Yaşayan traducir español
12,027 traducción paralela
# Biz maceralar yaşayan dört arkadaşızdır #
# Somos cuatro amigos #
# Dört arkadaşızdır biz maceralar yaşayan #
# Teniendo una aventura # # Cuatro amigos #
# Biz maceralar yaşayan dört arkadaşızdır #
- # Teniendo una aventura # # Cuatro amigos #
Igea öldükten 3 yıl sonra, 26 Ocak 1962'de sıradan olmayan bir hayat yaşayan Charles Lucky Luciano, 62 yaşlarında Napoli'de ani bir kalp krizi geçirerek öldü.
El 26 de enero de 1962, tres años después de la muerte de Igea... y habiendo vivido una vida como la de ningún otro, Charles "Lucky" Luciano muere repentinamente de un ataque al corazón en Nápoles a la edad de 64 años.
Sorumsuzca yaşayan, tüm aptal kurallarını yok sayan eğlenceli gibi davranan ve neşe kaynağı gibi görünen?
¿ Actuando despreocupada, abandonando todas sus estúpidas reglas, divertida como la que más y con aspecto positivo y radiante?
Ama eğer o çakmağı bırakırsan bu binada yaşayan 200 kişiyi öldürmeye teşebbüs edeceksin.
Pero si suelta ese mechero... estará intentando matar a 200 otras personas... que viven en este edificio.
- Kim? Baltimore dışında yaşayan bir yeğeni.
Tiene una sobrina que vive en las afueras de Baltimore.
Sen bunun yaşayan kanıtısın.
Tú eres testimonio vivo de eso.
Yalnız yaşayan biri için oldukça büyük bir yermiş.
Es un lugar grande para alguien que vive por su cuenta.
BİZLER YAŞAYAN HATIRLATANLARIZ
SOMOS RECORDATORIOS VIVIENTES
Bu mesaj senin kapsülünde bulundu yaşayan anıları çekip alan etkileşimli yapay zeka programının bir parçasıymış.
El mensaje que encontramos en tu nave, era parte de un programa de inteligencia artificial, que funciona a partir de recuerdos.
Toprağın altında üç gün yaşayan kuş, hikaye.
Pájaros viviendo bajo tierra tres días es suponer.
Biraz önce, sekiz top dünyasında yaşayan en tehlikeli adam oldun.
En el mundo de los bola-ocho... te acabas de convertir en el hombre más peligroso.
V-1'ler ayaklarının altında açlıktan ölüyor. Tünellerde yaşayan sıçanlar gibi. Sen de onların kemiklerinden yapılan bir sarayda oturuyorsun.
Los V-1 mueren de hambre bajo tus pies... viviendo como ratas en los túneles... y tú vives en un palacio construido con sus huesos.
Hıristiyanlık'taysa yaşayan ölüler ya da zombiler falan.
Y para los cristianos, Son los No Muertos o Zombies o lo que sea.
Yaşayan ölüler, Kara Melekler, Nefilimler.
Los No muertos, los angeles oscuros, los caidos.
Ekonomik zorluk yaşayan orta... -... sınıfa ait değilsin pek, değil mi?
No formas exactamente parte de la clase media colapsada, ¿ no?
Yaşayan renklerin tüm şeyleri bizde var.
Tenemos todo esto documentado en colores.
Neden ki? İki kelime etmeyip yıllardır mutlu mesut yaşayan çiftler tanıyorum.
Sé de muchas parejas perfectamente felices, que no se han hablado en años.
Bu ihtişamlı evin ya da içinde yaşayan ihtişamlı insanların günü değil.
Y no sobre esta casa gloriosa o las gloriosas personas que viven en ella.
Çaldıkları bedenlerde yaşayan Sekiz Top'ları diyorsun yani.
Te refieres a los bolas-ocho que viven en cuerpos humanos que robaron.
Senin için geri döndü Alex. Seni öldürdükten sonra, onları korumak için sıkı savaştığın Vega'dakiler de dahil yaşayan bütün insanları öldürmeye devam edecek.
Vuelve a por ti, Alex y después de matarte, irá a matar a cualquier otro ser humano vivo, incluyendo a los de Vega por los que has luchado tanto para proteger.
Neyse ki senin amforo, Gabriel dahil bu şehirdeki yaşayan herkesi yok edecek.
Afortunadamente, tu ánfora destruirá a todo ser vivo en esta ciudad, incluyendo a Gabriel.
Ve mutsuz ruh, geri dönüyor ve yaşayan akrabalarına dadanıyor.
Y los espíritus infelices tienden a volver y a acosar a sus parientes vivos.
Yaşayan ölü olarak.
Muerto y vivo.
Uyuşturucu bulundurma ve fuhuştan yargılanıyor, hapiste. Kyle yerini almadan önce aynı dairede yaşayan bir başka genç fahişe.
