Imkansız traducir español
14,403 traducción paralela
Büyük Patlamayı oluşturmak imkansız gibi gözükse de, Clement özel yapılı bir ikili yıldız siteminin... ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi sağlayacağını düşünüyor.
Hacer el big bang puede sonar imposible, pero Clement cree que un tipo especial de sistema estelar binario podría proveer la energía necesaria.
- Fakat imkansız değil.
- Pero no imposible.
Bu imkansız.
Eso es imposible.
Biz zamanlar senin daha büyük bir göt olmanın imkansız olduğunu düşünmüştüm.
Y justo cuando pensaba que era imposible que fueras más imbécil.
- ama imkansız değil.
pero no imposible.
Onu imkansız bir köşeye yolladın.
Le ha arrinconado en una esquina imposible.
Sence işle ilgili hayallerimiz Sophie'nin bebek hayali gibi imkansız mı?
¿ Crees que el negocio de nuestros sueños es tan imposible como el sueño de tener hijos de Sophie?
Herhangi bir kum da değil var olması imkansız bir kum.
No solo arena... arena imposible.
İstediği şey imkansız.
Lo que nos pide es imprudente.
Bu delilik ve imkansız çünkü ülke dışındaydım.
Es una locura y es imposible porque he estado fuera del país.
- Bu imkansız.
- Eso es imposible.
Neredeyse imkansız gibi gözüküyorsa bilin ki öyle olduğu içindir.
Ahora, parece todo pero imposible, es porque lo es.
- Bu imkansız. - İmkansız demek.
Eso es imposible.
Yalnızken imkansızı gerçekleştiriyoruz doğru kaynaklarla doğru zamanda olmasına değinmiyorum bile.
Haciendo algo imposible si estuviéramos solas, y ni qué decir en el momento justo de la historia con los recursos adecuados.
Bu imkansız.
No, es imposible.
Bir şey imkansız denildiğinde asla denemeden duramıyorum.
Nunca he sido capaz de resistir hacer algo cuando me dicen que las posibilidades son imposibles.
Geçmesi imkansız Jemma.
Es imposible cruzarlo, Jemma.
Yani bunu da yapması imkansız şeyler listemize ekleyebiliriz.
Entonces podemos añadirlo a nuestra lista de cosas imposibles.
Ve bu yangın çıktığında alevi söndürmesi imkansız bir hal alıyor.
Y una vez que esto sucediera... sería imposible apagar la llama.
- Hayır, imkansız.
- No, es imposible.
- Her şeyi nereye gizlediğini bilmek imkansız.
- Es imposible saber dónde escondes todo.
Normal birine dönüşebiliyor, bulması imkansız hale geliyor.
Eso tratamos. Se transforma en un hombre, lo cual lo hace imposible de encontrar.
Ben sinema bölümüne girdiğimde insanlar ondan öyle nefret etmişti ki bir sonraki ünlü yönetmen kardeşler olma fikri bana imkansız göründü.
Para cuando entré en la escuela de cine. todos lo odiaban tanto que la idea de que fuéramos... el próximo gran equipo de hermanos directores parecía... imposible.
Dünya barışı imkansız mı demiştin?
¿ Decian que la paz mundial era imposible?
Ne zamandan beri sana, bana doğruyu söylemeyi imkansız hale getirdim?
¿ Desde cuándo te resulta imposible contarme la verdad?
Bu... imkansız.
Eso es... Eso es imposible.
Bu imkansız.
Es imposible.
Annem ve babam bunu imkansız hale getirdi.
Mamá y papá lo hicieron imposible.
Hayır, bu imkansız.
No, eso no es posible.
Bir keresinde iş arkadaşlarından birine imkansızı yapma arayışında olduğunu Afro-Amerikan bir kız yetiştirdiğini ve bu kızın da dünyada her beyaz erkek kadar söz sahibi olduğuna inandığını söyledi.
Una vez le dijo a un colega que estaba en una misión para hacer lo imposible... criar a una chica afroamericana que se sintiera con pleno derecho a poseer el mundo tanto como cualquier hombre blanco.
Madam "X"... Kimliğini belirlemek imkansız olacak.
La señora "X" no podrá ser identificada.
- Durun, durun, durun. Bu imkansız.
- Un momento, un momento, un momento.
- İşte bu imkansız. Seninle onlarca baloya gittik.
- Pero si fuimos a docenas de bailes.
Beni imkansız bir maceraya gönderdin!
¡ Me enviaste a una cruzada imposible!
Kendine ne kadar imkansız bir görev yüklemişsin.
Qué tarea tan imposible te has dado.
Evet. Saçma geldiğini biliyorum ama meta insanlardan sonra hiçbir şey imkansız değil.
Sí, digo, sé que suena realmente loco... pero, quiero decir, nada parece imposible ahora que tenemos metahumanos, ¿ cierto?
Hayır, bu imkansız.
No, es imposible.
Bu imkansız.
- Esto es imposible.
Sana anlatacaklarım imkansız gibi, ama...
Lo que tengo que decirte parece imposible, pero...
İmkansız.
Imposible.
- İmkansız.
- Es imposible.
- Yok edilmesi. - İmkansız, bunu denedim.
- Imposible, lo he intentado.
İmkansızı anlamaya çalışmana ihtiyacım var Alex.
Necesito que te envuelvas la cabeza con lo imposible, Alex.
İmkansız mı?
¿ Imposible?
İmkansız olduğunda dayanamadığını söylemedin mi sen?
¿ No dijiste que no puedes resistirte a hacer algo... cuando las oportunidades son imposibles?
- Yalan söyledim, çünkü doğruyu söylemeyi bana imkansız hale getirdin.
- Solo he mentido porque es imposible contarte la verdad.
- İmkansız.
- Imposible.
- İmkansız olan.
- Es el imposible.
- İmkansız değil.
- Sí es posible.
İmkansızı başardı mı?
¿ Ha hecho lo imposible?
İnanamıyorum. İmkansız. Hayır.
No puede ser... no puede ser...