Yürümek traducir español
2,570 traducción paralela
Babam bastonla yürümek zorundaymış.
Dicen que camina con un bastón.
Sence daha fazla yürümek sorunumuzu çözecek mi?
¿ Crees que la solución es caminar más?
Evet Ayrton, çok güzel bir şehir, bilmediğimiz bir şehir sanki sokaklar daha çok yürümek için, yarışmak için çok dar gibi. sen ne düşünüyorsun?
Ayrton, es una ciudad hermosa con calles estrechas para caminar, pero no para correr, ¿ cierto?
Bunlar bizim EVA'larımız, yani uzayda yürümek için yardımcı aletlerimiz, küçük iş istasyonu diyoruz.
Estos son nuestros EVA, que significa estuches de herramientas de los astronautas, llamadas mini estaciones de trabajo.
Yürümek zorunda kalacağız!
Tendremos que caminar.
Bütün zorluklarıyla bir aile olarak birlikte yürümek zorunda olduğumuz yolu.
El camino que tenemos que compartir juntos como familia, por difícil que sea
Santiago de Compostela'ya yürümek için burada değilsiniz değil mi?
¿ No estas aquí para encaminar el, eh, Santiago de Compostela?
Eğer son 15 kilometre kanıt olacaksa Camino'ya seninle birlikte yürümek bir nevi yalnız yürümek gibi. Ama çekip gitmemi istiyorsan, sorun değil.
Si los últimos 15 kilómetros son alguna indicación, andar por El Camino contigo es algo como estar a solas, así que... pero, oye, si quieres que me vaya a volar, está bien.
Yürümek yasak mı?
¿ Está prohibido caminar?
Tek yapması gereken kapıyı açıp, içeri yürümek.
Todo lo que tiene que hacer es abrirla y atravesarla.
Ben de Ramsey'in evine kadar yürümek zorunda kaldım. Size nerenin uzak geldiğini düşünün onu da 10'la çarpın. Ve orası uzaktır.
Por lo tanto, tenía caminar al lugar de los Ramsey y es lejos!
Günün yarısın buraya yürümek için harcadık.
¿ Sabes qué? Hemos caminado medio día para llegar aquí.
Aşk yolunda yürümek bizi buraya getirdi.
Caminando en este camino del amor... Llegaremos muy lejos.
Başkaları gibi olmak istemezsin, ve onlarla yürümek istemezsin.
No quieres ser como esa gente, y no quieres andar con ellos en primer lugar.
Yürümek...
Pešaèenje.
Onlar karadan yürümek için buraya gelenler.
Sí, pero èakaju para ir por tierra.
Biz de yürümek yerine trene binmeyi tercih ettik.
Entonces tuvo que tomar el tren en vez de caminar.
Gündüz yürümek mi?
¿ Caminar a la luz del día?
Baksanıza, neden hep Billy ile yürümek zorundayım?
Hey, ¿ por qué tengo que pasear siempre a Billy?
Bir yerde yürümek ama nerede yürüdüğünü bilememek nedir, bilir misin?
¿ Sabe lo que es entrar en un sitio y que nadie te mire?
Uyuyamadım, biraz yürümek istedim.
No podía dormir y quería caminar.
Seninle mihraba yürümek nasıl bir şey olurdu diye düşünmekten. Çünkü bu olmayacak.
Cómo sería bajar caminando de altar contigo, porque no va a pasar.
- Uykuda yürümek mi?
- ¿ Sonámbulo?
Kalabalık içinde yürümek zorunda kalsaydım efeminen ve kendini sevdiren birisi gibi görünmeye çalışırdım. Krem şantili bikini mi giyerdin?
Cuando camino por la multitud siempre intetntó aprentar lo más femenina y desarmada posible.
Claire seninle biraz yürümek istiyor.
Claire pregunta si dan un paseo.
Kalan yolu tek başınıza yürümek ister misin?
Cuando nos cruces. ¿ Quieres andar el resto del camino por tu cuenta?
Randevu noktası 100-150 km uzaklıkta olurdu ve yürümek zorunda olurdunuz. Ama bunun bir önemi yok.
El punto de reunión podría estar a 80 ó 160 km de distancia, y habría que caminar.
Ortalıkta güzel kızlara saldıran bir seri katil var. Ve sen eve tek başına yürümek zorundasın.
Es decir, hay un asesino en serie atacando a hermosas jóvenes en Notre-Dame-de-Grâce y tú vuelves sola caminando a casa.
O zaman eve yürümek zorundasın.
- Pues, te irás caminando a casa.
Londra'ya yürümek mi?
- ¿ Caminando a Londres?
Sen artık avukatım değilsin ve madem ikiniz o kadar kötü şoför olduğumu düşünüyorsunuz eve yürümek sizin için daha güvenli olacaktır.
Ya no necesito que seas mi abogado. Y si los dos creen que soy tan mal conductora... correrán menos peligro regresando a pie.
Bu giysiyle yürümek çok zor.
Es difícil moverse con este traje.
Parkta yürümek gibi değil.
No es un paseo por el parque.
Doğru yolu seçmeliyiz... hatta çok uzun yürümek ve kendi etten kandan bedenimizi arkamızda bırakmak anlamına gelse bile.
Debemos tomar el camino hacia la justicia incluso si eso significa irnos y dejar a nuestra propia familia atrás.
Senin yüzünden, yürümek zorunda kaldı.
Pero gracias a ti, se ha tenido que ir andando.
Yürümek iyi hoş ama alkolün kaynağını durdurmalıyız.
Marchar se oye bien, pero necesitamos detener el alcohol desde su fuente.
Öğrenmenin tek yolu aynen onun gibi yürümek.
Bien, la única forma de saberlo es hacerlo
Ve o kenarda yürümek size hayata farklı bir bakış açısı kazandırır, ve yaşama duygusu katar.
¿ Está segura que no quieres entrar? No, no, me iré. Gracias.
Bizim kültürümüzde, bazıları bunu, "bile bile ölüme yürümek" olarak da adlandırabilir.
En nuestra cultura, algunos consideran eso un rito de paso.
Buralarda yalnız başına yürümek tehlikelidir.
Aquí, es peligroso pasear solo.
Sonra kordonda yürümek istedi.
Y después quiso pasear cerca del agua.
Biraz yürümek ister misin?
¿ Quieres ir a caminar?
Trene binmemelisiniz, yürümek için uzak minibüse binmelisiniz, buranın tam karşısında durur.
No debieron tomar el tren, está muy lejos. Debieron tomar el minibus, se para aquí enfrente.
- Duymuştum. Tek isteğiniz birlikte yürümek, değil mi?
Están tratando de desfilar todos juntos, ¿ no?
Yürümek zorundayız.
Tendremos que caminar.
Benimle yürümek ister misin? Merak...
Me preguntaba si te gustaría ir caminando conmigo.
Millerce yürümek zorunda kalmış.
Tuvo que caminar millas y millas.
Yürümek için harika bir gün.
Es un día perfecto para caminar.
- "Gümüş ayın ışığında yürümek" dedim.
- Oh. "a la luz de la luna plateada"
Sizinle birlikte yürümek gerçek bir onur.
Es un verdadero nonor que se me permitiera marchar con usted.
Yürümek?
¿ A caminar?