Acımasız traducir inglés
5,964 traducción paralela
Acımasız tam anlamıyla dürüst bir konuşma oldu.
It's brutal AA honesty talking.
Yani, dediğine göre bu çocuğa serbest dolaşma izni verdiğinde acımasız bir uyuşturucu karteli patronu olacağına dair fikrin yoktu.
So, what you're saying is, you had no idea that you gave a free ride to the kid who would become a ruthless cartel drug lord?
Gidip acımasız bir şekilde doğrusu neyse söyleyeceğim.
I'm just gonna go find him and be brutally honest. - No, don't.
Acımasız, işinin ehli,
He shows no pity. He's an expert in what he does.
- Şöhret, acımasız bir işverendir.
Fame is a cruel taskmaster.
Kırmızı Kuş'un Acımasız Öğretisi Yeter ama.
Okay, enough.
Bunlar, yapmış olduğun acımasız taktiklerin bir sonucu.
This is all the result of your heavy handed tactics.
"Hayatın acımasız fütursuzluğu."
"The brutal indifference of Iife."
Hiçbir seçimi kaybetmedi çünkü acımasız ve karşı tarafı yok eden bir kampanya yürütüyor.
He's never lost an election because he runs brutal, scorched earth campaigns. So what?
Acımasız kadınmış.
She's ruthless.
"... nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde! "
"... should be so tyrannous and rough in proof. "
Acımasız yöntemlerle aran iyi.
Cutthroat rules suit you, I see.
- Bebeğim, acımasız olmak artık en özgür etiket.
Brutal, baby, being an independent label now.
Onu besleyen alev öfkeli, acımasız olur her şeyi tüketir havadaki ürperti ve geride kalan kin kafamızı karıştırır.
The flame that nourished becomes angry, merciless, an all-consuming blaze leaving us confused by the chill in the air and the hate left behind.
Kader çok acımasız olabiliyor.
Fate can be so cruel.
O zaman ben de hızlı hareket edip acımasız olurum bu da sen etrafta değilken daha kolay olur.
Then I will have to move fast and violent, and that's gonna be a lot easier to do if you're not around.
Burada kumar çok acımasız. Ben seni arayana dek ortada görünme.
Stay low till I call you.
Birini havaya uçurmuşuz, diğerinin de acımasızca elini koparmışız.
One of whom we blew up, the other of whom's hand we gruesomely ripped off.
Victoria'ya bana yaptığın gibi acımasız davranacak mısın?
And are you planning on treating Victoria as horribly as you did me?
Dine, Merchiston hâlâ hayatta ve acımasız bir katil.
Listen, Merchiston is still alive, and he's a stone-cold killer.
- Biraz acımasız oldu.
That's a little harsh.
Tıp için biraz acımasız olmadı mı, ne dersin?
A little harsh on medicine, don't you think?
Acımasız işkadını!
Ruthless businesswoman.
Erkekler acımasız hayvanlar gibi olabilir ve sana rahat vermeyeceklerdir.
Boys can be the cruelest animals and they will cut you no slack now.
Eğer bir gün acımasız bir kadınla karşılaşırsan sakın onu suçlama.
If one day, you chances upon a ferocious woman. Don't blame her.
Bir şeye sahip olmak için acımasız olman gerekir
To own a turf, one has to be ruthless.
Acımasız dış dünyadan gelen yabancılar.
Strangers from the unforgiving outlands.
Ya tabii, parlak süsler Lemon'un, acımasız yaşlı bir kadına kölelik yapması gerçeğini kapatacaktır.
Should we add some stickers, maybe some glitter? Yeah, glitter will make up for the fact that you forced Lemon into a life as a mean old lady's slave.
Zanaat acımasız ve bencildir.
Trade is vicious and selfish.
Tüm bu acımasız statik geri plan gücünü almanı ve tersine çevirmeni istiyorum.
I want you to take all that relentless static background power and reverse it.
Ama sonunda acımasız olabilir.
Though in the end..... it may be as brutal.
Dünyamızın uzun tarihinde, güç her zaman zalimlerin, acımasızların oldu!
In the long history of our world, the oppressors who had the power were ruthless!
Hayır, şimdiye kadar yaptığım en aptalca şey o acımasız yumruk konservesini açmaktı.
No, the dumbest thing I ever did was open that can of whup-ass.
Laflarım acımasız olduysa özür dilerim.
I'm... sorry if my words were harsh.
Orada durup olanları izleyecek kadar acımasız biri misin? Seni memnun mu ediyor bu?
Are you really so cruel that you could just stand there and watch this happen?
Fakat Tanrı aşkına Lip, bu acımasız pasif agresif saçmalık beni öldürüyor.
But, Christ, Lip. This relentless, passive-aggressive bullshit. It's killing me.
Efendim, lütfen memurlara karşı çok acımasız olmayın.
Sir, please don't be so cruel on civil servants.
Merak etmene gerek yok. - Acımasız davranmak istemiyorum ama riskte olan çok şey var. - Lütfen.
You needn't worry.
Ve en acımasız ironilerden biri kuduzun sebep olduğu aşırı susuzluk.
And one of the cruelest ironies of all is the extreme dehydration caused by hydrophobia.
Bir tavuğu bile kesmeye kalktığımızda onun kafasını kopardığımızı varsayarsak, bu bile acımasızlık olmuyor mu?
If to kill a chicken and only tear his head, I would not be cruel? - Yup.
Ama bize suçlu ve acımasız oldukları öğretiliyor.
They said yes.
Açık açık diyorum yani bu sektör çok acımasız.
I'm telling you, this business is brutal.
Tanrım, sen acımasız.
God, you are relentless.
Krallığa sahip olmak isteyen acımasız bir canavar varmış.
There was a ruthless beast who wanted to take the kingdom for her own.
Ancak bilmedikleri şey, acımasız canavar düşen kralın topraklarında güç kazandıkça kral ve ağabeyi düşmanları tamamen ortadan yok olmadıkça rahat bir nefes alamayacaklardı.
But as the ruthless beasts took rule over the falling king's realm, little did they know that he and his brother would not rest until their enemies were vanquished...
İmkânsız olanla acımasız olanın arasında bir üçüncü seçenek.
A third option between the impossible and the brutal.
o acımasız bir katil.
he's a ruthless killer.
O acımasız biri, Bay Drake.
He's a cruel one, Mr. Drake.
Korunmasız ovalara mağaralarından baktılar ve her şeyin dünyadaki varlıkları için acımasız ve düşmanca tasarlandığını gördüler.
They looked out from their caves across unsheltered plains and knew that all that lay out there was savage and hostile to their existence on that earth, and they saw the threat and felt only the urge to stride out,
Üniversite acımasız öyle mi?
College is a racket, huh?
Bunu yapmak için pek çok yolu var toprak, hayvanlar, insanlar ve en acımasız ve karşı konulamaz kuvveti ise insanların, özellikle Klondike'takilerin savunmasız olduğu şey, hastalıklardır.
His instruments are many. The land. The animals.