Her şeyi traducir inglés
103,378 traducción paralela
O her şeyi yapabilir.
He can do anything.
Elinden gelen her şeyi vererek.
Giving it all she can.
- Bunun için her şeyi yapmaya hazırlar.
Then they're prepared to use any means necessary.
Senin eline bakıyorlar ancak şansları o kadar düşük.. ta ki her şeyi değiştirebilecek bir teknoloji parçası keşfedene dek.
They turn to you but the odds seem hopeless until... you discover a piece of technology that could change everything.
Her şeyi.
Anything.
Hayır sana her şeyi anlatmadılar bir kız kardeşin olduğunu söylemediler.
No, they didn't tell you everything. They didn't tell you that you have a sister.
Adrian ve ben ikinci geçitin üzerindeyiz henüz bizi görmediler buradan her şeyi görebiliyoruz.
Adrian and I are up on a second level walkway. They haven't spotted us yet. We can see everything that's going on from here.
Hyadum-12'deki öldürülen 10.000 insanın adaleti için her şeyi riske ettin.
You risked everything to bring justice for those 10,000 people who were killed on Hyadum-12.
Hiçbir hakkın yok bu da, istediğim bilgiyi almak için gereken her şeyi yapabilirim demek oluyor.
You have no rights, which means that I can do whatever is necessary to extract the information that I need from you.
İstediği mümkün olan her şeyi.
Everything he could possibly want.
Elimden gelen her şeyi yapıyorum size yardımcı olmak, yardım etmek için.
I do everything I can to be nice to you, to help.
Biliyor musun, annem, o... elinden gelen her şeyi yaptı. ... Abby'yi ve beni korumak için.
You know, my mom, she... she did everything to protect Abby and me.
Bak, biz aldığımız her şeyi her zaman geri koyarız.
Look, we... always put everything back.
- Çoğunlukla her şeyi.
Mostly everything.
- Nick, yaşamak için ihtiyacın olan... her şeyi beğenmek zorunda değilsin.
- Nick, you don't have to like what it is you need to survive.
Kızımı güvende tutmak için her şeyi yapar.
He'd do anything to get her here safe.
Her şeyi söylersin.
You will say anything.
Dokunduğun her şeyi sömürüyorsun.
You exploit everything that you touch.
Hayır, her şeyi anlıyorum.
No, I fully understand.
- Evet, her şeyi denedik.
- Yes, Yes. We tried everything.
Hem de inşa etmek için çok sıkı çalıştığımız her şeyi yok etmeyi!
To destroy everything that we had worked so hard to build.
Bu oturumlardan yararlanıp onlara her şeyi anlatman gerek.
You need to use these hearings to tell them everything.
Yaptığım her şeyi sevgiden yaptım.
Everything I did, I did out of love.
Onlara her şeyi anlat.
Tell them everything.
Projedeki her şeyi kumar oynadın, Sadavir.
You gambled everything on the project, Sadavir.
Her şeyi dibine kadar yaparız, barbekü de böyle şeylerden biridir.
We do everything in a very big way and barbecue is another one of those things.
Of, boşver, burada her şeyi batırabilirsin.
Oh, don't worry, you can ruin everything in here.
Her şeyi berbat ediyorlar.
They ruin everything.
Aman, ben her şeyi yanlış yapmışım.
Oh, my God, I'm doing everything wrong.
Olay buraya varmasın diye elimden gelen her şeyi yaptım. Yine de olaylar sarpa sardı.
And I do it because I understand that when something becomes a liability, you cut it loose for the greater good.
Her şeyi duydunuz mu?
Did you hear it okay?
Her şeyi böyle yaparım. - İşin numarası ne peki?
So, what's the trick?
Oğlum, her şeyi senin için yaptım.
Son, everything I did was for you.
Her şeyi farklı görüyorsun.
You see things differently.
Hayır, bana her şeyi söylemene gerek yok.
No, you... you don't need to tell me everything.
Minchak'e her şeyi söylemen gerekiyor.
You need to tell Minchak everything.
Beni 4 Dünya Ticaret Merkezi'ne götürdü. Her şeyi anında gördüm.
So he took me to Four World Trade, and I saw it immediately.
Her şeyi göze almış bir haydut.
A fucking desperado.
Halı sesi bloke eder ve her şeyi içeride tutar.
Carpet blunts the noise and contains the mess.
Evet, bedava parayı önden alıp şirketi geri vitese takarım. Sonra çöküş sırasında her şeyi satarım.
Yeah, take the free money up front, throw it into reverse, and I'd short every tick on the way down.
Her şeyi mi almışlar?
Took everything?
Her şeyi aldılar ama bazı şeyler de verdiler.
Took everything, but gave us some things in trade.
Her şeyi isteyecek.
He'll want everything.
Eğer orta yol bulmazsak her şeyi kaybedebiliriz, baba.
We could lose everything, dad, if we don't meet him halfway.
Sanırım ikimizde doğru şeyi yapmanın her zaman için doğru şey olmadığını... öğrenmiş olduk.
I guess we both learned that... doing the right thing... isn't always the right thing to do.
Her zaman yaptığım şeyi, ne istersem onu.
Same thing I always do. Whatever I want.
Elimizdeki her sensörü istiyorum O şeyi arıyorlardı.
I want every sensor we got looking for that thing.
Her şeyi bırakıp özele geçmek bu hiç senlik bir hareket değil.
Um...
Bilmek istediğim şeyi bulabilmen imkansız. Foley ile yüz yüze konuşmam gerek.
Look, what if I agree that I, personally, won't see her?
Her şeyi anlat ona.
You want her to know everything.
Her zaman istediğim şeyi. Yardım etmek.
What I've always wanted, to help.
her şeyin bir zamanı var 23
her şeyin 49
her şeyim 18
her şeyin bir ilki vardır 44
her şeyi yaparım 77
her şeyi mahvettin 39
her şeyi hatırlıyorum 26
her şeyi aldın mı 25
her şeyi biliyorum 83
her şeyini 16
her şeyin 49
her şeyim 18
her şeyin bir ilki vardır 44
her şeyi yaparım 77
her şeyi mahvettin 39
her şeyi hatırlıyorum 26
her şeyi aldın mı 25
her şeyi biliyorum 83
her şeyini 16