Fın traducir español
49,743 traducción paralela
Yani Emme sınıfınıza geri dönebilir mi?
Entonces, ¿ puede Emme volver a su clase?
Babası iki kez konsül olmuştu. Ve zeki bir imparator Roma toplumunda, senatör sınıfından olan en güçlü insanların desteğini almak isterdi.
Su padre había sido cónsul dos veces y un emperador inteligente necesitaba el apoyo de la gente más poderosa de Roma, que tendía a ser la clase senatorial.
Başlarda elit sınıfın cenaze törenlerinin parçası olarak başlayan Gladyatör Oyunları Roma halkının büyük ilgi gösterdiği bir etkinlik olmuştu.
Celebrados primero como parte de las exequias para la élite, los juegos de gladiadores se han convertido en un espectáculo popular
Yani kendisi Roma toplumunun aristokrat sınıfından gelen biriydi.
Así que era de la parte aristocrática de la sociedad romana.
- Senin sınıfındandı.
- Era tu compañero.
Sınıfın sağır edici sessizliğinden mi öldü?
¿ El silencio ensordecedor de una clase?
Sınıf veliliğine geri mi döneyim?
Regresar como padre colaborador.
Hiç fırsatını bulamadık.
No tuvimos esa ocasión.
Henüz Gina'nın ailesini iyice araştırma fırsatımız olmadı.
No hemos tenido la oportunidad de buscar antecedentes en la familia de Gina aún.
Sana göre bu bir iyilik yapma fırsatı. Dünyanın geri kalanına göreyse ırkını ülkesinden üstün tutan ünlü bir adam demek.
Para ti esto es una oportunidad de hacer el bien, para el resto del mundo es un hombre famoso poniendo su raza sobre su país.
Yüksek güvenlikli hapishanede tatlış orta sınıf bir kız harap olur.
Máxima seguridad. Y las chicas bonitas de clase media no lo pasan tan bien allí.
Öğrenci Konseyi Başkanı Bey siber zorbalıkla ilgili ahlak kuralını güncelleme konusundaki teklifime bakma fırsatı buldun mu?
Señor delegado del consejo estudiantil, ¿ ha tenido oportunidad de mirar mi propuesta para actualizar el código de honor referido al ciberacoso?
Jay, ilk Ferrarimi aldığın için sana teşekkür etme fırsatım olmamıştı.
Jay, creo que no tuve la oportunidad de agradecerte que me compraras mi primer Ferrari.
Bebeğim, daha fazla para demek... üçüncü sınıf dedektifliğe hızlı bir adım demek.
Cariño, significa más dinero, significa una vía rápida para ser un detective de tercer grado.
Biraz fazla gelebilir... Ama gerçekten bu hayırseverlerimizin ve Yükseliş Rahiplerinin sırtlarını sıvalamak için bir fırsat.
Pero realmente, es más una oportunidad para nuestros benefactores y para que los Hermanos de la Ascensión se den palmaditas en la espalda.
Bir çocuğu ayartmak, hayali ürün olsun ya da olmasın E sınıfı bir suçtur. Elimizde yazılı kanıt var.
Seducir a un menor, ya sea que termine siendo una fantasía o no, es un delito clase E. Tenemos evidencia escrita.
Ekibin aşağı inmesi gerekiyor, ama görüş o kadar zayıf ki yarıkların arasından yayan inmek çok riskli.
El equipo tiene que bajar, pero la visibilidad es tan pobre que descender a pie por las grietas es demasiado arriesgado.
Bu jaguar da bilir ki bir kaymanın en zayıf noktası kafatasının arkasıdır.
Y conoce el punto más vulnerable del caimán... la parte trasera de su cráneo.
Az önce hayatımın en şiddetli fırtınalarından birine yakalandım.
Me he visto atrapado en una de las tormentas más duras que he visto.
Çöl ansızın yeşile kestiğinde ise görünüşte en ıssız görüneni bile bir fırsatlar diyarına dönüşebilir.
Y cuando un desierto de repente se vuelve verde, incluso el terreno más desolado puede convertirse en tierra de oportunidades.
Bizonların kazdığı yerde ise tilki bir fırsat yakalıyor.
Y donde el bisonte escarba, el zorro vislumbra una oportunidad.
Burası, hayvan yaşamına elverişsiz görünebilir ama cesur olanlar için burası şaşırtıcı fırsatların dünyasıdır.
Puede parecer hostil a la vida animal, pero para los audaces, este es un mundo de sorprendentes oportunidades.
