English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ I ] / Işığın

Işığın traducir español

74,964 traducción paralela
Tanrı'nın ışığının üzerine vurması için dua edeceğim.
Ruego porque la luz eterna brille sobre él.
" Yıldızların ışığının gözümüze ulaşması binlerce yıl sürer.
" Los rayos de algunas estrellas tardan miles de años para llegar a tus ojos.
Sıkıntı şurada ki bu kondom markası Trish Winterman'a tecavüz eden adamın kullandığı kondomun markasıyla aynı.
Mire, el problema para usted es que estos condones coinciden con la marca del que usó el violador de Trish Winterman.
Tecavüz sırasında bunun ağzını tıkamak için kullanıldığına inanıyoruz.
Así que creemos que fue utilizado para amordazarla mientras era violada.
Hem senin hem Alfred'in affına sığınıyorum.
Mis disculpas para ti y Alfredo.
Çocuksu saygısızlığını özledim.
He extrañado tu insolencia infantil.
Lordum affınıza sığınıyorum ama Uthred'in niye bana ihtiyacı olsun anlamıyorum.
Señor, perdóneme, pero no veo cómo podría ayudar a Uhtred.
Sadece doğu kapısının açıldığını öğrendiğimizde ortaya çıkıp saldıracağız.
Solo nos mostraremos cuando sepamos que la puerta este está abierta.
Muteber hukuk kitabı Evlilik Yasası'nda John Locke'ın 1690'daki çığır açan çalışmasından alıntı yapılmış. Yasaların uygulanması sorumluluğunu...
En el tomo legal pertinente, Derecho nupcial, se cita la obra pionera de 1690 de John Locke, donde postula que las leyes del país se basan en la...
Yaşınızdan dolayı bir konuşmanın dışında kalmışlığınız varsa Baudelaireların, kaderlerini belirleyecek bu konuşmaya katılamayarak üst kata çıkarken neler hissettiklerini anlamışsınızdır.
Si alguna vez los excluyeron de una conversación debido a su edad, saben cómo se sintieron los Baudelaire al no poder participar en la conversación que definiría su destino.
Ama Klaus yukarıdan baktığında, çalıların tanıdık, kötücül bir gözü andırdığını görünce labirenti hem sır hem de tehlikelerle dolu bir yere benzetti.
Klaus lo miró desde arriba, con los setos que serpenteaban formando un conocido ojo siniestro y creyó ver que contenía tanto secretos como peligro.
Halk uyandığında karısının önce Başkan Yardımcısı'nı öldürüp sonra da intihar ettiğini duyacak.
El país sabrá que la esposa del Vicepresidente lo mató y luego se suicidó.
Neden özellikle dün gece orada olduğunu, mezarlığı ne sıklıkta ziyaret ettiğini ya da bu ölümcül olayın kesin sebebini henüz bilmiyoruz.
Por qué estaba ahí anoche específicamente, cuán a menudo visitaba el cementerio y qué llevó a este desenlace fatal, aún no lo sabemos.
Kimin bilgi sızdırdığını da bilmek istiyorum.
Y quiero saber quién filtra información.
Dolaşan onca dedikodu varken basın, özel kalemimin gizli bilgi sızdırdığını öğrenmemeli.
Con tantos rumores alrededor, no pueden saber que mi Jefe de Gabinete filtró información confidencial.
- Aradığınız numara servis dışıdır.
El número está desconectado o fuera de servicio.
Hükümet varlığınızın yasa dışı yollarla alındığını kanıtlayamayacak çünkü...
Cuando el gobierno no pueda probar la malversación, y no los dejaremos...
Burada birlikte çalışmaya başladığımız günden beri neredeyse verdiğim her kararın yanlış olduğunu söylesem ne yapardın?
¿ Y si te dijera que todas las decisiones que tomé, desde que trabajamos juntos, han estado equivocadas?
