Zayıftı traducir inglés
913 traducción paralela
Midem biraz zayıftır.
You know, I got a weak stomach.
Şimdiden söyleyeyim, şurada duran Ruby'nin sinirleri biraz zayıftır.
I may as well tell you that Ruby there with the gun... ... he's pretty nervous and jumpy.
Katırım zayıftır başına da böyle birşey geldi işte ve benim kesinlikle bir katıra ihtiyacım var.
My mule's kind of poorly, and something done happened to him and I sure need a mule.
Bazı kahramanlar zayıftır.
Many heroes has weaknesses.
İlginç, sanki üç kilo zayıftın.
That's funny, I'd have said you were five pounds under.
Kendisi güçlü ama beyni zayıftır
¶ His back is brawny and his brain is weak ¶
Sadece çok zayıftım.
I was weak.
Abim çok zayıftır.
My elder brother is too weak.
Denedim ama çok zayıftım.
I tried, but it was too weak.
Mary, buradan gidip izimi kaybettirebilirdim ama seni sevmiştim ve zayıftım.
Oh, Mary, I should have gone away and lost myself in a world where he could never find me, but...
Biliyorsunuz babasının sinirleri biraz zayıftır.
And you know... her father has very poor nerves.
Kadınlar doğuştan zayıftır.
Women are weak by nature.
Çok zayıftı.
It was way off.
Çünkü insanoğlu zayıftır.
Because men are weak.
Camdan çenesinin sertleşip kalınlaştığını kanıtlamak istiyordu ama maalesef çenesi bu gece her zamanki gibi gene zayıftı.
He was to prove that his glass chin had been remade into sterner stuff,... but, unfortunately for him, tonight again it was as fragile as ever.
Birçokları istihkaklarını hırsızlarandan koruyamayacak kadar zayıftı.
Many are too weak to defend their ration against thieves.
Elleri zayıftı, gözleri miyoptu.
He had weak hands and nearsighted eyes.
Görme yetenekleri zayıftır.
They don't really see things.
Size şunu söyleyeyim, burada ve şu anda, kendine karşı kurgulamağa çalıştığın bu dava oldukça zayıftı.
And let me tell you this, here and now, this case you're trying to build up against yourself was pretty thin.
Harris-san gece gündüz çalıştı fakat yeni yöntem eskisi kadar zayıftı.
Harris-san worked day and night... but the new way was as weak as the old.
- Damak zevki zayıftır.
- He has poor taste.
O da benim gibi zayıftır.
She's thin like me.
Çok zayıftı, zavallı çocuk.
She was very weak, poor child.
Hafızam zayıftır, ama son derece önemli konular için değil.
I have a poor memory, but not for matters of utmost importance.
İnsanın kararı ne kadar zayıftır, özel olarak dişininki.
How frail is human judgment, particularly the female's.
Her zaman zayıftı.
She was always frail.
Toplumun hafızası zayıftır.
The public has a short memory.
Yanlış hatırlıyorsun, ben hiç zayıf olmadım. Fakat kendisi çok zayıftı.
What do I remember, if the beating is, this we both got, and this completely rightly.
Onun buradan ayrılmasını istemedi, kızcağızın zihni de... onunla mücadele edemeyecek kadar zayıftı.
It didn't want her to leave, and her poor bedeviled mind... wasn't strong enough to fight it.
Önceden çok zayıftın.
You were so thin before.
İsim hafızam biraz zayıftır.
I'm bad at remembering names.
Ayrıca seyircinin de hafızası zayıftır, onun gibi yükselen bir yıldıza rağmen.
And the audience has a short memory, even for such a rising star as him.
ancak zayıftı.
Boniah was useful, but weak.
Biraz zayıflamışsın sanki ama. Gerçi her zaman zayıftın değil mi, Pablito?
A bit thin, perhaps, but you were always thin, Pablito?
Bu ayılar koku almakta çok zayıftır... fakat gözleri bir şahin gibidir.
This got poor smell but eyes like a hawk.
Bu yanımız buna dayanamayacak kadar zayıftı.
That part of us was too weak to hold on.
Kalbim biraz zayıftırda.
I have such a bad heart.
Bazıları diğerlerinden daha zayıftır.
Some men are weaker than others.
Sadık olamayacak kadar zayıftı.
He was too weak to be faithful.
Cebimde sadece 9 Dolar kaldığından pazarlık gücüm oldukça zayıftı.
Since I had only $ 9 left... I was in a poor bargaining position.
Esmer biriydi, çok zayıftı.
He was dark, very thin.
Bana göre başarısızlığımızın temel nedeni Alman ve İtalyanlarla yaşanan savaştan dolayı takatimizin sonuna ulaşmamızdı. Eldeki kuvvetler eğitimsiz, hava ve deniz gücümüz zayıftı.
I find that the main reason for terms failed in Malaysia it was that, at the time, we were in the limit of our capacities in the war with Germany and Italy e did not have trained men,
Mekanik olarak çok zayıftılar.
They were very weak the mechanical level.
Mesele şu ki, neredeyse bütün saf metaller zayıftır.
The point is that almost any pure material is weak.
Onun kondisyonu zayıftır. Üniversitede, İngilizce dersleri veriyor.
He teaches English at a college.
Ve parayı seven biri her zaman zayıftır.
And that means he's vulnerable.
Silâhça zayıftılar.
They had pitifully few arms.
İlk kez sığınağa girdiğimde bana güvenilir gelmedi. Çünkü çok küçük ve zayıftı.
First, I ran for the shelters, but he was not tranquila there inside, because they were small e fragile.
Tinian'ın savunması daha zayıftı.
Tinian was less heavily defended.
Lövyeyi geriye çekmek için silahçının yardımı lazımdı çünkü bu el zayıftı. Omzumdan yaralıydım. Ellerimi önde tutarak lövyeyi geride tutuyordum.
The bomb aimer had to help push it back because this hand was pretty weak, my shoulder had been hit and it was keeping the stick back by holding my hands in front.
Demek istediğim Amiralim, hafızam çok zayıftır.
I have no memory.