You have it traducir turco
80,469 traducción paralela
You have to have it listen.
- Önce dinlemesini sağlayacaksın. Anladım.
And I wanted to come have a little chat with you before you got it into your head that you could go behind my back and cut a deal without an admission of guilt.
Ben de gelip seninle konuşayım eğer arkamdan iş çevirip suçu kabul etmeden anlaşma yapmak gibi bir planın varsa bunun olmayacağını söyleyeyim dedim.
If you're gonna bankroll a suit, at least have the balls to negotiate it yourself.
Dava açacaksan en azından pazarlığa gelecek cesaretin olsun.
And you didn't have to keep this quiet because you're married. You kept it quiet because you're in on it.
Evli olduğun için sessiz kalmadın sessiz kaldın çünkü sen de işin içindesin.
- Then it looks like you're gonna have to find your own way out of here.
- Ozaman görünüşe göre buradan kendi yönteminle kaçman gerek.
Some very powerful magic, and you have to stay away from it.
Oldukça güçlü bir büyü. Ve sen uzak durmalısın.
We'll get your tests back soon, and I would tell you not to have sex before then, but let's face it... lightning ain't gonna strike twice, is it?
Test sonuçları hemen çıkar. Sana sonuçları almadan seks yapma derdim ama dürüst olalım, şans kapıyı iki defa çalmaz, değil mi?
I'll concede that spending all my time inside of a house with you scrawny code jockeys, the Incredible Shrinking Hendricks, and whatever the fuck Jared is here may have blunted my conventional masculinity a hair, but it's always been there.
- Kabul ediyorum. Bütün zamanımı sizin gibi sıska kodcularla geçiriyor olabilirim. Muhteşem Küçülen Hendricks, ve ne bok olduğu belli olmayan Jared da burada.
It's probably not... but to find out, you're gonna have to fight him in court.
Büyük ihtimalle öyle... ama bunu öğrenmek için hakim karşısına çıkmanız gerekir.
Yeah, so let me cum into a bucket and have you all drink it.
Şimdi bırakın bir kovaya boşalayım da kana kana için.
Unless you have some paperwork from the U.N., I think it's time you leave.
Birleşmiş Milletlerden izniniz yoksa, artık gitmeniz gerekiyor.
- If you'd given it to me... - And they'd have you now.
O zaman seni kaçırmış olurlardı.
- So you still have it?
- Hâlâ sen de mi yani?
Throw everything you have at it.
Elinizdeki her şeyi bırakın.
Realizing your brother was infected and had to die because of it or realizing... you have the same blood coursing through your veins?
Kardeşinin enfekte olduğu ve bu yüzden ölmesi gerektiği gerçeği mi yoksa aynı kanın senin damarlarında da dolaştığını bildiğin gerçeği mi?
- I have what some people refer to in certain parts of the world as game. It's cute that you think that.
Böyle düşünmen çok şirin.
Did you really think I would let you have what it is you seek at the end?
En sonunda aradığın şeyi almana izin vereceğimi sandın?
Well, you, Doctor, exhibit poor self-control, and if you someday come to regret building the Framework, you could change my parameters and have me dismantle it.
Siz Doktor, zayıf bir irade sergileyip günün birinde Framework'u inşa ettiğinize pişman olursanız parametrelerimi değiştirip beni parçalara ayırabilirsiniz.
It's only a risk if you have something to lose.
Sadece kaybedecek bir şeyin varsa risk sayılır.
It's good to have you back.
Yeniden burada olman çok güzel.
Or I'll have these men weld it shut for you.
- Kapat o robot çeneni. Yoksa adamların kaynak yaparak kapatır.
You have your time, it passes. Something new gets built.
Yeni birşey inşa etmek için yeterli zamanın yok.
Is it also true that you have John Anderson locked up for arson?
John Anderson'ı kundakçılıktan tutukladığın da doğru mu?
And I expect you to have my back while I do something about it.
Ben bu konuda bir şey yaparken de beni desteklemeni bekliyorum senden.
You're just gonna have to stick it out a little longer here, till things are safer back home.
Biraz daha burada kalman gerekiyor. Evdeki durumlar daha güvenli hâle gelene dek.
- You'd have swiped it long ago.