Beslenme fırsatları bu kadar iyiyken yemeğe nasıl ulaşılacağını çözmeye ayrılan vakte değiyor.
Cuando las oportunidades de alimentarse son tan buenas, el tiempo dedicado a conseguir esta comida está bien invertido.
Görüşleri oldukça zayıf. Bu yüzden kurbanlarının hareketlerini algılamak için bıyıklarını kullanıyorlar.
Su vista es muy pobre, por lo que usan sus barbas para detectar el movimiento de sus víctimas.
Güzelim, fırsatını bulduğunda bana bir fincan kahve getir.
Cariño, tráeme una taza de café cuando tengas ocasión.
Çok tehlikeli sulardan geçmek zorunda kalacaksın ve şuradaki Biskay Körfezinden. Orası fırtınaları ve vahşi deniziyle meşhurdur.
por el golfo de Vizcaya, aquí, famoso por sus tormentas y sus aguas violentas.
1934 Arkansas'ı, kum fırtınalarının yaşandığı dönem.
1934, Arkansas... Es la época del Dust Bowl.
Bir fırtınanın tetiklediği devasa bir yangın şehrin göbeğini esir almıştı.
Una tormenta pasajera provoca un enorme incendio en el centro de Roma
İhtiyaç sahibi bir sınıf arkadaşımız için 8000 dolar toplamalıyız.
Tenemos que recaudar 8.000 dólares para un compañero en apuros.
Durumu çok kötü olan bir sınıf arkadaşımız var.
Tenemos un compañero de clase que lo está pasando bastante mal.
Biri dışarıdaki fırtına kapılarını asma kilidini kaldırdı.
Alguien rompió el candado de las contrapuertas de afuera.
Fırçaları görüyorum Ama kimliği okumanın yolu yok. etiket
- Veo la bata, pero es imposible leer el gafete de identificación
Bu arabanın sahibi bir fırıncıdır.
El dueño de este auto es un panadero.
Shinwell'i cezaevinde tutmak için bir suç işlediğimde, O yüzden fırsat olurdu Hayatını düzleştirmek için.
Cuando cometí un delito para mantener fuera de la cárcel a Shinwell, era para que tuviera la oportunidad de enderezar su vida.
Mikrodalgaya koymak yerine ısıtmak için bir fırın bulmaya çalış.
E intenta calentarla en un horno, no en un microondas.
Zayıf ve hileli planların hoşuma gitmiyor, Tiksinç.
No me gustan tus métodos engañosos, impuro.
- Ama bu Eli! Benim sınıfımdan.
- ¡ Es Eli, mi compañero de clase!
Rakibinin zayıf noktalarını tanımlamak. "
Identifica la debilidad de tu oponente ".
- Draal'ın zayıf bir yönü var mı?
- Y pensé : - "¿ Draal tiene una debilidad?".
Görüyorum ki Bayan Janeth'ın Lanetli Matematik Sınıfı'nı atlatmışsın.
Sobreviviste a la clase de la Srta. Janeth.
Bular dikkat dağınıklığını, kafanı omuzlarından ayırmak için bir fırsat olarak kullanacaktır.
Bular usará tu distracción para arrancarte la cabeza del cuello.
Şuna bak. Tüm sınıf avcunun içinde.
Tiene a toda la clase en el bolsillo.
Amigo kızlar diyorum. Son sınıf amigo kızlar...
Porristas, porristas mayores...
Elinize geçen her şeyi fırlatın.
Arrójenle de todo.
Birden, insanların ne kadar zayıf hisleri olduğunu anladım.
Ahora entiendo lo vulnerables que son los humanos.
Kairosect taşıyıcısına zamanın dışına çıkma olanağı sağlar. Bunu yapma fırsatı verir...
Quien tiene el kairosecto puede salir del tiempo y hacer esto.
Kongo'nun fakir yerlileri için oluşturabileceğimiz iş fırsatlarını düşünün.
Considere los trabajos que crearíamos para los pobres nativos del Congo.
En zayıf kısımlarını göster!
¡ Expone tus partes más vulnerables!
- Beyler, sanırım birileri fıstıklarını geri istiyor!
Chicos, creo que alguien quiere sus maníes de vuelta.
Karşına bir fırsat çıktı, kullandın.
Viste la oportunidad, la tomaste.
Renzo, sınıf arkadaşın geldi!
Renzo, ¡ llegó tu compañera de estudio!