Durum şu ki traducir español
449 traducción paralela
Durum şu ki küçük hanım, ne pahasına olursa olsun bulmam gereken biri için İsveç'i tamamen kapsayan bir seyahatteyim.
Ya ves, hermanita, estoy viajando por toda Suecia para buscar a alguien que debo encontrar a toda costa.
Durum şu ki...
Es que... su corazón...
- Durum şu ki Bayan Lord kocam bu akşam eve gelmedi.
- Lo que ocurre, Sra. Lord es que mi marido no ha vuelto a casa.
Ama durum şu ki onlar senden çok farklı değiller.
Qué curioso. No eres distinto a ellos, pero tienen algo y lo usan.
Durum şu ki, bu kadın benim karım.
El tema es que ésta es mi mujer.
Durum şu ki neden yarın sabah beraber kahve içmiyoruz?
De hecho, ¿ por qué no toman café conmigo mañana por la mañana? ¿ A las 10 : 00?
Durum şu ki...
Verás...
Durum şu ki kızınız evliliğin sanıldığından daha ciddi bir şey olduğunu, işin ucunda hayat boyu mutlu ya da mutsuz olmak bulunduğunu, ölene kadar sürecek bir evliliğe temkinli yaklaşmak gerektiğini söylüyor olabilir.
Vuestra hija puede replicar que casarse es un gran acontecimiento, se trata de ser feliz, que un compromiso que debe durar hasta la muerte no se debe hacer sin precaución.
Durum şu ki birkaç gün önce Otto Ulrichs evinden alınıp götürülmüş.
Hace dos días, Otto Ulrichs, desapareció... de su casa.
Şey, durum şu ki... Bay Walker'ın bebeğini New York'a geri götürmek istiyorlar.
Bueno, me parece que les gustaría llevarse al bebé del señor Walker a Nueva York.
Durum şu ki, kıtlığın esir aldığı Lombok adasında... insanlar birkaç avuç pirinçla hayatta kalmaya çalışıyorlar.
La situación, sobrevivir con unos pocos puñados de arroz... en esta isla de Lombok afectada por la hambruna.
Ama durum şu ki, beğendim, dahasını istiyorum.
Pero me gusta. Quiero más.
Durum şu ki anahtarlar hala bende.
Todavía tengo la llave, de hecho.
Bak, durum şu ki...
Mira, la cuestión es que hemos estado llenando el Dog, ¿ vale?
Durum şu ki, medya şu tüm tek parti iki grup sistemini... George Bush'un bu yetkiye % 54 oyla geldiğini söyleyerek gizlemeye çalışıyor.
Los medios tratan de mantener un sistema de un-partido, dos-facciones... diciéndote que George Bush obtuvo el mandato con 54 % de votos.
Durum şu ki onu kendimiz getirebiliriz.
El punto es que lo podemos navegar nosotros mismos.
Durum şu ki, silahları benimkilerden daha büyük ve sayıca fazla.
La situación es que sus armas son más grandes que las mías y tiene más.
Durum şu ki, Süpermen'i et parçası gibi satıyorlar.
Lo que importa es que venden a Superman como un pedazo de carne.
Durum şu ki, Montserrat'ın buraya taşınması için uğraşıyorum.. Bu harika.
Es que estoy tratando de convencer a Monserrat para que viva conmigo.
Durum şu ki, sadece 2 gün burada kalacaklar.
Solo van a estar aquí dos días.
Durum şu ki, onu gerçekten özlüyorum.
El caso es que la echo mucho de menos.
Vahşice. Evet, durum şu ki ; Reinhardt ailesi fakir.
Sí, bueno, la familia Reinhardt es pobre.
Durum şu ki, emir aldım.
La cosa es, Princesa, que yo tengo ordenes.
Durum şu ki : burası benim bulunduğum yer.
La noticia es que es aquí donde estoy ahora.
Son durum şu ki, henüz birşey yok.
Pues que no hay nada todavía.
Marisa durum şu ki ben nişanlı sayılırım.
Bueno, Marisa lo que pasa es que estoy comprometido.
Bakın, durum şu ki, ben nadir bulunan bir Şerif Woody bebeğiyim ve bunlar da benim ekibim.
Soy un muñeco único del Sheriff Woody y ellos son mi pandilla del rodeo.
Durum şu ki dostum Cameron, Bianca Stratford'un peşinde.
La situación es que mi amigo Cameron, aquí, está totalmente enamorado de Bianca Stratford.
- Kritik bir nokta. - Durum şu ki...
- Un momento... duro.
- Durum şu ki...
- No s...
Neyse ki ablası için durum farklı.
Pero su grande del uno de ellos hermana.
Durum çok açık ki biri ne kadar iyi olursa olsun eğer muazzam bir aile adını taşımıyorsa bir işe yaramaz.
Su arte es más rico y completo. Pero en el mundo del Kabuki... el nombre de la familia es muy importante.