- Sen onlan çoktan yok eimişiin. Hepsini hiç eimişiin.
It would be nice to have a change of scenery, don't you think?
Gelmek ister misin?
It's fine. I imagine you two have a lot to talk about these days.
Sorun değil.
Wish it was under different circumstances, but we're happy to have you here.
Keşke koşullarımız farklı olsaydı ama... gelmene çok sevindik.
- Well, it's nice to see you, but if you wanted an appointment, you should have called.
Seni gördüğüme sevindim ama randevu için geldiysen öncesinde aramalıydın.
- Louis, all I'm saying is if you don't deal with it, you're gonna keep abusing the associates, and then we're gonna have- - - hey, Donna, you know what,
Louis demek istediğim, bu durumu çözmeyip acısını onlardan çıkarmaya devam edersen...
You could tell me from now on if you have a problem with me, you'll take it up with me instead of going behind my back.
Şu andan itibaren benimle bir sorunun varsa arkamdan iş çevirmek yerine benimle halledebilirsin.
- Money hasn't changed hands yet, so you still have time to stop it. - Mike- -
Para hala el değiştirmedi, bu yüzden hala zamanın var.
- Whatever it is, it's gonna have to wait until tomorrow, because if you don't get over there before that money changes hands, you are opening us up to a shitload of trouble.
Her ne ise, yarına kadar beklemeli çünkü oraya para el değiştirmeden önce gitmezsen bize büyük bir dert kapısı açıyorsun demektir.
Do you think it's possible for me to have any control?
Sence kontrolü elime almamın bir yolu var mıdır?
- Do you still have it?
- Hâlâ sende mi?
I know things may have changed from when you were here in high school but... it's still beautiful.
Burası lise zamanınızdan beri değişmiş olabilir... ama hâlâ güzel.
We have a plan, but I feel like in your current state you're gonna judge it negatively.
Bir planımız var ama şu anki durumuna bakılırsa olumsuz değerlendireceksin.
You've got to appreciate it in whatever time you have left.
Ne kadar vaktin kalmışsa şükretmelisin.
Dr. Wolf, it's an honor to have you stay with us.
Dr. Wolf, sizi misafir etmek bizim için bir onur.
You didn't have to keep this quiet because you're married. You kept it quiet because you're in on it.
Evli olduğun için sessiz kalmadın sessiz kaldın çünkü sen de içindeydin.
- Not when you have to split it between 150 men who have cancer.
Kanserli 150 kişiye paylaştırdığında düşündüğün kadar çok değil.
Do you have any idea what time it is?
- Saatin kaç olduğunun farkında mısın?
Yeah, I'll break them into little pieces for you, you have my word on it.
Merak etme hepsinin işini bitireceğim senin için söz.
It's typical you would have us meet you here.
Buluşma mekanı tam senlik! Kumar ezikler içindir, biliyorsun.
And just so you know, when I put my money where my mouth is, I throw everything I have into it.
Bil diye söylüyorum lafı bırakıp icraata geçtiğimde her şeyimi veririm.
I can't handle it, then you have not been paying attention.
Sen de her ne çıkarsa halledemeyeceğimi düşünüyorsan hiç dikkat etmemişsin.
How can you say that? You are the best poker player I have ever seen. You can do it.
Saçmalama, söz konusu blöf oldu mu senden iyisi mi var, tabii ki yapabilirsin.
And if you can't, we'll have done it for Mike. Zane will hire you.
Ettiremezsen de Mike için yapmış oluruz.
Has it ever occurred to you that you don't have a clock and can have children whenever you want?
Bir biyolojik saatinin olmadığının her zaman çocuk yapabileceğinin farkında mısın?
And you can have it after I've enjoyed my ham sandwich in peace.
- Sandviçim bittikten sonra alabilirsin.
you have a wife 48
you have a nice day 58
you have a good day 80
you have a good eye 21
you have my word 634
you have no idea what you've done 30
you have a good night 79
you have no idea 966
you have 2005
you have to be strong 33
you have a nice day 58
you have a good day 80
you have a good eye 21
you have my word 634
you have no idea what you've done 30
you have a good night 79
you have no idea 966
you have 2005
you have to be strong 33