Zorundadır traducir español
1,069 traducción paralela
Bir erkek güçlü olmak zorundadır.
Un hombre debe ser fuerte.
Hayvanlar bile yemek yemek zorundadır.
Aunque quizás hasta comes con las manos atadas.
Kendine saygısı olan toplumlar vergi ödemek zorundadır.
Todas las sociedades progresistas pagan impuestos.
Benim gibi büyük bir yıldız çok dikkatli olmak zorundadır.
Bien. Una gran estrella como yo debe tener mucho cuidado.
Ve bu küçük, yalnız yerde bile, azıcık şefkat büyümek zorundadır.
Y aunque en la soledad... los sentimientos cortados crecen.
Onlardır ki ; toplumun işleyişindeki ana temeller olmak zorundadırlar.
ni a la equitativa moderación que deberían ser la base del tratado social.
Bu andan sonra dışarıda olacak öğrenciler okul sorumlularından imzalı kâğıt almak zorundadır.
El que quiera salir luego de esa hora deberá tener un permiso firmado.
Herkes bir şeyler yapmak zorundadır.
- Es un trabajo, todos debemos hacer algo.
Balık yüzmek zorundadır ama Tanrılara şükürler olsun ki bir şey satın almak zorunda değilim.
Los peces deben nadar... pero gracias a los dioses, no tengo que comprar nada.
Bazen birileri dövüşmek zorundadır!
¡ A veces un hombre debe luchar!
Erkek aptalca formuyla gösteriş yapmak zorundadır, öyle değil mi?
El hombre debería tener algo de solidez en su estúpida forma.
Bir insan birini bir şeyin içine dahil ettiğinde diğer kişinin kalbinin derinliklerine gömülü olanı kazıp çıkarmak zorundadır.
Cuando una persona involucra a otra en algo, tiene que desenterrar lo que está enterrado... en las profundidades del corazón de esa persona.
Sevgililer ara sıra birbirlerinden uzaklaşmak zorundadır.
Si amas a alguien, debes alejarte a veces.
Evlilik yatağı iki kişi için yapılmıştır fakat her sabah yatağı kadın toplamak zorundadır.
Una cama matrimonial es para dos personas, pero es la mujer la que hace la cama todas las malditas mañanas.
Geçen her gemi fenerler için vergi vermek zorundadır.
Todo barco que pasa debe pagar un tributo... a este peñasco.
Görevi başarıyla tamamlayamayanlar asıl cezalarını çekmek zorundadır.
Si no son capturados o si no llegan a la hora exacta, la sentencia penal será aplicada.
Herkes bölgesel otoriteye boyun eğmek zorundadır. - ama hiç bir otorite "Tanrısız" olamaz.
Que toda alma se pliegue a los poderes del Altísimo porque no hay más poder que el de Dios.
Aynı zamanda akıl hocası da olmak zorundadır.
También debe ser un educador.
Benim konumumdaki biri trajik bir kayba uğramışsa, madam, gelecekteki işini düşünmek zorundadır.
Cuando alguien en mi situación sufre una trágica pérdida, señora tiene que pensar en buscar otro empleo.
Sokaktaki her serseri sana göz atmak zorundadır.
Cualquier vagabundo se cree con derecho a mirarte.
Neden James Earl Jones gibi mükemmel bir oyuncu... her zaman "zenci" adamı oynamak zorundadır?
¿ Por qué un gran actor como James Earl Jones... siempre tiene que actuar de negro?
Herkes kendi yolunu bulmak zorundadır.
Todos tenemos que buscar nuestro propio camino.
Bizden ayrılmak isteyen kişi, bize uygun yeni birini getirmek zorundadır.
Quien quiera irse debe traer un nuevo adepto.
En geç 10 Kasım'da, bütün aileler 17 yaşını doldurmuş, erkek çocuklarını kaydettirmek zorundadır.
El 10 de noviembre, los cabezas de familia deben registrar a sus hijos varones de dieciséis años con los funcionarios del pueblo.
20 yaşını doldurmadan önce herkes askerliğini tamamlamak zorundadır.
Al alcanzar los veinte todos se alistarán en el ejercito.
İsteğini yerine getirmek isterdim, ama herkes bazen dinlenmek zorundadır.
Sí. Me encantaría complacerla, pero necesito descansar.
İki taraf da yüklenmeleri paylaşmak zorundadır
Ambas partes deben compartir los mismos supuestos.