Şüpheli kişilere polis desteği olmadan yaklaşarak kendinizi tehlikeye attığınızın farkında mısınız?
¿ No se le ocurrió que abordar a un sospechoso criminal sin tener autoridad es una buena manera de salir lastimada?
Döndüğüne sevindim. Seni seviyorum ama yapman gerekeni yaptığın için alkış bekleme. Bunları herkes yapıyor.
Me alegra que estés en casa y te quiero... pero no recibes puntos extra por hacer lo que hace falta, lo que todos hacen.
Saygınlığına çok önem verir. Şantaj riskli iştir, dikkatli olmalısın.
Él valora mucho su reputación, pero igual debes ser cuidadoso con el chantaje.
O iki kadın da benim için çalışırken hayatımı cehenneme çevirmişti çünkü benim onların yanında çalıştığımı düşünüyorlardı.
Esas mujeres me hacían la vida imposible porque se creían que trabajaba para ellas.
Üzerine teklifler yağacağını düşünmüştü ama en büyük çıkışı en büyük hayal kırıklığına dönüştü.
Y pensó que le lloverían las ofertas pero su mayor reaparición se volvió su mayor chasco.
" Broadway ışıkları pullanıp serpilsin dört bir yana. Ve gösteri bittiğinde taksiler tüm kalabalığı dağıtsın.
Que reluzcan las luces de lentejuelas de Broadway y los taxis se lleven a la multitud al acabar el espectáculo.
Şeker pembesi bir elbise giymişti ve suratını bembeyaz bir fondötenle sıvamıştı. Ayak bilekleri kırıldığı için havalimanında tekerlekli sandalyede taşınıyordu. Sarhoştu.
Llevaba un vestido rosa estridente y una máscara con base de tiza blanca mientras la llevaban en silla de ruedas al aeropuerto con los tobillos rotos, borracha y sola.
Sakın kimseye söyleme. Crawfish'e karşı yumuşadığımı öğrenirlerse sohbet programı tekliflerinin yarısı kesilir.
Se me acabaría el tema para aparecer en la tele si alguien cree que me he ablandado con Crápula.
Halkın, ekseriyetle hatırladığı tek şey de güzel kısımlar oluyor.
Y lo que recuerda el público, en mayor parte, es lo positivo.
İhtilâfın nasıl başladığını anlatır mısınız?
Hábleme del origen de la enemistad.
Gırtlak gırtlağa gelmelerini sağlamalısın. Sağlamak zorundasın.
Tienes que hacer que sigan en guerra entre ellas, es necesario.
Bu yüzden sabah kahvenle pembe bok sıçtığın zaman arasında Parsons'la dedikodu kaynatmayı bırakmanı tavsiye ediyorum.
Te sugiero que dejes de llamar a Parsons después del café y antes de cagar mariposas, flores o lo que sea que te salga del culo.
Eğlendiğimi, gençliğimin tadını çıkardığımı ve sıranın bana geldiğini görüyorsun. Ama bunu kaldıramıyorsun.
Me viste ahí divirtiéndome, siendo joven y aprovechando mi momento, y no lo soportas.
Ayrıca sıfırdan başlamana rağmen başardığın şeylere bir baksana.
Y empezaste de cero. Mira todo lo que has logrado.
Ş ž ayet bunu yapmazsa lütfen ona bırakmasını sağlayacak bir yol bulacak kadar vaktim olmadığını söyle.
Y si no lo hace, dile por favor que no puedo esperar encontrar una forma para hacer que lo haga.
Kardeşimin pek çok yaramazlığı olmuştur ama o bile sınırlarını bilir.
Mi hermano es muchas cosas, pero hasta él tiene sus límites.
Artık onlardan korkmadığımı gördüklerinde de kuyruklarını sıkıştırıp def oldular.
Y cuando vieron que no les tenía miedo, huyeron como los cobardes que son.
Sıçtığımın Financial Times üzerinde duran gaz lambası.