Otro joven buscavidas que vivió en el mismo apartamento antes de ser remplazado por Kyle.
- Ya da sorgu odasına geçeriz. Orada Samir Patel'le yeniden tanışırsınız. Kyle'dan önce 701 numarada yaşayan çocuk.
O podríamos llevarle a una sala de interrogatorios donde podría reencontrarse con Samir Patel, el chico que vivía en el 701 antes de Kyle y a quien violó a punta de pistola.
Bu da beni, bu gezegende yaşayan, en güçlü psikokinetik yapacak.
Me hará el más poderoso psico-cinética de caminar nunca este planeta!
Bu, ormanda yaşayan o gizemli bilim adamı olmalı.
Debe ser el misterioso científico que vive en el bosque.
Benim yaşayan oyuncak bebeğim gibiydin.
Eras como una muñeca para mí.
Peri masallarındaki gibi bir aşk yaşayan çocuklardık.
Unos niños disfrutando de un cuento de hadas.
Burada daha önce ne varmış, kim girip çıkıyormuş bak. 1995-2005 yılları arasında suç mahalli çevresinde yaşayan veya çalışan herkes hakkında bilgi istiyorum.
Averigüa que había aquí antes, quien tenía acceso, los detalles de todos que vivieron... o trabajaron en el área de la escena crimen, 1995-2005.
İşlenmiş dört cinayet var ve senin tek planın yakınlarda yaşayan ve adli sicili olan her manyağı sorgulamak mı yani?
¿ Cuatro asesinatos, y tu único plan es interrogar a cada loco... con un record criminal, qué pasó con cerca de allí alguna vez en su vida?
Onlar da en az o bölgede yaşayan sapık ve manyaklar kadar suçlu.
Ellos son tan culpables... como cualquier otro pervertido que vivió en la zona.
Bu arada biz birkaç blok ötede yaşayan bir çiftiz.
aproposito, somos una pareja que vive a pocas cuadras.
- Maryland'da yaşayan hiç kimse bu dediğinden tek kelime bile anlamaz.
que? nadie en Maryland entiende una sola palabra que dices.
Bir ayakkabının içinde bir sürü çocuğuyla yaşayan şu yaşlı kadını biliyorsunuz. Ne yapacağını bilmez durumdaydı hani?
¿ Conocen a esa vieja que vivía en un zapato y tenía tantos hijos, que no sabía qué hacer?
Rio'da yaşayan her canlının hayatını tehlikeye atacağının farkında mısın?
¿ Te das cuenta que estarías arriesgando la salud de cada ser vivo en Río?
Tıpkı oyuncak trenlerle oynayıp hayatınız yaşayan James Bond gibi.
Como un James Bond que se gana la vida tonteando con trenes de juguete.
Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum Nathan ama Haven'da yaşayan tek bir Colton bile bulamadım.
No sé cómo decirte esto, Nathan, pero no pude encontrar ni un Colton en todo Haven.
Biriyle işi bitince yaşayan oyuncak olarak çocuklarına vereceğini işittim.
Me han dicho que cuando termina con una, se las da a sus hijos como juguete.
Kesinlike yaşayan en şanslı adam benim.
Soy el hombre más afortunado del mundo.
Bozuk para, yaşayan hayvanlar?
¿ Monedas sueltas? ¿ Animales vivos?
En azından bir tane yaşayan insan gösterebilirdin.
No podíais darme, no sé, ¿ una persona viva?
Yaşayan birileri olmalı.
Tiene que haber alguien ahí.
Bir apartman bloğunda yalnız başına yaşayan aşırı üzgün bir aktrisi canlandıracakmış.
Va a interpretar a una actriz desesperadamente triste que vive sola en un bloque de apartamentos.
Ancak burada yaşayan insanların bazıları, onları görmüyor musun?
Pero algunas de las personas que viven aquí, ¿ las has visto?
Benim katımda yaşayan çocuklu kadınlar var ve bebeğin biberonunu temizlemek için su dahi kaynatamıyorlar.
Hay mujeres con bebés en mi piso y ni siquiera pueden calentar una tetera para que los biberones de los niños sean esterilizados.
Eğer gerçekten Anthony Royal ile ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorsan 26. kattaki şu zavallı küçük piçiyle yaşayan orospuyla konuşman gerek.
Si realmente quieres saber de Anthony Royal, tendrás que hablar con esa fulana del 26... La que tiene al pobre desgraciado de él.
Deneği öldürmeden yaşayan bir insanı ilmekleyemeyeceğini bilmiyormuş.
Él no sabía que no podías hacer un Stitch a una persona viva, sin matar al sujeto.
Kurallarla yaşayan Ichabod Crane.
El siempre correcto Sr. Ichabod Crane.