Bu da değil traducir inglés
7,628 traducción paralela
Sadece bu da değil, Amerika'da yeni bir dinleyici kitlesi kazanacaksın.
And not only that, you'll have earned a brand-new audience in the United States.
İskandınav bölgelerinde olan havayı bilirsin.Kışları soğuk, uzun ve karanlık geçer. Oradakiler bu resimlere mastürbasyon yapmayı severler.Sadece bu da değil.
In some places, Nordic places, where the winters are cold and long and it gets dark early, people like to masturbate to this.
- Sadece bu da değil. Bir arkadaşının seçim kampanyasına yardım edeceği Alabama'ya tayin istiyor ve onaylanıyor.
Well, not only that, but he requests and he is granted... a reassignment to Alabama where he helps a friend on his senate campaign.
Bu da büyünün bir parçası değil mi?
Is it not part of the magic?
Okula gitmiyor ve onlar da bu cezayla okula gitmemesini sağlıyorlar. Hiç mantıklı değil.
So, he misses school and they make him miss more school, that makes no sense.
Bu Bundelkhand'da bir gelenektir Pune'da değil.
This is a custom in Bundelkhand, not Pune.
Eski bir CIA Ajanı kokainle birlikte ya da değil, komünist ülkelerde duruyor. Adalet Bakanlığı'na göre bu vatana ihanet sayılır değil mi?
An ex-CIA man making stops in communist countries with or without cocaine, that would be considered treason by the US Justice Department, wouldn't it?
Bu da tek seferde iki müebbet demek oluyor değil mi?
What's that, two life sentences for the price of one?
Sadece bu fotoğraflar da değil.
It's not just these pictures.
Bu da vantilatör. Dandik değil, iyisinden.
This is a... it's an electric fan, a good one, not this crappy one here,
Hitchcock da bu konuyu pek açmıyordu, çünkü film gişede pek başarılı olamadı. ÖLÜM KORKUSU'NDA NOVAK STEWART "KİM YAPTI?" DEĞİL, KİMİN UMURUNDA?
Hitchcock wasn't talking about it that much because it wasn't very successful.
Bu Clay'in Baton Rouge'da bulduğu kitap değil mi?
And look, this is the book that Clay found in Baton Rouge, right?
Amaç da bu zaten değil mi?
That's kind of the point, right?
Bu anakaranın vereceği karara bağlı. Sana ya da bu kasabada geliştirdiğin şirin çevreye değil!
That up to the mainland to decide and not you and not those cozy circles that you foster in this town.
Al hadi gözyaşlarımı, ki hepsi bu kadar da değil. ~
♪ Take my tears, and that's not nearly all ♪
- Bu da üzerinize vazife değil.
And that is none of your business.
Adil toplum da bu değil midir zaten?
That's a just society, isn't it?
Bence bu, çok da kötü değil.
Yes, that sound about right.
Evet, bu da bir ihtimal olabilir. Ancak, yine de emirlere itaat ediyoruz, öyle değil mi, Çavuş?
That is a possibility, yes, but we follow orders, don't we, Sergeant?
Dinin amacı da bu değil midir?
Is that the goal of religion?
Toplum tarafından eğitilmemesine rağmen, doğal bir zarafet sahibi olmak. En güzel ihsan da bu, değil mi?
Natural grace, unschooled by society... that's the greatest gift, isn't it?
Genç kalmanın sırrı da bu, değil mi?
That's the trick to staying young, don't you think?
Azman gibi atın yanına yaklaşıyorum. Adı da Şeytan bu arada, şaka değil bak.
I walk up to this monstrous big horse who goes by the name of, I kid you not, Diablo.
Amaç da bu değil mi zaten?
- Isn't that rather the point?
- Bu "Viyana'da Gün batımı" değil mi?
This isn't Vienna sunset!
Bu uyuşturucuları da Krystal Weedon verdi sana değil mi?
) D-Did Krystal Weedon give you these drugs?
- Baya erkekçe oldu bu da, değil mi?
This is a bit proper man stuff, isn't it?
Ki bu da işin kaymağı olur. Asıl gerekçemiz olduğundan falan değil.
Which would be icing on the cake, not the reason why we're doing this.
Tek ortak noktamız da bu değil.
