Sen de biliyorsun ki traducir inglés
535 traducción paralela
Sen de biliyorsun ki senin görevin dikkatini işine vermek.
You know your duty is to your job.
Bak, Marie, sen de biliyorsun ki böyle bir şey yok.
Now, Marie, you know that's not so.
Sen de biliyorsun ki Costillo eski kafalı son çete lideriydi.
Costillo was the last of the old-fashioned gang leaders.
Sen de biliyorsun ki, bir gammaz olduğunu düşünüyoruz.
There must have been an informer. You know that.
Sen de biliyorsun ki...
You know as well...
Benim kadar sen de biliyorsun ki, bir adamı 48 saatten fazla tutamazsınız.
You know as well as I do that you can't hold a man for more than forty-eight hours
Sen de biliyorsun ki, O güçsüz bir gemi ve öksüz... ama senin hizmetkarın olmayı arzu ediyor.
She's a weak vessel and a pauper, as thou knowest. But she wants to be thy handmaiden.
Sen de biliyorsun ki, altın sadece Sarı Dağ'da çıkıyor.
You know as well as we do, the only gold here is on Yellow Mountain.
Sen de biliyorsun ki Sammy genç Sue harikulade bir kadın.
You know, Sammy... young Sue's a remarkable woman.
Sen de biliyorsun ki berbat bir inişti.
That was a terrible landing and you know it!
Sen de biliyorsun ki...
Nothing personal, you understand. It's just that...
1000 feet. Sen de biliyorsun ki bir uçaksavar 5,000 feetten alçaktaki her uçağı vurabilir.
You know as well as I do that anti-aircraft will knock down any planes lower than 5,000.
Sen de biliyorsun ki sabrım taşmak üzere.
My patience is at an end, and you might as well know it.
Sen de biliyorsun ki kola yasak.
You know as well as I do, Cokes are taboo.
Benim kadar sen de biliyorsun ki, Bay Robeson, bir mermi yarasını tedavi etmek için bir doktor çağırıldığında, polise bildirmek zorunda.
I suppose you know as well as I do, Mr. Robeson, that when a doctor is called to treat a gunshot wound, he's obliged to notify the police.
Çünkü, sen de biliyorsun ki aradıkları kişi sensin ben değil.
Because, you see... they're looking for you, all right... but... nobody's looking for me.
- Meredith, sen de biliyorsun ki sadece...
- Meredith. you know very well you won't- -
Sen de biliyorsun ki, kesinlikle başaracağını, hayalini gerçekleştireceğini umut etmiştim.
You know, I sure hoped you'd make it, find your dream come true.
Ana sen de biliyorsun ki kazların tüyleri yine uzar.
Mother, you know very well that geese always grow new feathers.
- Sen de biliyorsun ki, şok hali içinde verdi.
- You know he did, in a state of shock. - And?
Sen de biliyorsun ki hapiste değiliz.
We're not in prison in here, you know?
Özür dilerim, Irmgard, ama sen de biliyorsun ki onu küçümsüyorlardı.
I'm sorry, Irmgard. You know yourself they despise him.
Rahip, sen de biliyorsun ki, bu kasabayı yakıp yıkacaklar.
Preacher, they're gonna burn this town to the ground, and you know it.
Sen de biliyorsun ki, o konuda başka çaremiz yoktu.
We had no choice in that matter and you know it.
Sen de gayet iyi biliyorsun ki evliliğime rağmen seni sevmekten vazgeçmedim. Ama bugün seninle buluşmam imkansız.
You know well that I could not stop loving you in spite of my marriage.
Sen de benim kadar biliyorsun ki... Eddie dođduđundan beri idam odasýnýn kapýsýný çalýyordu.
Eddie's been pounding on the door of an execution chamber since birth.
Sen de çok iyi biliyorsun ki bu geziye çıkmam için beni oyuna getirdin.
You know very well you tricked me into this trip.
Onların sadece küçük hikayeler olduğunu biliyorsun, ama onlara öyle körü körüne inanmamızı istiyor ki sen de keşke inanabilsem diye düşünüyorsun.. ... ama sonuç itibariyle ne yapa -
And you know they're just little stories, but he wants you to believe them so badly... that you wish you could... and finally what can you do but
Sen de hepimiz kadar iyi biliyorsun ki Kinkaid bize bir şey söyleyemez.
You know as well as we do, Kinkaid can't tell us anything.
