Gıttım traducir español
548 traducción paralela
Louis Jang seni ilham perisi olarak tanıttığı için sanattan anlıyorsundur sanırım.
Si eres lo suficientemente increíble para convertirte en la musa de Ru Ji Jang... entonces, voy a asumir que podrías tener ojo artístico.
Bu bütün zorluklara karşın dağıttığım son posta.
Ésta es la última correspondencia que entrego. - ¿ Qué?
Diğerlerine dağıttığım onca saatten sonra!
yo, sin reloj... después de todos los que he regalado...
Kendimizi tanıttığımızı sanmıyorum.
No nos hemos presentado.
Amerikan yazar Edgar Allen Poe'nin yansıttığı ve benim de daima inandığım bir teori bir şeyi saklayacak en iyi yer, herkesin görebileceği bir yere koymaktır.
Siempre he creído en la teoría de Edgar Allan Poe... el escritor americano... EI mejor lugar para esconder algo es a la vista de todo el mundo.
Bu anti-semitizmdir, Hıristiyan olmanın Yahudi olmaktan daha iyi olduğuna inanıyorsunuz desem, sizi sorularla sıkıştırdığımı yada sözlerinizi çarpıttığımı söyleyeceksiniz...
Eso es antisemitismo. El sentimiento de que ser cristiano... es mejor que ser judío.
Başınızı ağrıttığım için üzgünüm.
Siento molestarlo de nuevo.
- Anladığım şeyi hiç de çarpıttığımı sanmıyorum.
Malinterpretó mi comentario.
- Kolunuzu acıttığım için üzgünüm.
- Lamento haberle lastimado el brazo.
Senin canını acıttığı kadar benim de canım acıdı, fakat asalet bunu gerektirir.
Me duele tanto como a ti, pero la nobleza llama.
Hatta beni ele vermesinler diye 10 adet sığırımı dağıttım.
Incluso he dispersado el rebaño de cabras para que no delate mi presencia.
Washington'da ne yaptığımı sanıyorsun sadece koltuğu ısıttığımı mı?
¿ Qué crees que hago en Washington, calentar una silla?
Çamuru nasıl dağıttığımı fark ettin mi?
¿ Te has fijado en lo bien que esquivo los baches?
Sevgili bayan, o zavallı yavruları ararken alnımdaki dikenli tacın, canımı nasıl acıttığını bir bilseydiniz.
Oh, querida señora, Si supiera... qué corona de espinas he llevado en mi búsqueda de esos jóvenes descarriados.
Parayı aramızda ne kadar adilce dağıttığımızı görecek ve seni kazıklamadığımızı anlayacaksın.
Vas a ver lo justamente que nos repartimos el dinero para que sepas que no te engañamos.
Ortalığı bu kadar dağıttığımızı farketmemiştim.
Qué lío hemos armado.
Bunun yanı sıra olağanüstü beynimde damıttığım birkaç reklâm gösterisi fikrimi söylemem gerekiyor.
Y además, me siento obligado a transmitirte un par de ideas publicitarias geniales destiladas por mi fértil cerebro. En otro momento.
Sam köpeğini satmıyor. Ben de kalbimin kanını üzerine akıttığım toprağımı satmıyorum.
Sam no vende a su perro, y yo no vendo la tierra en la que dejé mi sangre.
Alisha, bu durumu farklı yansıttığımı nasıl düşünebilirsin?
Llame de vuelta y digale que voy para allá. Sí, señor.
Horn'u geçmek için bir damla ter akıttığımızı mı sanıyorsunuz?
¿ Crees que fue duro el viaje al Cabo de Hornos?
- Usta Ichi, Bu festival için dağıttığımız yaz kimonolarından biri.
- Maestro Ichi este es uno de lo kimonos que estamos repartiendo para el festival.
Hayatımı yansıttığım gibi, çok zorluklar yaşadım...
Cuando reflejo mi vida, tengo que compararla, por lo tanto...
Halkın sizin uğrunuza akıttığı kanın yanında, bu aristokratların kanının lafı mı olur?
¿ Qué es la sangre de los aristócratas comparada con la del pueblo?
New Orleans'ta dağıttığım kartları beğenmeyen adamları vururdum.
En Nueva Orleans I'hombres que he disparado no como el I tarjetas de ellas repartidas.
Ama ona bugün bir telgraf çektim. Bir sahtekarın kendisini Fişek Morgan diye tanıttığını yazdım.
Pero hoy le envié un telegrama diciéndole que un impostor se hacía pasar por Swifty Morgan.
Kendimi böyle tanıttığım için bağışlayın, ama ben Susan Spencer.
Perdone que me presente así, soy Susan Spencer.
- Fazlasıyla sırıttığımı düşünmüştüm.
- Pero si sonreía de oreja a oreja.
Her yıl bu şirkete ne kadar para akıttığımı biliyor musun?