Una lámpara de gas sobre una pila del puto Financial Times.
Anlaşmanın sizi ilgilendiren kısımları şunlar James. Albuquerque Savcılığı'ndaki hizmet memuruna önümüzdeki 12 ay boyunca her ayın ikinci Pazartesi günü gidip rapor vereceksiniz.
Los términos del acuerdo para usted, James, son informar a su oficial del programa en la Fiscalía del Distrito de Albuquerque.
Yazmış olduğunuz itiraf gayet yeterli ancak açıkçası ben pişmanlığınızdan emin olamadım.
La confesión que ha escrito es válida, pero, sinceramente, noto falta de arrepentimiento.
Kim, bir şeyi anlaman gerek sanırım bu senin katıldığın ilk disiplin duruşması olacak. Barolar Birliğinin delil kabul etme şartları senin alışık olduğundan çok daha fazla yumuşak.
Pero, Kim, deberías tener cuidado... porque creo que esta será tu primera vista disciplinaria... el nivel en las pruebas en el Colegio de Abogados es mucho más indulgente que a lo que estás acostumbrada.
Üzerinde oynanmış evraklar ile müvekkilin benim savunmamdan hayal kırıklığı yaşayıp davayı eski avukatları Bayan Wexler'a bırakmasını sağlamak.
Creo que esperaba que los documentos defectuosos provocarían la desilusión del cliente con mi representación y regresaría con su anterior abogada, la Srta. Wexler.
Kayıt yapıldığı sırada neler olduğunu bilmeden kaydın ne ifade ettiğini nasıl bilebilirsiniz ki?
¿ Cómo podemos saber el significado real de la grabación a menos que sepamos lo que pasaba cuando fue realizada?
Sanığın sözüm ona "rol yaptığını" söylemesiyle Eyalet Barosu dolaylı olarak bu tartışmayı tekrar açmış bulunuyor.
No, el Colegio de Abogados ha abierto la puerta a esto cuando el testigo habló sobre su supuesta "interpretación".
Gaz lambalarının ışığıyla çalışıyor. Bu ne ya...
Está trabajando a la luz de faroles de gas.
- Anladım. Ama bir miktar tahliyenin ardından tuz domunun batı duvarı kırıldı ve onun açtığı havuz da ne kadar sınırın 100 metre ötesine mi kaydı?
Pero tras un tiempo de extracción el manto occidental del domo salino colapsó abriendo otro depósito que se extiende, ¿ cuánto?
Ne yaptığının farkında mısın sen?
¿ Tienes idea de lo que estás haciendo?
Dokuzuncu delikte göletin sıkıntı çıkardığını duydum.
He oído que el agua es complicada en los últimos nueve hoyos.
İnsanlar... insanlar sadece çalışıp çalışmadığını görmek istemiş.
La gente... la gente quiere ver si funciona.
Aynı uzay macerasından sıkıldığın gibi bundan da sıkılacaksın.
Y acabarás aburriéndote de jugar a los policías, igual que te aburriste de la aeronáutica.
- Altı ay önce sana bir yığın birinci sınıf kocakarı senaryosu göndermiştim.
- Te eché de aquí hace seis meses con un montón de guiones de películas de viejas.
Sen böyle karla kaplanmıştın ve ay ışığı tam senin üzerindeydi, gülümsemiştin.
Estabas rodeada de nieve y te iluminó la luz de la luna, y sonreíste.
Ve Scottie, onu benden korumak için rızası dışında Dr. Whitehall'ı tutuyor olabilir ve onu buluşunun bir prototipini yapmaya zorlamıyordur, ama sanırım hepimiz öyle olmadığını biliyoruz.
Y Scottie podría estar reteniendo contra su voluntad al Dr. Whitehall para protegerlo de mí y no para obligarlo a construir un prototipo de su invento, pero creo que todos sabemos que no es así.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]