Ah endişelenme Watson sen de benim kadar iyi biliyorsun ki eğer onun sahibiyle veya sahibesiyle birlikteysen köpek sana dokunmaz.
Oh don't worry Watson you know as well as I do the dog won't touch you if you're with its master or mistress.
Sen de iyi biliyorsun ki ; sizin yerinizi kimseye söyleyemem.
You know very well I wouldn't dream of introducing you to anyone.
Şifreyi aldım ki onu sen de benim kadar iyi biliyorsun ayrıca seni de aldım!
I've got the code, you know it as well as I do... and I've got you!
Biliyorsun ki ne o sensiz, ne de sen onsuz yaşayamazsınız.
You know she can't get along without you, or you without her.
Sen de iyi biliyorsun ki Kay'in gümüş sofra takımı...
You know we give Kay the flat silver and the...
Sen de çok iyi biliyorsun ki, Will Isham... yolunun üzerinde bir engel görmek istemez.
You know just as well as I do that Will Isham... can't bear to have anything stand in his way.
Ve sen de çok iyi biliyorsun ki Almanca dersinden sonra oldukça kötü görünüyorum.
I know perfectly well... I look quite plain after my German lesson.
Sen de biliyorsun, ben de biliyorum ki para vermelerinin sebebi olay.
Now, you know yourself as well as I know myself that that's what they pay for, is action.
Sen de gayet iyi biliyorsun ki bu kadın torunum değil.
You know perfectly well this woman is not my granddaughter.
Kahretsin, sen de gayet iyi biliyorsun ki sadece senin istediklerin olur.
You know damn well we'll do what you want to do!
Sen de iyi biliyorsun ki o yardımı hak eden biri değil.
You know very well he's not the type to give any help
Biliyorum ki sen bir palavracısın, sen de öyle olduğunu biliyorsun.
I know that you're a phony, and you know that you are.
Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki, bu geçmiş silinip gitmeli, hiç varolmamış gibi.
For you, as well as me, this past must be blotted out, nonexistent
Sen de benim kadar biliyorsun ki Benimle yüz yüze gelmeyecekler.
You know as well as I do that they ain't gonna face me.
Ama sen de iyi biliyorsun ki bu dünyada her istediğimizi elde edemeyiz.
But you know very well... that we can't have all our wishes granted in this world.
Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki... Colorado altınları kimseyle paylaşmaya yanaşmayacak.
And you know as well as I do that Colorado's not going to share the gold with anybody.
Sen de gayet iyi biliyorsun ki bütün Kültür Bakanlığı sorgulandı.
You know perfectly well all our cultural ministry were questioned.
Dinle, Jack, sen de çok iyi biliyorsun ki bir şeyin fiyatı, onun potansiyel kullanımı söz konusu olduğunda ne yüksektir, ne de alçak. - Doğru mu? - Evet.
Listen Jack, you know very well that the price of something is neither high nor low when it's not related to its potential use
Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki Yüzbaşı Balogh katili bulamayacak.
You know as well as I Captain Balogh won't find the murderer.
Sen de iyi biliyorsun ki, babam su katılmamış bir orospu çocuğuydu.
My father was one first-class son of a bitch, as you well know.
Jug, sen de gayet iyi biliyorsun ki, gerçek Fişek Morgan şu anda kasabaya doğru geliyor.
Now, Jug, you know full well that the real Swifty Morgan is coming to this town.
Bir de şöyle düşün. Arada ki farkı sadece sen biliyorsun.
But you know a few, or else you wouldn't know the difference.
sen de gel 75
sen delisin 520
sen de 982
sen de beni 22
sen de öylesin 72
sen de beni seviyorsun 19
sen de ister misin 105
sen de kimsin 767
sen deli misin 200
sen de gelecek misin 16
sen delisin 520
sen de 982
sen de beni 22
sen de öylesin 72
sen de beni seviyorsun 19
sen de ister misin 105
sen de kimsin 767
sen deli misin 200
sen de gelecek misin 16
sen değilsin 122
sen de mi 176
sen değil misin 41
sen de gördün 34
sen de geliyorsun 24
sen de biliyorsun 165
sen dedin 24
sen değil 376
sen de geliyor musun 21
sen de dene 22
sen de mi 176
sen değil misin 41
sen de gördün 34
sen de geliyorsun 24
sen de biliyorsun 165
sen dedin 24
sen değil 376
sen de geliyor musun 21
sen de dene 22