¿ Sabes cuánto dinero invierto en esta empresa cada año?
Nehirlerimize akıttığımız zehirli ürün atıklarını düşün.
Considere la cantidad de productos tóxicos que vertemos en nuestros ríos.
Sapıttığımı biliyorum.
Se que estoy vigilado.
Versay Anlaşması Hava Kuvvetlerini dağıttığından bu yana Goering ve diğerleriyle gizli bir tane kurmak için çalıştım. O günleri hatırlıyorum.
Cuando el Tratado de Versalles desmembró nuestra Fuerza Aérea, trabajé en secreto con Goering y otros en la creación de otra Fuerza.
Canını acıttığım için bana kızma sonra.
¿ eh?
Erkeğin, yine de, kadın olmadan, benim, içinde kendimi yansıttığım gibi, kadın olmadan hiçbir şey yapabilecek gücü yoktur.
"que, sin embargo, sin su doble, la mujer... " en la que yo me reflejo... " no es capaz de nada.
Böylece üzerimizdeki kara bulutları dağıttığımız açıktır.
Estaba claro que debían eliminar los excesos.
Tatlım, bana neden 32 diş sırıttığını söyler misin?
Cariño, cuéntame por qué llevas esa bonita sonrisa en tu cara.
Mars, Dünya ile ilgili umut ve korkularımızı yansıttığımız efsanevi bir arena oluvermiştir.
Se ha convertido en el escenario mítico de nuestras esperanzas y nuestros miedos terrestres.
Ne kadar acıttığını öğrendiğimiz için bahse varım asla artık kavga etmeyeceğiz.
Como sabemos lo mucho que nos dolió Seguro que no nos pelearemos más
Bahçemde uyuyordum, her akşamüstü yaptığım gibi. Bu tedbirsizliğimden yararlanan amcan, gizlice yanıma sokuldu ve cüzamlı zehri kulağımın içine akıttı. Öyle bir zehirdi ki bu, kana karıştığı an Cıva gibi bir anda bedeni dolaşır, doğal geçitlerinden, sokaklarından geçer ve sanki süte ekşi katmışsın gibi...
Durmiendo en mi jardín, como acostumbraba en las tardes, mi tío acechaba mi segura siesta con zumo de beleño maldecido en la entrada de mi oído vierte el tósigo leproso cuya eficacia enemistad tiene con la sangre humana que rapido como azogue se introduce
Neyi sevmiyor muşum? Ağzımı senin ağzının üstüne getirip salyalarımı akıttığımda...
- ¿ Qué es lo que no me gusta?
Bu köydeki her polise kendimi tanıttığımı mı zannediyorsun?
- ¿ Tú qué crees, que voy por ahí, presentándome a todos los polis en el pueblo?
Başını o kadar acıttığım için özür dilerim.
Bueno, siento mucho haberte hecho tanto daño.
Kendini tanıttığı şekliyle "Henderson" şüphe altında olduğunu hissetti. Tehlikede olduğunu bildiği sürece de harekete geçmeyecekti. Bu yüzden yanlış adamı tutukladım.
Estaba seguro de que Henderson notó que se sospechaba de él y que no haría ningún movimiento mientras se creyera en peligro así que detuve al hombre equivocado.
# Güneş vurup kaldırımı ısıttığı zaman #
Caen los rayos del sol Y el alquitrán del techo arde.
Seni pencereden sarkıttığımda. Ben gerçekten.... Yaptığım güzel birşey değildi.
Cuando te colgué de la ventana, en realidad... no estuvo bien.
İsrail'e akıttığımız kredi ve hibelerle ülkemizin bel kemiği olan çiftliklerimizi kurtarabilirdik.
Si no estuviéramos enviando esas ayudas y subvenciones a Israel, no habríamos perdido nuestras granjas, que son el sostén de este país.
Dağıttığımız için özür dileriz.
Disculpe el desorden.
Konuyu dağıttığınız için sizi uyarmıştım.
Ya se le advirtió que no se saliera del tema.
Seni ısıttığımı sanıyordum.
Creía que yo era tu estimulante.
Seni ısıttığımı sanıyordum.
Creía que yo era tu motivación.
David, biliyor musun, Maggie'yi mutfak ortamında tanıttığımızı sanmıyorum.
David, me parece que no estamos relacionando a Maggie con los comedores de beneficencia.
Durum sana yansıttığım kadar kötü değil aslında.
No es tan malo como Io hice parecer.
gittim 82
gitti 877
gittin mi 16
gittik 20
gitti mi 195
gittiler 272
gitti işte 24
gittiler mi 59
gittiğini sanıyordum 19
gittikçe kötüleşiyor 26
gitti 877
gittin mi 16
gittik 20
gitti mi 195
gittiler 272
gitti işte 24
gittiler mi 59
gittiğini sanıyordum 19
gittikçe kötüleşiyor 26