English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You mean her

You mean her traducir turco

5,174 traducción paralela
You mean her power?
- Gücünü mü kastediyorsun?
I mean, you said that you... you used to sit on her deck, right?
Onunla varendada... oturduğunu söylemiştin, doğru mu?
I mean, are you gonna pay for her attorney, too?
- Avukatına da mı para vereceksin?
Doesn't mean you didn't do something to piss her off.
Bu onu kızdıracak bir şey yapmadığın anlamına gelmez.
I mean, I'd like to talk to him about everything, but I'm afraid, you know?
Yani, onunla her şey hakkında konuşmak istiyorum.. ... fakat çekiniyorum.
I mean, you still see things fresh.
Yani, hâlâ her şeye hevesli bir şekilde bakabiliyorsun.
I mean, you and her together, whether it would help or hurt, make her weaker or stronger.
Bir arada olmanızın ona yardımcı olacağını mı yoksa zarar vereceğini mi onu daha zayıf mı yoksa daha güçlü biri mi yapacağını bilmiyordum.
Oh, you mean, like someone shooting at her?
- Ne yani birisini onun şey ile vurdu-- -
Master Yoda, you are older and wiser than any living Jedi, but this does not mean you are beyond the corruption of the dark side.
Üstat Yoda, yaşayan her Jedi'dan daha yaşlı ve bilgesiniz fakat bu, karanlık tarafın sizi yozlaştırmayacağı anlamına gelmez.
I mean, she did her best, but... you know, it was a lot.
Yani, annem elinden geleni yaptı, ama... bilirsin, çok fazlaydı.
Well, I mean, you are Emma's mom, and we did make her together...
Sonuçta, Emma'nın annesisin ve onu beraber yaptık...
I mean, do you love her?
Yani onu seviyor musun?
I mean, it's not like you ever bought her jewelry.
- Ona mücevher almışlığın yok ya.
I mean, your mom's always giving you those backhanded compliments.
Demek istediğim, annen sana her zaman hem hakaret hemde övgü verecek.
Shit, I mean, you all are going on like this shit's normal and it's not.
Sikeyim ya, hepiniz her şey çok normalmiş gibi davranıyorsunuz ama değil.
I mean, you like her, you like her, but that's just my two cents.
Demek istediğim, ondan hoşlanıyorsun, ama iki kuruş etmez.
I mean, whatever, the fact that you're blowing me off, but it's like she's just always around.
Yani, neyse ne de onun yüzünden beni ektin sanki her zaman burada olacakmış gibi.
You know, I mean- - I mean, I loved her, but- - she loved me, I think.
Yani, onu sevdim ama o da beni sevdi sanırım.
I mean, it's clear now, more than ever, you are the only one who can defeat her.
Şimdi her şey çok daha açık. Onu yenebilecek tek kişi sensin.
I mean, you thought Lex killed her and... ran off, right?
Yani Lex kızı öldürdü ve kaçtı sandınız, değil mi?
- Do you mean besides her baby?
- Bebeğinden başka mı?
You think you got protection from Judith, but you don't mean shit to her.
Judith'in seni koruduğunu sanıyorsun ama onun için bir bok değerin yok.
Is she on her meds? What do you mean?
- İlaçlarını alıyor mu?
I mean, do you want to go over there and change his damn diapers every day?
Her gün gidip onun bezini sen mi değiştireceksin?
I mean, think of the sequel you can write after all this is over.
Her şey sona erdiğinde, yazabileceğiniz şeyleri düşünün.
Will you tell her? You tell her I didn't mean it.
İsteyerek yapmadığımı söyler misin?
And I said to her, "you mean what? Like a waitress?"
Bende ona, "Yani bir garson gibi mi?" dedim
Look, I don't mean to drop this all on you.
Bak tüm her şeyi bir anda böyle söylemek istemedim.
I mean, you try to be considerate and let her down easy.
Kibar olmaya dikkat edersin, nazikçe söylemeye çalışırsın.
Yeah, but that doesn't mean you speak what's on your mind.
Evet ama bu aklından geçen her şeyi söyleyeceğin anlamına gelmez.
