Yaşayacak mı traducir español
806 traducción paralela
O ağrıyı yine yaşayacak mı diyorsunuz?
¿ Quiere decir que va a volver a sufrir ese dolor?
Ne? Bunu her gece yaşayacak mıyım?
¿ Tengo que pasar por eso todas las noches?
- Yaşayacak mı?
- ¿ Vivirá?
Bay Rochester, Grace Poole hala burada yaşayacak mı?
Sr. Rochester, ¿ Grace Poole vivirá aquí todavía?
minik Tim yaşayacak mı?
¿ vivirá el pequeño Tim?
Bebek yaşayacak mı?
¿ Va a vivir el niño?
Koca Baba yaşayacak mı ölecek mi emin olmadan mezarlardan bahsetme.
No hables de tumbas cuando tu padre se debate entre la vida y la muerte.
Yaşayacak mı?
Sangra. - ¿ Vivirá?
Yaşayacak mı ama, Professor?
Pero ¿ vivirá, profesor?
İdam mahkûmu bile yaşayacak mı?
? hasta el condenado a muerte, va a vivir?
Yaşayacak mı?
¿ Vivirá?
- Gidip, orada yaşayacak mıyız?
- ¿ Viviremos ahí?
- Yaşayacak mı?
- ¿ Sobrevivirá?
- Yaşayacak mıyım?
- ¿ Sobreviviré?
Yaşayacak mı?
¿ Sobrevivirá?
Sonra dedi ki "Yaşayacak mı?"
Luego ha dicho : "¿ Vivirá?"
Diyelim ki Noel'e kadar yaşayacak mıyım? - Haksızlık ediyorsun.
Por Navidad?
O ben yaşadığım sürece yüzyıllarca yaşayacak.
Vivirá durante siglos, igual que yo.
Sonsuza dek yaşayacak olan, ışıl ışıl ruhunu selamlayalım.
Saludemos mejor a su brillante espíritu, que vivirá por siempre.
Yüz yaşına dek yaşayacak olsam bile, beni ayaklarımın üstünde durdurmaya çalışmanı...
Pero nunca en la vida... ... aunque... ... viviera 100 años, olvidaré que has intentado...
Yaşadığım sürece, hatıran da yaşayacak.
Su recuerdo será imperecedero mientras viva.
Yaşayacak bir hayatım var.
Tengo una vida que vivir y voy a vivirla.
George, şarkımız sonsuza dek yaşayacak.
Nuestra canción perdurará.
Yaşayacak bir yere ihtiyacım olur.
Si al menos... tuviera un lugar dónde vivir.
İçine adımı yazayım. Böylece Clive Candy'nin adı Stolpchensee'nin bir köşesinde ilelebet yaşayacak.
Pero les pondré mi nombre, así el nombre de Clive Candy vivirá para siempre en un rincón de Alemania.
Daha yaşayacak yıllarım var.
Mi vida no se ha acabado.
Hayatım, önünde yaşayacak uzun bir hayat var.
No, aún tiene que vivir su vida.
- Sonunda yaşayacak bir hayatım var demek.
- Que por fin tengo una vida que vivir.
İhtiyacımız olan tek şey yaşayacak ve uyuyacak bir baraka. İhtiyacımız olan tek şey üzerinde yaşayacak ve ölecek bir parça toprak.
# todos necesitamos una cabaña para vivir y dormir. # # todos necesitamos un poco de tierra, donde vivir y morir. #
İhtiyacımız olan tek şey yaşayacak ve uyuyacak bir baraka. İhtiyacımız olan tek şey üzerinde yaşayacak ve ölecek bir parça toprak.
# # todos necesitamos una cabaña para vivir y dormir. # # todos necesitamos un poco de tierra, donde vivir y morir. #
İhtiyacımız olan tek şey yaşayacak ve uyuyacak bir baraka.
