English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ I ] / Işığı

Işığı traducir español

135,380 traducción paralela
Amerika, bir fikir. Cesur ve erdemli bir fikir, asla söndürülemez bir kılavuz ışığı.
Son una idea... una idea atrevida y extravagante, una luz que nos guía y que nunca se extinguirá.
Gizli kapaklı otobüslere, strigoi zorbalıklarına, insanların çığlıklarına, kaçmaya çalışmalarına alışığız fakat bu tam tersiydi.
Estamos acostumbrados a derrumbar autobuses imposiciones de strigoi, gente gritando tratando de escapar. Pero esto fue lo opuesto.
Bulduğum sığınak, 12.seviye sığınağının aşırı dolmasını önlemek için yapılmış bir tuzaktı.
Lo que encontré fue un señuelo construido para evitar que el búnker del nivel 12 se abarrotara.
Yani indra'nın kızının gerçek sığınağın yerini bildiğini düşünüyorsun.
¿ Y crees que la hija de Indra sabe dónde está el verdadero búnker?
Sığınak olduğunu mu düşünüyorsunuz?
¿ Crees que es el búnker?
Eğer orada bir sığınak varsa, azgeda içini asla göremeyecek.
Si ahí dentro hay un búnker, Azgeda jamás verá su interior.
MacLeish sığınakta mıymış?
¿ MacLeish se escondió en un búnker?
Tom, basın toplantısını izlerken yüzünün aldığı hâli gördüm.
Tom, he visto el aspecto que tenías mientras veías esa rueda de prensa.
Şu an için bir soruşturmanın tanığısın sadece.
Por ahora, es un testigo amistoso en una investigación... Nada más.
Bu bir istihbarat başarısızlığı.
Fue un fallo de inteligencia.
Geçmişte kullandığım bir CIA bağlantısı.
Es un activo de la CIA que he usado en el pasado.
Hayır efendim, Kuzeybatı Montana'da 38 yıl sığır çiftçiliği yaptı.
No, Señora, él... Crió a ganado en Northwest Montana, durante 38 años.
Kararlılığını sınıyorum.
Sólo probaba tu resolución.
Bomba patladığında en fazla bir metre uzaklıktaymış.
Que estaba a menos de tres pies de distancia, antes de arrojarla.
Kimble yanlış bir şey yapmadığını söyledi.
Kimble me dijo que no hizo nada malo, y yo le creo.
Ama ben onları unutmuyorum. Amerika'nın yozlaşmış, baskıcı bir sisteme dönüşmesine müsaade ederek atalarımızı hayal kırıklığına uğratmayacağım.
Verán, yo no los voy a ignorar, y no voy a fallar a nuestros antepasados, permitiendo a Estados Unidos convertirse en un sistema desquebrajado de opresión.
" Amerika'nın yozlaşmış, baskıcı bir sistem hâline gelmesine müsaade ederek atalarımızı hayal kırıklığına uğrattık.
" Hemos fallado a nuestros antepasados permitiendo a Estados Unidos convertirse en un sistema desquebrajado de opresión.
Bunun sızmadığına inanamıyorum.
No me puedo creer que esto no se haya filtrado.
Öncelikle hepinize teşekkür etmek ve sizleri daha önce yapılmamış bir şeyi başardığınız için tebrik etmek istiyorum. Yüce Divan'a tek seferde dokuz yargıç atamak.
Quiero tomarme un momento para darles las gracias a todos y darles la enhorabuena por lograr algo que nunca antes se había hecho... nombrar nueve jueces del Tribunal Supremo al mismo tiempo.
Şu anda, Yüce Divan'ımız olmadığı için çözülemeyen kaç dava sıra bekliyor, biliyor musun?
¿ Tiene idea de cuántos casos tenemos ahora mismo que no pueden resolverse porque no tenemos un Tribunal Supremo?
İnsanların hayatlarıyla siyasetçilik oynamak istiyorsan seve seve şu koridordan gidip basının karşısına çıkar, ona en çok ihtiyacımız olan bu günlerde adalet sistemimizi rehin tutmaya çalıştığını... tüm dünyaya duyururum.
Y si está dispuesto a jugar a la política con la vida de la gente, confíe en mí... estoy más que dispuesto a recorrer ese pasillo hasta mi sala de prensa y a ponerle en evidencia delante de todo el mundo por intentar secuestrar nuestro sistema judicial cuando más lo necesitamos.
Abe Leonard'ın El-Sakar'ın Meclis saldırısını yapmadığına dair sürpriz haberi, Washington'da şok etkisi yarattı.
La historia bomba de Abe Leonard, que afirma que Al-Sakar no fue responsable del ataque en el Capitolio, ha enviado ondas de choque a través de Washington, y no podría haber llegado en un peor momento para el Presidente,
Abe Leonard, Meclis saldırısını El-Sakar'ın yapmadığını iddia ediyor.
Abe Leonard afirma que Al-Sakar no es responsable del ataque al Capitolio.
Başkan'ı yakından tanıdığımı da hesaba katarak, eminim ki eğer bir sır saklıyorsa Amerika halkının güvenliği içindir.
Conociendo al presidente tan bien como le conozco... estoy seguro de que si se guarda cualquier clase de secreto, es por la seguridad de los estadounidenses.
Abe Leonard, FBI Başkan Vekili Jason Atwood'un Majid Nassar cinayetinden Oval Ofis'te tutuklandığını yazacakmış.
