Kiliseye traducir inglés
4,564 traducción paralela
Yemin ediyorum bu gece o kapıdan girmesen, kiliseye katılacaktık.
I swear, if you hadn't walked through that door tonight, I would have joined the priesthood.
Sadece kiliseye tam erişim yetkisine ihtiyacımız var.
We will need full access to the church.
Evet, bazıları kiliseye yardım ederek sahip çıktıklarını düşünürler gerçekte yaptıkları şey ise bizi karanlık çağlara geri götürmektir.
Yeah, some of these people think they are doing the church a favour, when in reality all they are doing is dragging us back to the dark ages.
Adımlarını izlemek istiyorsak o kiliseye gitmeliyiz.
Right, so if we want to retrace their steps, that's where we need to go.
Biliyor musun, kiliseye bir şey için kayıt olmaya gittiğimde birkaç insanın benden sonra kayıt olduğunu fark ettim.
You know, I have noticed that when I sign up for something at church, one or two people sign up after me.
Sonra da alakasız bir vaaz başladı. "Kiliseye Gitmediğinizi Tanrı Bilir"
And then, randomly preachy.
- Kiliseye olan sevgin pekiştirildi.
Your love towards the church is strengthened.
Fakat bir Hıristiyan tüccar olarak kiliseye bir bağış yapmak zorundalar.
- But as Christian merchants they must also contribute a tithe to the Church.
Kiliseye ihtiyacım yok.
I don't need any church.
Kiliseye gitmemek bir günah.
It's a sin not to go to church.
Beni tanırlar. Aynı kiliseye gidiyoruz.
They'll recognize me, they go to my church.
- Ne için? - Kiliseye gitmek için çağırmadıkları kesin.
I guarantee you they're not going to church.
Sence bir kiliseye ihtiyaçları yok mu?
Don't you think they need a church though?
Bu yüzden mi kiliseye gitmemeye başladın?
That's why you stopped going to church?
"Buradaki bütün erkekler bıçak ve silah taşır ki 3 dolar gibi küçük bir bedel karşılığı alınabilir ve Pazarları kiliseye gider."
Every man here carries a gun, which can be had for as little as $ 3, and a knife, and goes to church on Sunday.
Vay canına, kiliseye gidiyorsun.
Wow, you going to church.
- Kiliseye.
To church.
Yani eğer ne var ne yok bağışlayacaksa ben giderim amına koyayım kiliseye, alırım yani ne varsa.
And then, well, he taketh away, taketh away what he's giveth, and I'm off to fucking church to getteth it back.
Pazarları kiliseye gidiyorlar.
They go to church on Sundays.
- Çünkü kiliseye gideceğim.
- Because I'm going to church.
Bizi zamanında kiliseye ulaştıracak.
He'll get us to the church on time.
Kiliseye kıyafetlerinle giremezsin!
You can't go to church with your clothes on!
Tanrı aşkına, her pazar kiliseye gidiyorum.
I go to church every Sunday, for God's sake.
Babam çalışmak için bir kiliseye gidecekti ve pazar günü ayinlerini gerçekleştirecekti.
My dad was gonna take a job working in a church. And he was gonna be running their Sunday School Department.
Kiliseye güveninizi göstermek için vaftiz edilmeniz gerekir.
You need to be Baptized in order to show the church of your faith.
Çocuğu kiliseye tanıtmak anne babanın görevidir.
It's the role of the mother and father to present the child to the church.
Kiliseye ilk orada başlamıştı.
She made her first communion there.
Ninesiyle kiliseye gitti
You went to church with her Nana.
Bizi ölesiye çalıştırıyorlar, kuru ekmek ve su veriyorlar kiliseye gidip dua etmeye uygun olmadığımız için içeri almıyorlar.
They been working us near to death, feeding us hardtack and water, praying and church, and we ain't good enough to go inside out of the weather.
Kiliseye giden insanlara bıçak çekme demedim mi ben sana? Kusura bakmayın.
Didn't I tell you not to pull that knife on church folk?
İnsanların kaç kere kiliseye gittiğini saymak zorundayım.
I have to count the number of times people go to church.
Okula ve kiliseye gideceksin, burnunu da temiz tutacaksın.
You're gonna go to school, go to church, keep your nose clean.
"M.Y. pazar akşamı kardeşiyle birlikte kiliseye gidecek."
"The V.P. is going to church " with his brother on Sunday night.
Pazar akşamları kiliseye gelmeyi bırakmıştı hatırlasana.
Remember when she stopped going to church on Sunday nights?
Kiliseye götürdüğün güve yemiş şeyden daha iyi duruyor.
Looks better than that moth-eaten thing you used to take to church.
Belli ki kardeşinin kiliseye olan sevgisini paylaşmıyorsun.
Clearly you don't share your sister's fondness for the church.
Lavinia'yı kiliseye kaptırmaktan çok da etkilenmeyecektir.
She wouldn't have been impressed to lose Lavinia to the church on top of her moonlighting.
Sanırım bu şey kiliseye kadar gidiyor.
I think this thing's almost at the church.
Susan Barrett oğlunun çorap çekmecesinde bulduktan sonra kiliseye bağışlamış.
Susan Barrett made the donation after she found it in her son's sock drawer.
Kiliseye geç kaldık.
We're late for church.
Kiliseye gitmek istemiyorum.
I don't want to go to church.
Kiliseye giderken bunu giymeyi düşünmüyorsun değil mi?
You're not wearing that to church, are you? What?
Şimdi kiliseye gidelim, sonra da alışveriş merkezine üst baş almaya gideceksin.
Let's just get to church. And afterward, you're going to the mall to go clothes shopping.
Seni kiliseye giden biri gibi düşünmemiştim.
I didn't peg you for churchy.
Kiliseye gittiğim için empatiden yoksun muyum?
Oh, what, to be... it's... I-I'm incapable of empathy because I go to church? What is that about?
Sizi ağırlamak isterdik ama kiliseye geç kalıyoruz.
Well, we'd love to visit, but we're running late for church.
"Kutsal Ruh'a, kutsal evrensel kiliseye,"
I believe in the Holy Ghost ".
Ertesi sabah kiliseye gitti.
Next morning, he went to church.
Kiliseye ne oldu?
What about the church?
Kiliseye falan gitmek istemiyorum.
I don't want to go to church.
Belki de kardeşiyle birlikte kiliseye gitmek için benzin alıyorlardı.
Maybe he and his brother were gassing up on the way to mass.