forces are pounding the Germans... with relentless force.
Dünyanın öbür tarafında... Avrupa'da Müttefikler Almanlar'ı acımasızca... vuruyorlardı.
You were pounding on them with your fists.
Onları yumrukluyordun.
Of course, I'm not sure what all that pounding was about.
Tabii ki, o darbe seslerinin ne olduğundan emin değilim.
pounding on the hull.
Omurgaya vuruyorlardı.
They have to get those hearts pounding otherwise, they go loco.
Koşmaları gerek, kalpleri hızla atmalı yoksa çıldırırlar.
When I saw you, my heart just started pounding.
Seni gördüğüm zaman kalbim yerinden çıkacak gibi...
My heart's pounding.
Çarpıntım var.
( FAINT POUNDING MUSIC )
( Müzik )
My head's fucking pounding. Stick the kettle on.
Başım çatlayacakmış gibi.
You're nervous, your heart is pounding
Sen heyecanlısın, kalbin atıyor.
My heart wasn't pounding at all.
Zaten kalbimde birsey hissetmiyordum.
The merciless pounding lasted for an hour and a half leaving Bismarck a burning hulk.
Bu acımasız saldırıya Bismarck bir buçuk saat boyunca alevler içindeki bir canavar gibi karşı koymuştu.
And the three cruisers are pounding her with eight-inch shells.
Anyı zamanda 3 kruvazör de 8 inch'lik toplarını ateşliyordu.
My heart is still pounding
Kalbim hala çarpıyor.
( pounding )
Ama tirsi balığı...
I know you're in there! ( pounding )
Mevsimin son günü olduğunu biliyorsunuz, değil mi?
They're pounding through my hull.
Gövdemde delik açmaya başladılar.
He was calling me names and pounding on the door and screaming at me to let him in.
Bana seslenip kapıyı yumrukladı ve onu içeri almam için çığlıklar attı.
What with slinging'the Doublemeat and pounding'the big evil.
AvcıIığın, Doublemeat'te çalışman, büyük kötüyü pataklaman...
I mean, before it started letting loose with the pulse-pounding terror.
Ama sonra dehşet verici bir şekilde ağzına geleni söylemeye başladı.
Pounding the coastline and leaving weary residents...
Sahili dövüyor ve insanlar evlerini terk ediyor...
Her heart's pounding. It's okay.
Kalbi küt küt atıyor.
Which kind is it- - dull, pounding, or axe to the back of the skull?
Seninki hangi tür? Hafif mi, dalgalı mı, ensene baltayla vurulandan mı?
He was pounding them down all afternoon.
Bütün gün içti.
They start pounding them back, stories get heated.
Sohbet ediyorlar, hikâyeler gittikçe hiddetleniyor.
Well, my heart was pounding, and I couldn't move.
Kalbim deli gibi çarpıyordu ve yerimden kıpırdayamadım.
Shit. There ain't even nobody out there and my fucking heart is pounding.
Hiçbir seyirci yok ama yine de kalbim çıkacak gibi.
I SWEAR... I COULDN'T SPEAK MY HEART WAS POUNDING SO HARD.
Yemin ederim kalbim öyle hızlı atıyordu ki, konuşamıyordum bile.
My heart is pounding like Thor's hammer on Dr. Doom's titanium-infused faceplate!
Kalbim, Thor'un çekicini Dr. Doom'un titanyum alaşımlı maskesine vurması gibi çarpıyor.
So, instead of pounding Casey like you should, you came up with this zany scheme.
Casey'in ezici üstünlüğü karşısında senin güvendiğin, saçma şeye baksana.
What's that pounding?
- Bu ses ne?
My fucking heart's still pounding.
- Kalbim hâlâ küt, küt atıyor.
My head is pounding,
Başım zonkluyor.
I've been pounding on him.
On dakikadır göğüs kemiğine vurup duruyorum.