Abe Leonard va a publicar una historia que dice que el subdirector del FBI, Jason Atwood, fue detenido en el despacho oval por el asesinato de Majid Nassar.
Unutmadan, kurcaladığımdan falan değil de, 1000 tane falan okunmamış e-postan var.
Oye, antes de que se me olvide... no he estado... ya sabes, cotilleando ni nada, pero tienes unos mil correos sin leer.
Savunma Bakanlığı'nın en üst düzey sunucusuna sızmış.
Pirateó el servidor más clasificado del Departamento de Defensa.
Tek bir tane o yetimhanede sıkışıp kaldığın anıyı hatırlıyorsun, buradan çıkmak yardımcı olmaz.
Solo tienes un único recuerdo paralizante de estar encerrado en aquel orfanato y salir de aquí no te va a ayudar.
Çünkü her bir anısını hatırladığında o travmayı yeniden öğrenecek.
Con cada recuerdo que recupera, Roman revive su trauma.
Çünkü her bir anısını hatırladığında o travmayı yeniden öğrenecek.
Por cada recuerdo que recupere, Roman recuperará su trauma.
Neyi yanlış yaptığımı düşünüp durdum.
He pasado mucho tiempo tratando de averiguar lo que hice mal.
Bana yaptığının aynısı.
Es la misma que me pasaba.
Sabit diskleri sıfırladığımda mecburen yedekten kurtarma yapacaklar.
Una vez que borre todos los discos locales, no tendrán más remedio que recuperarlos a partir de las copias de seguridad.
En azından eski sevgilin seni öldürmeye çalışıp daha sonra işkence görmen için manyak bir kadına teslim etmedi. Onunla eve çıkmadığın için ölen gerçek aşkının üzüntüsünden faydalanmadı.
Al menos tu ex no intentó matarte y luego te entregó a una loca para que te torturara y explotara tu dolor sobre que tu único y verdadero amor porque no te fuiste a vivir con él.
Riley Motors'u kime sattığını bulmaya çalışın.
Mirad si averiguáis a quién le vendió Riley Motors.
Sandstorm grubunuza sızdığında orada olduğunu söylüyor.
Dice que ella estaba allí... cuando Sandstorm se infiltró en tu grupo.
Kendi iyiliğin için olmadığını ummalısın.
Por tu bien, deberías confiar en que no sea así.
Gökyüzünde sanat yapan babamız kutlanmış isminle senin krallığın gelecek senin yeryüzünde olacaksın, cennette olduğu gibi olacaksın.
Padre nuestro que estás en el cielo santificado sea tu nombre. Venga a nosotros tu reino. Hágase tu voluntad en la Tierra como en el cielo.
Ana karakterimiz bir ay önce, onunla yattığın için, sırra kadem bastı resmen.
Nuestra actriz principal se desvaneció hace un mes de la faz de la tierra. Tú estuviste involucrado con ella.
Ve ben bu gruba başladığımdan beri evdeki bütün işleri de kendi üstüne aldı sırf ben buraya gelebileyim diye.
¿ Y que desde que estoy en este grupo, él me cubre en casa para que yo pueda estar aquí?
Tulum giymiştin, ve hani şu şeyler var ya, saçına taktığın plastik tokalar bir de Punky Brewster sırt çantan vardı o gün.
Llevabas un mono y uno de esos... turbantes en la cabeza y una mochila de Punky Brewster.
Dr. Singh benden kaynaklı olmayan... iki tane büyük ameliyat geçirmemden mütevellit oluşan yaraların, öyle tahmin ettiği kadar hızlı iyileşmediğini söyledi. Her sabah tek başıma uyandığımda, göğsüm sıkışıyor, acaba yine mi olacak diye korkuyorum. Tamam mı?
El doctor Singh dice que las incisiones... no de una, sino de las dos operaciones que he tenido... no se están curando tan rápido como él esperaba.
Gerçekte olmadığın kişi olma çabalarındaki, başarısızlıklarının ardından en kolayı kim olduğunu kabullenmen.
Es muchísimo más fácil aceptar ser quien eres, con todos tus defectos, que intentar ser alguien que no eres.
sığınacak bir limanım oldun.
mi lugar seguro.
Tamam mı? Yani sadece, basın toplantısında onu gıcık etmiş olurdu, değil mi?
Entonces solo la molestaría en la conferencia de prensa, ¿ verdad?
12 yıl önce aldattığın eski karını, sıhhi olarak C sınıfı bir akşam yemeğinde bir şekilde geri kazandın.
Estás saliendo con tu exesposa, a la que engañaste hace doce años, pero que de alguna manera te las ingeniaste para volver a enamorar con una cena de comida basura.
Kızlar konuşma yaptığımız sırada duydukları şeyi yanlış anlamışlar.
Creo que las niñas entendieron mal una conversación que tuvimos.
Ayrıştırıldığımız dönemde amcam orada hizmetli olarak çalışıyordu.
Mi tío solía trabajar allí como botones cuando estaba segregado.
Güneş battığında ışıklar uygunsa eğer sen gözlerini karartırsın.
Después de ponerse el sol, cuando la luz es la adecuada, si tú... desenfocas los ojos.
Böyle davrandığında kendimizi başarısız hissediyoruz.
Cuando te comportas así, sentimos que te fallamos.
Kafan karışırsa, korkarsan veya endişelenirsen bunu oku. Böylece belki aradığın bilgiye ulaşırsın.
Si estás confundido, asustado o preocupado, lee esto y tal vez encuentres alguna respuesta.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]