Sen onu yerden kaldırdıktan sonra... bir kanun olduğunu öğrendin. Buna göre ev sahibi... bölgesindeki tehlikeli buzları temizlemek zorundadır... özellikle kaldırımları.
Luego de que limpias el piso... encuentras un estatuto que dice que los propietarios... deben mantener su tierra libre de hielos peligrosos... especial pero no exclusivamente, del hielo en la vereda.
Çünkü kendi başına bir çok hayatı yaşamak zorundadır.
Porque tiene que vivir demasiadas vidas propias.
Sizin gibi bir yazar her bilgiyi toplamak zorundadır.
Un escritor como usted debe recopilar todo, ¿ verdad?
Tüm sistemler stand-by'a alınmak zorundadır.
Todos los sistemas deben prepararse.
Burada yaşayan böcekler, tıpkı bir Volkswagen gibi hava girişine dayalı bir soğutma sistemi vardır, serin kalabilmek için çılgın gibi koşmak zorundadırlar.
Los escarabajos tienen un sistema de enfriamiento... Incluso cortejan corriendo.
Bunu gerçekten biraz abartır çünkü onun civcivlerinin yerini bulmasına engel olmak zorundadır.
Lo hace muy bien para evitar que vea a sus bebés.
Bu hayati bir andır, çünkü güvenli bir yere saklanabilmek için uzun bir mesafeyi yüzmek zorundadırlar bu yüzden sırtlanın dikkatinin ondan uzaklaşmasına izin veremez.
Es un momento crucial, deben nadar en aguas abiertas y esconderse y no puede permitir que pierda interés en ella.
Ve onu yakalayabileceğine ikna edebilmesi için, sırtlanın tehlikeli bir şekilde ona yaklaşmasına izin vermek zorundadır.
Debe dejarlo acercarse de esa forma, él cree que puede atraparla.
Ve daha az yakışıklı olanlar sevgilileri için kavga etmek zorundadır.
Los menos apuestos deben pelear por su amor.
Çocuklar, civardaki hayvanlar hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak zorundadır.
Los niños deben entenderse con los animales de su alrededor.
Laboratuar, kanunen tüm numuneyi atmak zorundadır
El laboratorio, por ley, tiene que descartar toda la muestra.
Arthur, kraliçeyi geri vermenizi teklif ediyor, fakat Lancelot ayrılmak zorundadır.
Arturo ofrece volver con la reina, pero Lancelot debe marcharse.
Bir komedyen aklını kullanmak zorundadır.
El cómico tiene que usar la cabeza.
Bir diplomat herzaman temkinli olmak zorundadır.
Nunca sabes los peligros que acechan.
Haftada bir kez, her fahişe polise rapor vermek ve muayene olmak zorundadır.
Una vez a la semana, cada prostituta debe presentarse a la policía para la inspección.
Biliyor muydun köpek balıkları hep yüzmek zorundadır çünkü su üstünde kalma keseleri yoktur?
¿ Sabía que el tiburón jamás deja de nadar porque no tiene vejiga de flotación?
Saat tam 6 : 00'da, tüm gurup, içinde hikâye anlatıcılarının olduğu ve bunların... sırayla oturup belirlenen bir konu üzerine... seri öyküler anlatacağı, adına âlem odası denilen yerde... toplanmak zorundadır.
Puntualmente a las 6 : 00, todo el grupo debe reunirse en la llamada de habitaciones Orgy donde narradores, a su vez, se sentará y contar una serie de historias sobre un tema determinado.
Gizemin olmasını ummayacağın tek yer salt akıldır! Çünkü salt akıl siyah ve beyaz olmak zorundadır.
¡ Y el lugar donde uno menos espera encontrar misterio es en la razón pura! Porque la razón pura debería ser blanco o negro, debería ser algo claro.
" Her şey değişmek zorundadır.
Todo debe de cambiar a la larga.
Bir erkek bazı şeyleri almak zorundadır, Provo.
Hay cosas que un hombre tiene que hacer, Provo.
Herkes bayrağı selamlamak zorundadır. O, sadece Devlet Başkanı'nı selamlar.
Todos saludamos a la bandera... mientras que ésta sólo saluda al Jefe de Estado.
Bir noro katılmak zorundadır.
Una Noro debe asistir y servir a la comunidad.
Hayatı sevenler ulaşılmaz olanı arayamazlar, onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Quien ama la vida, no puede permitirse buscar lo imposible.
onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Debe ser prudente.