Diyorsunuz ki traducir inglés
396 traducción paralela
Diyorsunuz ki ; sıradan insanlar yasalara uymalı, çünkü adı üstünde, onlar sıradan.
Ordinary men, you say, must obey the law because they are ordinary.
Diyorsunuz ki yargıç Thatcher Jean bana aşık oldu.
You are saying, Judge Thatcher, that Jean has fallen in love with me.
- Yani diyorsunuz ki...
- Are you implying- -
Diyorsunuz ki kediler...
You were saying, the cats...
Oysa siz diyorsunuz ki, "Vurun ki sesi çıkmasın!"
And you say, kick it and it'll be quiet.
Yani siz şimdi diyorsunuz ki bu sendika şubesinde her yıl 65.500 dolar toplanıyor ve mali kayıt tutulmuyor.
You mean to sit there and tell me that your local takes in $ 65,500 every year and keeps no financial records?
Diyorsunuz ki "Gelecekteki savaşlarda, askerler uçaktan paraşütle... atlayarak istila yapabilecekler."
You say here that "In future wars, " soldiers will invade peaceful lands... by leaping in parachutes from airplanes in the sky. "
Burada ise diyorsunuz ki "Ordu, hava saldırılarından korunmak için, alarm sistemlerini ve de sığınakları da içeren bazı metotlar geliştirmelidir."
You state here that "The army should investigate methods of protection against air raids, including alarm signals and bomb shelters."
Diyorsunuz ki, " Orada bulunan ordu ve donanma güçleri.... kaza dairesinin sorularından endişeliler.
You say, quote, "The army and navy commands here are concerned... " principally with the question of jurisdiction.
Diyorsunuz ki Edward ağabeyinizin oğlu, bizce de öyle, ama ağabeyinizin eşinden olma değil.
You say that Edward is your brother's son. So say we too, but not by Edward's wife.
Gidip geliyorsunuz ve ben hiç duymuyorum, bana diyorsunuz ki...
Going out and coming in, and my never hearing it, and telling me that...
Şimdi, Kontes, diyorsunuz ki, tabancayı bizim bulduğumuz, yere bıraktınız...
Now, Countess, you say you dropped the revolver on the floor, where we found it...
Şimdi, hepiniz diyorsunuz ki, Matmazel Samantha'nın cesedi bulundukltan sonra hiçbir şeye dokunulmadı.
Now, you all say nothing was touched after Miss Samantha's death was discovered.
Yani diyorsunuz ki her dört seçenek de mümkün.
You're of no help to me, gentlemen. All you're saying is it could be any one of the four.
- Yani diyorsunuz ki, o kahpe...
- You think that cheap little...
Vay size kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki :
Woe upon you, blind leaders, who say :
Yine diyorsunuz ki ; sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz.
And again : If a man swears by the altar, it goes for nothing.
Diyorsunuz ki, sen molla mısın.
I've spoken through a telephone line.
Şimdi... bir buçuk yıldır burada gördüğüm zarardan sonra, bana dönüp diyorsunuz ki'eğer hapse dönmem gerekirse'...
Now... After a year and a half of being harmed, you turn around and say if I should go back to prison...
Bana diyorsunuz ki yarın veya bugün geri dönebilirim,
You say that I might be back tonight or tomorrow,
Diyorsunuz ki, "Bir gelişme görene kadar,"...
You tell me, that "Until I show some improvement,"...
Diyorsunuz ki bize, eğer var olan sistem çerçevesinde çalışırsak... istediğimizi elde ederiz.
You tell us that if we work within the framework of the existing system... that we will get what we want.
Yani, diyorsunuz ki, Harold Potter sıradan bir İngiliz'di ve İskoç olma eğilimi hiç yoktu.
So by your account, Harold Potter was a perfectly ordinary Englishman without any tendency towards being a Scotsman whatsoever?
- Diyorsunuz ki...
