Öldüğün traducir inglés
459 traducción paralela
O kapılar yalnızca üç kez açılır içeri girdiğin zaman, cezanı çekip bitirdiğin zaman ya da öldüğün zaman!
Those gates only open three times... when you come in, when you've served your time... or when you're dead!
Derler ki öldüğün gün ismin bir buluta yazılırmış.
They say the day you die, your name is written on a cloud.
Ama önemli olan ne zaman değil de... nasıl öldüğün değil midir?
But does it really matter how a man dies, or when... when he knows it's gonna happen?
Peki, sen öldüğün zaman?
And when you die?
- Öldüğün falan yok!
You're not dying.
Öldüğün zaman senin karın olduğumu haykıracağım.
When you die, I shall cry out, "I was his wife."
Öldüğün zaman gömülecek ve unutulacaksın.
When you die you will be buried and forgotten.
Senin nasıl öldüğün dünyanın umurunda mı?
You think the world cares how you die?
Öldüğün zaman nasıl ya da ne zaman öldüğünün bir anlamı olmuyor.
For once you're dead it doesn't matter how, or when you died.
Öldüğün falan yok.
You're not dead.
Belki öldüğün zaman bunun üstesinden gelebilirsin.
I suppose maybe when you die you get over it.
"Öldüğün yerde ölür" "ve oraya gömülürüm."
"where you die, I dieth," - "and there I will be buried."
Hadi, Pablito, öldüğün falan yok.
Come on, Pablito, you're not dying.
Öldüğün sabah, kapı çaldı....
The morning you died, the doorbell rang...
öldüğün zaman, iş bitmiş demektir.
When you're dead, you're dead, period.
Doğu'da öldüğün zaman, cesedini fazla bekletmezler.
When you die in the East, they don't keep you hanging about long.
Öldüğün zaman da,... parça parça edeceğim seni,... babamın katili!
And when you die I will cut up you, assassin of my father...
Öldüğün zaman,... kanını içeceğim senin!
And when you die I will drink your blood.
Benim tesellim olmadan öldüğün için üzgünüm.
I'm sorry you died without my comfort.
Sen öldüğün zaman da aynı şeyi hissetmemi ister miydin?
When you die, will you want me to feel that way about you?
Öldüğün için beni suçlama!
Don't blame me for your death
Vay be, sarayda öldüğün zaman, gerçekten ölüyorsun.
Boy, when you die at the palace, you really die.
Öldüğün zaman, bu demektir ki, beyin ölür.
When you die, it means brain death.
Charles, tam öldüğün anda görmek istediğim bir yüz vardı.
I wanted to see the expression of a face as you looked die.
Öldüğün zaman, kolumdan sarkan ölü bir adam olur! Bak!
And after you die, I have a dead man hanging on my arm!
Hatta öldüğün zaman, seni onun içinde gömerler.
And when you die, they can bury you in it!
Ölüm ve yeniden doğuş. Sen öldüğün zaman ben yeni baştan doğacağım!
Death and rebirth and as you die so will I be reborn!
Öldüğün zaman, geberdiğin zaman!
When you're dead, you're fuckin'dead!
Öldüğün zaman cennete gideceksin.
When you die, you'll go to heaven.
Öldüğün zaman kim olduğun fark etmez.
It doesn't matter who you are when you're dead.
Tamamen unutacaksın onu, ve o, senin öldüğün an olacak!
You will forget it entirely, and that will be the moment of your death! Go!
Otobana girdim ve aniden senin öldüğün fikrine kapıldım.
And I was getting on the expressway, and suddenly I had this very strong feeling that you were dead.
Öldüğün zaman, seni kimin öldürdüğünü bilmeni istiyorum.
When you die, I want you to know who killed you.
Kayıp olarak bildirildin, öldüğün varsayıldı.
Reported missing, presumed dead.
Öldüğün zaman, acı yok olur.
When you die, the pain's over.
* Öldüğün güne dek. *
Till the day you wake up dead
Haber, senin mürettebatınla birlikte öldüğün şeklinde olacak.
The word will be that you perished with your crew.
Kaybettiğin ye, öldüğün.
Where you lose, you die.
Jack sen öldüğün günden beri elbiselerini değiştirmedi. Sadece yatağı ıslattığı zaman pantolonunu değiştirdi.
Jack has not changed his clothes since you died, except for his jeans when he wet the bed.
Öldüğün zaman başka bir hayatın olmayacak.
When you die, you don't get another life.
Öldüğün zaman... nasıl yaşadığını bilmen gerekir.
When you die... you should know how you lived.
Tıpkı... öldüğün zaman cennete gitmek gibi.
It's like... it's like when you die, you go to Heaven.
Ama bana senin öldüğün söylendi.
But I was told you were dead.
Öldüğün zaman onlar benim olacak, tamam mı?
When you die, they're mine. Okay?
Yaşlanıp öldüğün zaman, bana bakan koruyucu meleği kovup... onun görevini sen devral bari.
When you get old and die, you'd better fire whoever's got my case and take over the job yourself.
Öldüğün zaman özel bir ilgi göreceğine eminim.
You know, when you die you're gonna get some special attention.
Kendinle bir gün yaşayabileceksin Mulder,... öldüğün gün.
You will be able to live with yourself, Mulder, on the day you die.
Bana Hong Kong'da suikastta öldügün söylenmişti.
They told me you were assassinated in Hong Kong.
Yengeni ve onun yasak aşkını öldüğün için
You are renowned for killing your sister in law and her adulterer
onursuz bir şekilde... öldügün zaman.
For when you die, it will be... Without honor.
Öldügün falan yok,
You're not fucking dying.