That's it exactly traducir turco
1,686 traducción paralela
That's exactly it, I'm relieved.
Tam olarak... rahatladım.
And if it does turn out to be something, that's exactly why I need to be on it.
Ve tam olarak bu yüzden yer almam gerekiyor.
That's exactly it!
Kesinlikle öyle!
It's a solar flare capable of interfering with the wormhole from M4S-587 at exactly the moment that Lorne says he dialed.
Tam Lorne'un geçidi tuşladığını söylediği sırada M4S-587'daki solucan deliğine etki edebilecek bir güneş patlaması.
- { \ Oh, Will, that's } It's exactly what we're talking about.
- Oh, Will tam olarak bundan bahsediyoruz.
That's not exactly the plan now, is it?
Plan tam olarak bu değil, değil mi?
That's exactly what it looks like, Dale.
Aynen göründüğü gibi, Dale.
Apart from the fact that there are savage aliens and we could all die, it's almost exactly the same, yeah.
Evet, vahşi yaratıkların olması ve hepimizi öldürebilecek olmaları dışında neredeyse aynı.
Well, I think, I mean, from what I've seen, it repeats, then it synchronises, then it goes on to the next stage and that's exactly what the Doctor said would happen.
Bence, gördüklerimden yola çıkarak önce tekrarlar, sonra senkronize olur, bir sonraki aşamada da tamı tamına Doktor'un tahmin ettiği gibi olurdu.
You know, it's not exactly benevolent of you To lie there and take a heart that could be put to better use.
Aslına bakarsan, burada yatıp başkasına daha çok yarayacak bir kalp transferini bekliyor olman pek de hayırseverlik sayılmaz.
That's exactly it.
Aynen öyle.
Well, it's not exactly the... right time for setting up a walk on that, is it?
Şey, şu anda bu işi yapmak için yanlış zaman gibi, değil mi?
Actually, that's exactly what it is.
Aslında, tam olarak da bu.
You know, I'm not exactly sure what lover Dutch game you're playing there but I know that none of it's been above boards.
Orada ne tür bir Dutch numarası çekiyorsun tam olarak emin değilim ama hiçbirinin kanunlara uygun olmadığını biliyorum.
Yeah, that's exactly it.
Evet, aynen öyle.
Where we come from, that's exactly what it means.
Geldiğimiz yerde, aynen bu anlama gelir.
Janus was doing a lot of work that wasn't exactly approved by the ancient council, so it's not hard to imagine he wouldn't include a full accounting in this very public database.
Janus Eski Konsey'i tarafından izin verilmemiş birçok iş yapıyordu, yani bu genel veritabanında kayıtlarının tamamını tutmayacağını hayal etmek zor değil.
That's it exactly.
Kesin ondandır.
It's imperative that we determine exactly where Fisher caught this virus before this thing spirals into a full-blown epidemic.
Bu şey tam gelişmiş bir salgın haline dönüşmeden Fisher'in bu virüsü nereden kaptığını kesinlikle belirlememiz gerek.
It's exactly like that.
- O yüzden değil. Tam da o yüzden.
I was just a guy that was pretty good at high school sports, which is nothing to brag about, which is exactly why I bragged about it constantly.
Ben sadece lisede spor dallarında başarılı olan sıradan bir çocuktum ki ; çok da önemli birşey değil aslında. İşte bu yüzden durmadan bundan bahsedip duruyorum.
oh, yeah. that's exactly what it is.
Oh, evet. Ne olduğu çok açık.
Oh, that's exactly what it is.
Oh, tamamıyla öyle.
It's like... I know exactly what happened that day.
Bu... o gün neler olduğunu çok iyi biliyorum ;
I mean, not that exactly, But the memories, The perspective it gives you.
Yani tam olarak değil ama anılar ve sana kattığı bakış açısı.
That's exactly why I was doing it.
İşte ben de bu yüzden tırmanıyordum.
- That's not exactly it, Henri.
- Öyle değil, Henri.