- You said...
Ve şimdi diyorsunuz ki, onu bulamıyoruz.
And now you say you can't find it?
Diyorsunuz ki, Casey Brown kendi geçimini sağlamıyor, öyle mi?
You say, Casey Brown does not pay her own way, right?
- Yani diyorsunuz ki...
Now that you mention it...
Şimdi, siz diyorsunuz ki, petrol istasyonuna gitmek yedi dakika sürüyor.
Now, you say it takes him 7 minutes to go to the gas station.
siz diyorsunuz ki
So you say
Diyorsunuz ki...
You mean...
Tanrım! Önce diyorsunuz ki, " Kontrolü bize bırak.
Christ, I mean, you guys, you say, "This is your life, and I'll take care of it."
- Diyorsunuz ki... oraya gidip kendinizi havaya uçurmak için gönüllü olacaksınız?
- You're saying... you'd volunteer to go over there and get yourself blown up?
Siz ve diğerleri, Siyah Bilinçliliğinden bahsederken diyorsunuz ki, "Bizim asıl liderlerimiz cezalandırıldılar ve Robben Adası'nda hapse mahkum edildiler."
When you and others in black consciousness speak, you say, "Our true leaders have been banned and imprisoned on Robben Island."
Yani diyorsunuz ki sizin... afedersin, Jack'in bu yaratığı yanlarına alıp, bir ev hayvanı gibi onu sevip bakmayı isteyeceklerini mi söylüyorsunuz?
So what you're saying is you would be willing... Excuse me, Jack would be willing to take this creature in, care for it and love it like a pet?
Diyorsunuz ki burada 2000 yaşında bir mumya vardı, değil mi?
You tellin'me there was this 2,000-year-old mummy here, right?
Yani siz diyorsunuz ki, sizin bildiğiniz kadarıyla, bu... CIA'e bir bağış olacaktı?
Are you saying that this was going to be a donation for the CIA as far as you were concerned?
Siz ne diyorsunuz ki?
What do you call it?
Diyorsunuz ki o...
Now, you say that he...
- Diyorsunuz ki o üst katta?
You say that he's upstairs?
Derek'de, siz bizzat kendiniz diyorsunuz ki ayrıntılı bir teoriye dayanan davalarda diğer teoriler bir anlam ifade etmiyorsa söz konusu teori kabul edilir.
In Derek, you yourself said that a case based on circumstantial theory rather than fact only stands up if no other theory makes sense.
Yani diyorsunuz ki...
You mean to tell me that...
Yani diyorsunuz ki...
Then you think...
Diyorsunuz ki biz şeytanla aynı yoldayız?
You're saying we're all in league with the devil?
- Basitçe, bana diyorsunuz ki hepiniz o salgıya bulandınız!
- Basically, what you're telling me... is you guys were all slimed!
İngiliz aslanına böyle cesurca hırlayan... bu çirkin, küçük vahşi kim ki diyorsunuz?
Who is this ugly little savage... to snarl so boldly at the British lion?
İyi ama parmakların yapısına ne diyorsunuz, belli ki karasal yaşama uygun?
So how do you account for the structure of the fingers, obviously for land use?
Madem ki orada bir açıklama olmalı diyorsunuz.Muhtemelen...
As you say, there must be an explanation.
Diyorsunuz ki ;
You say :
Öyle mi diyorsunuz? Unutmayın ki siz de kuru fasulyeli gerdanımı yememi engellediniz!
You didn't allow me to eat.
Neler diyorsunuz! Sözlerinizin yalan olmadığına ben şahidim. Anlattıklarınız açıkça ortaya koyuyor ki siz benim ağabeyimsiniz.
I can answer here for what you have said, that you do not deceive us and all you say clearly tells me that you are my brother.
Yürüyeceğiz diyorsunuz ama bu Grand Hotel nerede ki?
You say to go walking, but where is the Grand Hotel?