Örneğin Musa'nın Beşinci Kitabı'nda bu durum : "Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız... Böyle yapın ki el attığınız her işteTanrınız Rab, sizi kutsasın" şeklinde ifade edilmektedir.
Por ejemplo, en el quinto libro de Moisés, se lee... que un no-judío puede prestar con usura, pero no a su hermano, y que el Señor los bendice... en todas sus transacciones.
Söylemeliyim ki bu olağanüstü bir durum.
Su actitud es insólita, debo reconocerlo.
Orada ki, su kaynakları ne durum da?
¿ Y qué hay del suministro de agua allí?
"Aşağıda imzası bulunan bizler, Rio de Janeiro'daki yedi sanatçının sadece, devlet politikalarına karşı çıkıyorlar diye tutuklanmalarını ve mahpus edilmelerini ki bu durum, Brezilya'da sıkça yaşanmaktadır ifade özgürlüğünü ihlâl etmek olarak görüyoruz ve o sekiz mahkûmun hemen salıverilmelerini talep ediyoruz."
- Fírmalo. - Los signatarios consternados por el arresto de varias personalidades artísticas del Brasil, sólo por haber manifestado su desacuerdo con la política oficial. Se alzan contra este atentado a la libertad de expresión existente en Brasil.
Durum gösteriyor ki, bir pelteyle anlaşmış ve pelte eşini yemiş.
En cambio hizo un trato con el flan y el flan se comió a su esposa.
Öyle görülüyor ki bu epeydir devam eden bir durum ve şu anda üçüncü evrede.
Parece ser una enfermedad que viene de antiguo... actualmente en la etapa superior.
Ama kabul etmeliyim ki katolik tebasına, durumunu izah etmek korkunç zorlu ve rahatsızlık verici bir durum.
Pero me resulta incómodo... y me turba explicar a sus súbditos... católicos su pensamiento.
Görüyorum ki, bu akşam içki su gibi akıyor ki bu iyi bir şey çünkü bu durum evimiz için iyi, ev için iyi olan da size iyi gelir.
El local está lleno... eso es bueno... porque lo es para la casa y al final también para ustedes.
Dedim ki, " Acil bir durum, söylemek zorundasınız.
Les dije que era urgente Que debían darme su número
Şu an ve sonra ki radyasyon raporlarına... acil durum kanalından ya da yerel yetkililerden ulaşabilirsiniz. Sizlere, radyasyon yağmurlarından... korunmak için maksimum korumalı sığınaklarda kalmanızı ve bütün yerel kurallara uymanızı öneriyorum.
Desde este momento hasta que los reportes de radiación oficiales sean emitidos por las transmiciones locales o autoridades públicas les sugiero que permanezcan en áreas de maxima protección anti-radioactiva y obedecer las normas locales.
Geçikmenizi büro şefine bildirmem gerekir... ki bu durum benim durumumu tehlikeye atmaz İma ettiğiniz risk ise...
Denunciando su retraso al Jefe de la Oficina no soy yo el que corre un riesgo, si es lo que insinúa.
Durum hakkında ki düşüncen nedir? Frost kendi makinesinin Interzone ajanı olduğunu biliyor muydu?
¿ Sabía Frost que su máquina era un agente de la Interzona?
ki durum böyle olabilir çünkü böyle düşünmek için sebepler var. Charlotte'un dediğine göre, kız kardeşinizin bu başıboş davranışı, aşırı düşkünlüklerinden kaynaklanıyor. Ancak ben inanıyorum ki onun doğası bu.
Es aún más lamentable, pues hay motivos para suponer, según me informa mi querida Charlotte, que este comportamiento licencioso es consecuencia de un alto grado de indulgencia, aunque yo me inclino a pensar que su disposición debe ser naturalmente mala.
Şu anki durum tipik gerkinlik karakteristiği, ama şunu söylemeliyim ki bu aralar birlik beraberlik olma zamanı dır.
La situación podría describirse como... tensa. pero difícilmente podría decirse que se está poniendo violenta.
Ama alt paragraf dörtte der ki acil bir durum karşısında bu sözleşmeyi uzatma yetkim vardır.
Pero en el párrafo cuatro de las cláusulas dice que tengo el poder... de extender su contrato en caso de emergencia.
Söylemeliyim ki, acil durum çağrısını yapmasaydım, şu anda hayatta olmayabilirdi.
Creo que de no ser por mi llamada, no hubiera sobrevivido.
- Yaşamam mümkün değil- - - Yani durum şu : Arkadaş oluyoruz, yemin ederim ki kendimi iyi hissediyorum çok şaşırtıcı.
Así que nos estamos haciendo amigos, lo cual te juro por Dios que estoy de acuerdo, sorprendentemente.
Ki bu durum aklıma şu soruyu getiriyor, bu akşam bara kim bakacak?
Lo que me recuerda, ¿ Quién atenderá el bar esta noche?
Düşünüyorum ki, talihsiz olan şu, bu durum tamamen beklenmiyor değildi.
Estoy pensando que desafortunadamente, la realidad es que esta situación no era del todo inesperada.