Even if you mean every word you say today, sooner or later, we'll have a day that doesn't go our way, or you'll get upset at some stupid, unrelated thing.
Bugün söylediğin her şey doğru olsa bile, eninde sonunda, hoşumuza gitmeyen şeyler olacak, ya da saçma, gereksiz bir şey yüzünden sinirleneceksin.
What do you mean you can't find her?
Onu bulamıyorum derken ne demek istiyorsun?
I mean, I'd have sex with that if you hose the Gilfoyle off of her.
Gilfoyle'u üzerinden atabilirseniz onunla seks yapardım.
I mean, whoever you are.
Yani, her kimseniz.
Oh, you mean the one who put on a Darth Vader mask so he could rape her at that carnival?
Darth Vader maskesi takıp karnavalda kıza tecavüz eden çocuğu mu diyorsun?
You mean when her husband was in charge.
Kocası devredeyken demek istiyorsun.
I mean, isn't everything you guys do top secret? You're right.
- Yaptığınız her şey çok gizli değil mi?
He got her that new Celine Tote, like Kanye got Kim. And then something a little more stimulating, if you know what I mean.
Kenya'nın Kim'i kaptığı gibi, o da yeni Celine Tote'unu kaptı sonra bir şeyler daha tahrik edici oldu ne olduğunu bilseydiniz ne dediğimi anlardınız.
He got her that new Celine Tote, like Kanye got Kim, and then something a little more stimulating, if you know what I mean.
Kenya'nın Kim'i kaptığı gibi, o da yeni Celine Tote'unu kaptı sonra bir şeyler daha tahrik edici oldu ne olduğunu bilseydiniz ne dediğimi anlardınız.
You mean the boat, her near-drowning, the the flames, the water, the death?
Gemi, neredeyse boğulması, ateş, su ve ölüm mü yani?
Mr. Drake, I do not mean to be indelicate, But with her mother gone, Should we not, you and I, Edmund...
Bay Drake, kaba görünmek istemem ama annesinin kaybıyla siz ve ben, Edmund Bay Reid'in arkadaşları olarak Mathilda için neyin en iyisi olacağını tartışmaya başlamalı mıyız?
What I mean to say, is that so much of her seems a mystery to you, sir.
Söylemeye çalıştığım, size de sır saklıyormuş gibi gelmiyor mu, bayım?
Could it be that, though you were long estranged, you still feel the keen urge to shield your wife from all which might mean her harm, from the wrath of your Leman Street colleagues?
Yoksa, uzun süredir görüşmemenize rağmen, Leman Street'teki arkadaşlarınızdan ve onlardan gelecek zarardan, karınızı koruma isteğinde misiniz?
I MEAN, EVERYTHING ABOUT YOU HAS TO BE, LIKE, SO FUCKING PERFECT, OR YOU, LIKE, FREAK OUT.
Demek istediğim, seninle ilgili her şey mükemmel olmak zorunda yoksa çılgına dönersin.
I mean, you should've seen her, sitting in her bed for months like a princess on a pea.
Demem o ki onu yatakta prensesler gibi aylarca yatışını görecektiniz.
What is with that attitude? I mean, Jess has come to visit - you here almost, like, every day.
Jess buraya neredeyse her gün seni görmeye geliyor.
I mean, hey, you're looking at a woman who just hit triple cherries in her uterus.
Sonuçta, rahminde üçlü kiraz taşıyan bir kadınım bugüne bugün.
I kind of always liked hearing they're gonna attack'cause I got to do my job yeah, I mean, sometimes you just...
Kimi için... Mesela ben her zaman saldıracaklarını duymayı sevdim, bu işimi yapacağım anlamına gelirdi. Bazen çarpışmayı çok istiyorsunuz, sırf vakit geçsin diye.
I mean, you're saying this is all some- - some big coincidence that suddenly we got four victims in 24 hours, yourself included?
Siz diyorsunuz ki her şey bir tesadüf. 24 saatte, siz de dahil, dört kurbanımız oluyor.
She says you got out of the car and were mean to her.
Arabadan inip ona sataştığını söylüyor.
I mean, you made her feel uncomfortable.
Yani onu rahatsız ettin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]