# Nos basta una cabaña donde vivir y dormir. #
İhtiyacımız olan tek şey üzerinde yaşayacak ve ölecek bir parça toprak. İstediğimiz tek şey bir çift ayakkabı, birkaç çorap ve bir parça ekmek.
# Nos basta un poco de tierra, donde vivir y morir. # # nos basta un par de zapatos, leche y un poco de pan. #
Bu gidişle ya Afrika'ya varamadan senin işin bitmiş olacak ya da yaşayacak ve Peterson'u yetkililere ihbar edeceksin ki bu da tüm planlarımı ve umutlarımı suya düşürecek.
Si esto sigue así, o te eliminarán antes de que lleguemos a África, o saldrás con vida y revelarás el plan a las autoridades, y eso será el fin de todas mis esperanzas.
Kız kardeşimle bende öldükten sonra, adımız herhalde arabalarda yaşayacak.
Cuando mi hermana y yo desaparezcamos quizás pondrán nuestro nombre a los coches
Çünkü benim yaşayacak bir şeyim var, dönecek bir hayatım.
Porque tenía una razón para vivir, una vida a la cual volver.
İşimizi bitereceğimizi düşünüyordum, halkımız özgür kalacaktı ve bizim yaşayacak birkaç yılımız daha olacaktı.
Creí que terminaríamos el trabajo, que nuestra gente sería libre. Y a nosotros todavía nos quedaría unos cuantos años de vida.
Tewksbury'de, cenk meydanında Warwick tepeme çöktüğünde beni kurtardığını "Canım ağabeyim, sen yaşayacak ve kral olacaksın." dediğini hatırlatan oldu mu?
¿ Quién me recordó que en los campos de Tewksbury, cuando Warwick me había derribado, él me rescató y dijo : Querido hermano, vive y sé rey..
Umarım yaşayacak. Nerede o?
Espero que viva.
İyi aile mi? ve o burada şu çukurda mı yaşayacak?
¿ De buena familia y vivirá en este tugurio?
Daha önce yaşadım bunları, tekrar yaşayacak değilim.
Ya lo he vivido. No volveré a pasar por ello.
Ben hiç olacağım ve o yaşayacak.
Yo no seré nada, y ella estará viva.
Yaşayacak sadece üç saatim kalsaydı, Sanırım o üç saatte bir şeyler yapmam gerekir. Öyle bir şey ki ben...
Si me quedan tres horas de vida, debo hacer algo con ese tiempo.
Benim bilmek istediğim, senin yaşayacak cesaretin var mı?
Lo que querría saber es si tú tienes agallas para vivir.
Yine de anlamadığım şey sen kadınlarla tanışmak konusunda sıkıntı yaşayacak birine benzemiyorsun.
Lo que no entiendo es... que no parece un hombre al que le resulte difícil conocer mujeres.
Kalplerinizde yaşayacak hatıram dışında,... bırakacak tek bir mirasım var, İsrail'in bütünlügü,... 12 kabile şimdi birarada, ayrılırlarsa hepsi bağımsızlık isteyecek,... ama şimdi siz kabilelerin büyükleri önümde yıkılmaz,... bir bütünlük içinde duruyorsunuz.
Si exceptuamos mi recuerdo, que vivirá en vuestros corazones, sólo os dejo un monumento : La unidad de Israel. El símbolo de las 12 tribus que un día rivalizaron por dominar a las demás.
Bunu görecek kadar yaşayacak mıyız?
¿ Lo veremos?
Ben böyle bir yerde yaşayacak tipte bir adam mıyım? Hm?
¿ Soy un hombre que viviría en un sitio así?
Yaşayacak ve ona başka bir beden bulacağım.
Ella puede vivir en otro cuerpo.
Onun en mahrem anlarını yaşayacak, gölgelerle dolu bir alana adım atacaksınız.
Penetrarás su lado más oscuro, el cual nunca ha deseado conocer.
Sokakta mı yaşayacak?
¿ Hacer las calles?
- Doktor, yaşayacak mı?
- Doctor, ¿ sobrevivirá?