Sinemada traducir inglés
1,005 traducción paralela
Sinemada eğlendin mi?
Did you have fun at the movies?
Sinemada olduğumuzu sanıyorlar.
They think we're at the cinema.
Hayır, bir sinemada.
No, in a cinema.
- Sinemada çalmıştım.
- I played in a cinema.
Sinemada ne kadar ödüyorlar sana?
How much do they pay you in a cinema?
U.S.C.'de eczacılık okurken geceleri sinemada yer gösterici olarak çalışırmış.
He was doing premed at USC... and working nights as an usher in a theater downtown.
Sinemada uyuyakalıp, uyanamadığımızı falan da söyleyebiliriz ama aklıma gelen en iyi şey eve döndüğümüzde babamın uyuyor olmasıdır.
We might have fallen asleep in the movie and not waked up... but the best one I can think of is that Papa had better be asleep when we get there.
Dönüş yolunda kaza geçirdiğinizi lastiğinizin patladığını ya da sinemada uyuyakaldığınızı duymak istemiyorum!
I don't want to hear about the accident on the way home... or the flat tire, or falling asleep in the movies!
Sinemada uyuyakaldık!
We fell asleep in the movies!
Sinemada koltuğunun altına sakız yapıştırdığı için.
Parking gum under her seat in a movie. Satisfied?
Her zaman sinemada bir kızın elini tutmayı hayal etmişimdir.
I've always wanted to hold hands with a girl in a movie.
- Kaç sinemada oynayacak?
- How many theaters will play this?
- Sinemada görmüştüm.
On my rare visits to the kinema...
Ama seni bir daha asla görmek istemiyorum sinemada da, sinema dışında da.
But I never want to see you again on or off the screen.
Sokakta ve sinemada Amerikalılar görmüştüm elbette ama - Daha önce biriyle hiç konuşmadım.
You know, I've seen Americans on the street and in the cinema of course, but I've never talked to one before.
peki ya kızın öldürüldüğü sırada sinemada olduğunu kanıtlarsa?
And, uh, what if he could prove that he was at that movie at the time the girl was killed?
Şimdiye kadar cinayet sırasında sinemada olmayan katil görmedim.
I've rarely met a murderer who wasn't at a movie at the time of the murder.
Bay Norman Maine'in hala sinemada olmasını hiç anlamıyorum.
It's a wonder to me that Mr. Norman Maine is still in pictures.
Sinemada görmüştük.
It's a Cadillac. - We saw one in the cinema.
Hey, geçen ay sinemada tavladığımız kızı aramaya ne dersin?
Hey, how about callin'up that big girl we picked up in the movies a month ago up in the RKO Chester?
Geçenlerde sinemada tanışmıştık.
The last time we met was in the RKO Chester.
West Farms Square'deki sinemada.
The RKO Chester on West Farms Square.
- Arabalı sinemada aptal.
At the drive-in movie, silly.
Hayır, ama filmi hatırlıyorum. Şu anda sinemada gösterimde olan film.
No, but I remember the picture... and it's the one that's running at that theatre.
Sinemada insanları izledin hep. " Sinemalarda yaşardık.
You've been watching people in movies ". We used to live in the movies.
- Hangi sinemada?
- Which movie?
Sinemada olduğunu iddia ediyor, ama gördüğü filmlerin isimlerini yada kimlerin oynadığını hatırlamıyor.
He claimed he was at the movies, yet he couldn't remember the names of the films he saw or who played in them.
Davacı için önemli bir nokta çocuğun cinayet sırasında sinemada olduğunu iddia ettikten sonra, oyunun ismini ve kimlerin oynadığını hatırlayamamasıydı.
An important point for the prosecution was the fact that after the boy claimed he was at the movies when the killing took place, he couldn't remember the names of the movies or who starred in them.
"Gerardette sinemada"
"Gerardette at the movies"
- Hayır, sinemada.
- No, she's at the movies. - Great!
Bazen metroda, otobüste veya sinemada oturup... etrafımdaki insanlara bakarak şöyle düşünüyorum...
I sit in the subway sometimes, or in buses, or at the movies and I look at the people near me, and I think :
Dave, sinemada!
Dave, it's at the theater!
Dün gece bana anlattığına göre, sanat eseri alıp satmış, başgarsonluk yapmış, sinemada teşrifatçılık yapmış...
Last night he told me he has been an art dealer, a headwaiter, an usher in a movie theatre...
" Studland Caddesi 4 numarada oturan 43 yaşındaki Bayan Osborne sinemada yanında oturan Pollock'ın önce elini tuttuğunu ve sonra daha ileri gitmeye çalıştığını ifade etmiştir.
A Mrs. Osborne, 43 of 4 Studland Road, giving evidence, stated that Pollock, sitting next to her, persistently nudged her in the arm and later attempted to take other liberties.
... sadece Levazım Deposunda bir teğmen olduğu ortaya çıkan kişi sinemada yakalanmış.
... who, it turns out, was only a lieutenant in the service supply depot, and was arrested in the cinema.
Binbaşı Pollock buradaki bir sinemada altı saygı değer hanıma ahlâk dışı davranışlarda bulunmuş.
Maj. Pollock has behaved immorally to no less than 6 respectable women in a local cinema.
Sinemada en az beş kez yerini değiştirdiği görülmüş. Her seferinde de bayanların yanını seçmiş.
And he was seen to change his seat no less than 5 times, always choosing one next to a female person.
- Ve sinemada elinizi tutarım.
- And we could hold hands in the movies.
Bir zamanlar sinemada oynayan macera serilerini hatırlıyor musunuz?
REMEMBER THE ADVENTURE SERIALS
Sinemada az önce dediğin bu değildi.
That's not what you just said in the pictures.
Sinemada yer göstericiler.
Movie ushers. No exp.
Adamın biri bir keresinde sinemada elimi tuttu.
A man grabbed my hand at the movies once.
Bir kafe ya da sinemada görsem bir cellat diyemem.
If we met in a café, I'd never suspect.
Nasılmış? Pekâlâ, kız bir sinemada oturuyor ve adam yanına geliyor, o da oturuyor ve karanlıkta oturup filmi seyrediyorlar ve aniden bir şeyin bacaklarında gezdiğini hissediyor ve onu ısırıyor.
- This girl was sitting in a movie house and this guy sat down next to her and they were sitting in the dark watching the picture.
Kalbimi Sinemada Bıraktım ve Stanley Belt.
I Lost My Heart in a Drive-in Movie, Stanley Belt!
Kalbimi Sinemada Bıraktım
I Lost My Heart in a Drive-in Movie.
Sinemada Arabamda
Right in the movie ln my car.
Yarın öğleden sonra sinemada görüşür müyüz?
See you tomorrow afternoon at the cinema?
Tamam 4 : 30, 5 gibi Orly'deki sinemada.
Okay, 4 : 30, 5 o'clock at the cinema at Orly.
- Sinemada.
- Pictures with Olive.
Sinemada rahatsızlandı. Bu sebeple odasına çekildi.
She felt unwell