Imkânsız traducir español
4,868 traducción paralela
Los Angelicos'un içine bir muhbir sokmak imkânsız.
Conseguir información desde dentro de Los Angélicos es prácticamente imposible.
Hiçbir şey imkânsız değildir. Ama öncelikle içeri sızmanın bir yolunu bulmamız gerek.
Nada es imposible, pero hasta que lo consigamos, tenemos que encontrar un modo alternativo de acceso.
Hadi ama, bu imkânsız.
Venga, eso es imposible.
- Kızın 9 yaşında olması imkânsız.
Incluso, si lo hizo, podía haber estado hablando de su Camaro o de su pene.
Ödevler ve hırsla doldurdum ancak aslında hiçbir zaman doldurulamayacağını biliyordum çünkü annem ölmüştü ve şimdi imkânsız bir şekilde geri döndü ve ben sadece daha da boş hissediyorum.
La llené con estudios y ambición, pero... muy en el fondo, sabía... que nunca podría llenarse, porque... ella se había ido. Y ahora, increíblemente, está de vuelta. Y solo me siento más vacía.
Maggie... Geri dönenlerin izini kaybedersek, o zaman onları incelemeyi sürdürmek imkânsız olur.
Maggie... si perdemos el registro de los retornados... entonces se hará casi imposible continuar estudiándolos.
Giysileri haricinde onları normal halktan ayırt etmek imkânsız.
Fuera de lo que visten, es imposible identificarlos de la gente normal.
Ama bu imkânsız.
Pero eso es imposible.
Burada parça deposu yoksa Ark'la konuşmamız imkânsız.
A menos que haya un depósito de partes por aquí, no vamos a hablar con el Arca.
Hiçbir yere vardığı yok. Bu beş günde bu kaydı bitiremeyeceğiz, imkânsız.
No vamos a terminar el disco en este viaje.
Çin'den yardım almadan onu bulmamız imkânsız.
No la vamos a encontrar sin ayuda de los chinos.
Bu imkânsız.
Es imposible.
Doğruluğunu bilmek imkânsız.
Es imposible estimar su veracidad.
O imkânsız bir seçimdi.
- Era una decisión imposible.
Bu imkânsız.
No es posible.
Bu imkânsız.
Eso es imposible.
Bire birde Slade'in adamlarını durdurmak neredeyse imkânsız.
Los hombres de Slade, uno a uno, son casi imposibles de detener.
Bir el halini aldığım için artık ana görevime devam etmem imkânsız.
Porque me he convertido en las manos. continuar la misión principal, ya no era posible.
Sıradan bir insan için... bu imkânsız.
Resulta imposible la gente común.
Söylediğinin olması imkânsız.
- Lo que estás diciendo no es posible.
Sanırım kaçmanın imkânsız olduğunu anlamışsındır.
Ya te habrás dado cuenta de que escapar es imposible.
Sana bunu imkânsız hale getirecek bir ilaç vereceğim.
Te daré una droga que hará eso casi imposible.
Bu imkânsız.
¿ cómo lo harían?
Fiziksel olarak Burkhart'a ulaşması da imkânsız.
Y no puede llegar físicamente a Burkhart.
Görmemeniz imkânsız.
No lo puedes perder.
Okyanus dolusu suyumuz var ama içilecek hale getirmemiz imkânsız.
Toda esa agua en el océano es casi imposible hacerla potable.
Ve bu adam, yattığını farz ettiğim kişi, her kimse imkânsızı başardı.
Y quienquiera que sea este tipo, ese con el que creo que te acuestas, hizo lo imposible.
Elimdeki patlayıcılarla ona zarar vermem imkânsız.
No lograremos hacerles mella con las bombas incendiarias que llevo.
Kenny Loggins gibi bir süper starın kendi adıyla kayıt yaptırması imkânsız.
A : de ninguna forma una superestrella como Kenny Loggins se va a registrar bajo su propio nombre.
Hayatımda bazı imkânsız kaçışlar yaptım ama en iyisi Appleton, Wisconsin'den ayrılırken olandı.
He hecho algunos escapes imposibles en mi vida, pero mi mayor escape fue irme de Appleton, Wisconsin.
Bunun imkânsız olduğunu ve boşanmamızı beklemeye aldığımızı söyledim. Onlar da : "Ne boşanmasıymış?" dediler.
Les dije que es imposible, que nuestro divorcio está pendiente y dijeron, "qué divorcio?"
Çünkü cehaletin, meraklı bir zihnin karşısında durması imkânsız.
Porque está claro que la ignorancia no puede vencer a una mente curiosa.
Belki, ama giriş ve çıkışları kullanmak imkânsız.
Quizá, pero no podrás con las entradas y salidas.
Görmemeniz imkânsız.
No puede pasarlo por alto.
Kesinlikle imkânsız.
Es absolutamente imposible.
Fakat bu imkânsız.
Pero, es imposible.
Tarif ettiğiniz şey... tıbben imkânsız.
Lo que usted describe... es médicamente imposible.
Burada dikiliyor olmam imkânsız olmadığının kanıtıdır.
Excepto por el hecho de que Estoy de pie aquí... prueba de que no es imposible.
- Bu imkânsız.
- Eso es imposible.
Bugün imkânsızı başardın.
Usted hizo lo imposible en la actualidad.
İmkânsız.
Imposible.
- İmkânsız.
Es imposible.
İmkânsızı çoktan başarmışsın yani.
Así que ya has hecho lo imposible.
İmkânsız demedim.
No dije que fuera imposible.
İmkânsız.
Es imposible.
İmkânsız.
¡ Es imposible!
- İmkânsız!
¡ Eso es imposible!
Gitti. İmkânsız.
Se ha ido.
Diğeri de Norman'ın çıktı. Ne diyorsun sen? İmkânsız bu.
La otra pertenecía a Norman. ¿ Qué quieres decir?
- İmkânsız.
- Es imposible.
İmkânsız bir şeye inandırıyorsun kendini.
Te estás convenciendo de algo imposible.