Yakışıyor traducir inglés
2,849 traducción paralela
Üniforma bana yakışıyor.
This suits me.
Bana yakışıyor!
It just fits!
Bu isim sana yakışıyor.
That name suits you so well.
Yakışıyor ona.
It suits her.
"Makyaj yapma konusunda uzmanlaştım, takım elbise de çok yakışıyor bana."
"I've become good at putting on make-up, and I look pretty good in suits too."
- Evet ve sana çok yakışıyor.
- Yeah, and it suits you perfectly.
Pembe sana çok yakışıyor.
You look so pretty in pink.
Nikki haklıydı. Bu sana çok yakışıyor
Nikki was right- - this would look perfect on you.
İntikam sana yakışıyor.
Vengeance becomes you.
Takım elbise sana çok yakışıyor.
This suit fits you the best.
Pembe sana yakışıyor.
Pink suits you.
Sana ne yakışıyor biliyor musun?
You know what suits you?
- Üniforma sana çok yakışıyor.
- The uniform looks great.
Aptal suratın o berbat canavar diyarına yakışıyor.
That dumb face suits you in this messed-up monster land.
Kırmızı sana çok yakışıyor.
Red really suits you.
Tapınak kızı kıyafeti acayip yakışıyor.
Looks great in a Miko outfit...
Yarım saatlik yakıtla saatte 160 km uçsa,.. ... kilometre başına 2,4 litre yakıt harcasa inmesi gereken yere 80 km kalıyor demektir.
Half an hour's worth of fuel left, traveling at 100 miles per hour, burning about two and a half gallons per mile would leave about 50 miles before they had to land.
Birisinin üzerine patlayıcı yerleştirmek hiç yakışık almıyor, değil mi?
Putting an explosive on someone- - It's unsporting, don't you think?
Yerin derinliklerindeki süperiletken mıknatıslarla kaplı 4 millik, vakum boruda ışık hızına yakın, hızlarda 2 atomaltı parçacığı birbiriyle çarpışıyor.
Deep underground in a four-mile vacuum pipe, encased by superconducting magnets, they smash together two subatomic particles at close to the speed of light.
Bu denklem ışık hızına yakın bir hızda gittiğinizde neler olacağını açıklıyor.
These equations describe what happens when you go really fast near the speed of light
Kızılötesine yakın bu ışık huzmesi, kan tarafından emilirken, etrafındaki yağ bunu yansıtıyor, ve dolayısıyla kan bu harika siyah çizgiler halinde meydana çıkıyor.
What's happening is there is a beam of light which is near infrared and it's being absorbed by the blood while the fat which is around it is being reflected, so the blood shows up as these wonderful black lines.
East Riverside'ın yakınında bir kulüpte çalışıyor.
He works at a club near East Riverside.
Yaklaştıkça daha da yakışıklı bir hal alıyor.
The closer he gets, the better he looks.
Sınıfınızı neredeyse yakıyor olduğum için özür dilemek için.
To say sorry for almost burning down your classroom.
Giymem hiç yakışık almıyor, evet.
You have no idea how ironic this jacket is.
Sarı saç sana yakışıyor.
- Blond looks good on you.
Sana ikisi de yakışıyor.
- You look good in both.
Uzun, esmer ve yakışıklı birisini arıyor.
She likes tall, dark, and handsome.
Sikimi yakıyor bu!
It's burned my dick.
Yakın arkadaşım Nate aslında sizin için çalışıyor, ve kuzenim Charlie Rhodes da.
My good friend Nate Archibald actually works for you, and my cousin, Charlie Rhodes.
Bütün yakışıklı çocuklar yapıyor bu işi.
All the cool kids are doing it.
Sosisçideki Yakışıklı çocuk kesinlikle buraya bakıyor.
That cute boy at hot dog America is totally looking over here.
Chappaqua'da yakınımızda yaşıyor ama Midtown'da çalışıyor.
He lives near us in Chappaqua, but he works in Midtown. Okay.
Yakın zamanda Mısır Ulusal Müzesi'nden çalınan 3500 senelik bir muskanın arka bölümünde yazıyor.
It's inscribed on the back of a 3,500-year-old scarab amulet recently removed from the Egyptian National Museum.
Evli değil, yalnız yaşıyor ve yakın akrabası yok.
She's unmarried, she lives alone, she has no family close by.
O yakışıklı, ve bir kız gibi hissetmemi sağlıyor, ama hiç ilgilenmiyor.
He's beautiful. He makes me feel like a girl... but he's not interested.
Kızmamışsındır umarım, misafir evindeki televizyonda bu kadar yakışıklı çıkmıyor da.
I-I hope you don't mind, but the TV in the guest house just doesn't do them justice.
Eric yakında Binghamton'dan çıkıyor.
Eric's getting out of Binghamton soon.
Ortalığı yakıyor.
He's ballin'.
On yaşındaki kuzenim Cebu şehri yakınlarında yaşıyor. Bir Amerikan fabrikasında çalışıyor. Çok üzüldüm.
My 10-year-old cousin lives near Cebu City, works at an American factory.
Bizim departmanla yakın çalışıyor.
- He works closely with our department.
Bak, dar bir kot giyiyorum,... sıska bacaklarım olmadığı için de canımı oldukça yakıyor, bu yüzden sadece eve gidip bir an önce onları soymak istiyorum sakıncası yoksa?
Look, I'm wearing something called skinny jeans, which are very painful because I don't have something called skinny legs, so I just wanna go home and peel them off.
- Kim yakıyor?
- Who's swagging?
Güneş bugün yakıyor, değil mi?
The sun's really shining today, isn't it?
Fazla benzin yakıyor. Bir galonla 6.5 kilometre yol alıyoruz.
That's why we get four miles to the gallon.
Yani, en yakın arkadaşı da onu bırakıyor.
So, loss of a best friend ; That's a huge blow.
Para sızdırmak bir hanımefendiye hiç yakışmıyor.
Extortion doesn't become a lady.
Kaçış yakında başlıyor. Çok beklemeden.
The break is coming sooner than later.
Çok güzel bir yemek yedik grup zaten ortalığı yakıyor ve sen de fahişe makyajı yapmış çok güzel bir kadının yanında oturuyorsun.
♪ ♪ We just had a lovely meal, the band... is on fire... and you're sitting next to a beautiful woman wearing whorish makeup.
Yakışıklı, zayıf işine bağlı bir postacıyı oynuyor. Hatta eli kolu bağlı da olsa, mektubu yerine ulaştırıyor.
Posh, skinny, playing a post man who's so devoted to his duty that even after he's tied up, he still gets his letter delivered.
Radyatör aşırı ısınıyor, vites dişlisi kayıyor ve depoda bir delik olmalı çünkü 4 caddede 10 litre yakıyor sanki.
The radiator's overheating, the transmission's slipping, and there's got to be a leak in the gas tank because I'm getting like four blocks a gallon.