Well, it's the "exactly" part that's a little tricky, Haley.
"Tam olarak" deyimi bu konuda biraz yavan kalıyor, Haley.
It's so weird. He's exactly the kind of guy that I thought that I would meet at Yale but never did, and who knew he was here in Palm Beach the whole time?
O tam olarak Yale'de karşılaşacağımı düşündüğüm tarzda bir insan fakat öyle biriyle hiç karşılaşmadım.
Actually, that's exactly what it did.
Aslında tam olarak bu oldu.
! That's exactly what makes it so.
Bu onun içinde geçerli.
Yes, in that it is exactly the me.
Evet, tamamen aynısı.
That's exactly why I'm doing it on email.
Zaten bu yüzden eposta atacağım.
What is it exactly that maintains that competitive edge at it's core?
Rekabetçi itici güçü tam çekirdeğinde tutan nedir?
In an expanding universe, the amount that the universe stretches is exactly the same amount that the light from the supernova has its wavelength stretched while it's travelling to us.
Genişleyen evrende, evrenin genişleme miktarı ile süpernovadan gelen ışığın bize doğru seyahat ederkenki dalga boyundaki uzama miktarı aynı.
It's just like humans and the pride that humans have in their houses. Palm cockatoos are exactly the same.
İnsanlar nasıl ki evleriyle hep övünüyor palmiye kakaduları da aynı şekilde öyle.
Yes, that's exactly it!
Evet, tam olarak öyle!
'Cause one minute it was there, the next it was gone, so, unless we, like, overlooked it, dude, that's exactly what he did.
Hayır, bir dakika önce oradayken, aniden yok oldu da. Gözden kaçırdığımız bir şey olmadıysa ahbap, bunu kesin o yaptı.
It means that you are a gifted, talented, extraordinary surgeon, exactly like your mother, but the difference is you get to learn from her mistakes.
Bu, senin de annen gibi yetenekli becerikli ve sıradışı bir cerrah olduğun ama tek farkının, senin, onun hatalarından ders alman olduğu anlamına geliyor.
It's not gonna be exactly like that, Rhino.
Tam olarak öyle olmayacak, Rhino.
That money will buy you a ride exactly... to the island and back. That's it.
O para, sana adaya gidiş-dönüş bir bilet kazandırır.
That's exactly what it's.
Evet, kesinlikle öyle.
And isn't it funny that this Thomas Miller looks exactly like the one who's standing right here?
Karttaki Thomas Miller, şu an burada olan Thomas Miller'a tıpatıp benziyor.
It's exactly that kind of relationship I wanted to avoid... at all costs.
Bu tür ilişkilerden her zaman kaçınırım. Ayrıca zararlarından da...
I'm sure it's not exactly like that.
Tam emin değilim ama öyle görünüyor.
Yes it is, that's exactly what it's about.
Evet öyle kesinlikle mesele bu.
That's exactly why should hear it now.
İşte bu sebepten bunu şimdi duymaları gerekiyor.
Yes, that's it, exactly.
Evet, kesinlikle öyle.
No, and that's exactly how I want to keep it.
Hayır ama dediklerimi aynen yap.
That's exactly what it was like - one big, happy Humanist family.
Gerçekten aynen öyleydi. Kocaman bir mutlu hümanist aile.
That's exactly what I intend it to do.
Tam olarak yapma niyetinde olduğum şey bu.
that's it 18340
that's it then 72
that's it for me 50
that's it for now 30
that's it for today 99
that's it right there 33
exactly 13088
exactly the same 72
exactly my point 35
exactly right 94
that's it then 72
that's it for me 50
that's it for now 30
that's it for today 99
that's it right there 33
exactly 13088
exactly the same 72
exactly my point 35
exactly right 94
exactly so 23
exactly like that 40
exactly that 36
exactly what happened 17
exactly what i said 20
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's good 7000
that's great 6151
exactly like that 40
exactly that 36
exactly what happened 17
exactly what i said 20
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that's great work 19
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that's great work 19