But that's not all we have in common.
Ayrıca da bu, 16. Doğum Günüm'ün en önemli dersi değil.
And that is not the most important lesson of Sixteen Candles.
Bu sonuncusu bana sorarsan bu yulaf ezmesi büyü amacıyla değil, kahvaltıda kullanılmalı.
This is the last of it... and if you ask me, this oatmeal should be for breakfast, not voodoo.
Bu benimle yatman gibi bir istek değil ya da Lasagna Classico'nun artıklarını bana getirmen gibi ki onun da parasını ben ödüyorum. Bildiğin gibi seviyorum ve sen asla bitiremiyorsun!
It's not like I'm asking you to sleep in my bed or bring me back leftovers of lasagna classico, which you pay for with my money, which you know I enjoy, which you never finish.
- Olay da bu değil mi?
That's the thing, isn't it?
- Sorun da bu değil mi?
That's the problem, ain't it?
Evet, burada yani İskoçya'da cadılıkla suçlanan kişi davada savunma avukatı hakkına sahiptir. Ne yazık ki bu ihtiyar mutlu İngiltere'de sunulan bir fayda değil.
Yes, well, here in Scotland, an accused witch is entitled to a defense lawyer at trial, a benefit... a benefit sadly not offered to those in merry old England.
- Senin sorunun da bu öyle değil mi?
- Ah, well, that's your problem, you see?
İzin verin... şey... bu bir işmar ya da herhangi bir teklif falan değil.
Allow me to... this is not a... gesture or an advance in any way.
Bu sıradan bir şey değil Dee. Tuhaf bir tarafı da yok tamam mı?
It's not a routine, Dee, and there is nothing weird about this, okay?
Yani, bu doğru değil ama onlar da...
I mean, it's not right, but they're doing...
Georgia'da nasıl bilmem ama, Boston'da bu, pek de komik değil.
I don't know how you do things in Georgia, but in Boston, that's not very funny.
Hepimiz aynı sınıftayız, bu da bizi aile yapar, değil mi?
We're in the same class, so that makes us family, right?
Bu yasa dışı değil ama doğru da değil. Ben de bunu biliyordum.
It's not illegal, but it's not right, and I knew that.
Çünkü bu, patates pişirmek ya da tıkalı tuvaletleri açmak değil.
Because I know it's not slinging hash browns or unplugging toilets.
Bu bir başlangıç ama ganimeti diğerleriyle paylaştıktan sonra o kadar da çok değil.
Ah, it's a start, but not much of one, not after I divvy the pot with the others.
Ama anlıyorsunuz. Bu da yeter, değil mi?
But you understood that.
Bu da senin sorumluluğunda değil, değil mi?
That's not your responsibility, either?
Bu bir hikaye falan değil, olur ya da olmaz gibi bir şey de değil.
This is not some fantasy, something that may or may not happen.
Bugün, neredeyse 50 yıl sonra, bunu tekrar yapıyoruz ve kendimize hatırlatmamız lazım ki bu harika doğal uydu hiçbir kimseye, şirkete ya da tek bir ülkeye değil, bütün insanlığa ait ve gelecek nesiller bunun muhafızlığını yapmaya devam etmeli.
Today, nearly 50 years later, we repeat this action to remind ourselves that this beautiful natural satellite does not belong to any one person, company, or country, but to all of mankind, something that future generations must continue to safeguard.
Onu takip eden geçmişi değil, yaşadığı an ki bu da geçmişiyle aynı.
It's not her past coming back to haunt her, it's her present, which is identical to her past.
Bu profesyonel bir konuşma değil, o yüzden yapmasak da olur.
So this is not a professional conversation, so we don't have to be having it.
Bu da teoriden yoksunluk değil mi?
Isn't that sort of the absence of a theory?
bu da ne 2329
bu da senin 34
bu da ne demek 442
bu da 414
bu daha iyi 394
bu da demek oluyor ki 33
bu daha kötü 16
bu da ne demek oluyor 285
bu da kim 384
bu da senin için 26
bu da senin 34
bu da ne demek 442
bu da 414
bu daha iyi 394
bu da demek oluyor ki 33
bu daha kötü 16
bu da ne demek oluyor 285
bu da kim 384
bu da senin için 26