Diye bağırıyordu traducir francés
128 traducción paralela
Saçı yapılırken durmadan, "Çıkarın beni buradan!" diye bağırıyordu.
Elle était dans une cabine, et n'arrêtait pas de crier : "Sortez-moi de là!"
Romalılara buyruk veren, sözlerini kitaplara yazdıran o ağız "Bir yudum su Titinius, bir yudum su." diye bağırıyordu hasta bir kız gibi.
Cette voix qui a enjoint à Rome de préserver ses discours. "Hélas, criait-elle, à boire, Titinius!" Comme une malade!
Antonia DeLitis bir mucize oldu diye bağırıyordu. Aziz Antonio ona 5000 liret vermiş.
Ladite Maria De Ritis clame qu'elle a été miraculée et que saint Antoine lui a donné 5000 lires.
Babam, kurşunlar bacağından çıkartılırken "Hayatım boyunca kötürüm olmaktansa... " ölürüm daha iyi " diye bağırıyordu.
Mon père hurlait qu'il préférait mourir que vivre une vie d'invalide pendant qu'on lui extrayait les balles.
"Ingold Denker!" diye bağırıyordu...
Elle m'appelle Ingold Denker!
Willoughby falan diye bağırıyordu. Sonra da vagondan dışarı fırladı. En son o zaman gördüm.
Il a crié "Willoughby", s'est rué vers la plateforme et je ne l'ai plus vu.
- Ve sen yakaladın. Ve sonra da yanlış tarafa koştum herkes geri dön, geri dön diye bağırıyordu.
J'ai couru dans le mauvais sens.
O, madenden dışarıya koşarken, kanlı cinayet diye bağırıyordu.
Elle sortait juste de la mine en hurlant.
Herkes "Duce" diye bağırıyordu.
Tout le monde criait :
"Eve gitmek istiyorum" diye bağırıyordu.
Il disait qu'il voulait rentrer chez lui
- Ne diye bağırıyordu?
- Que criait-elle?
Dışarıda bir adam vardı, herkese "Durun orada!" diye bağırıyordu.
Je sors, et il y a là un gars, il brandit un flingue en criant : 'Reste ici!
Niye öyle yapmadınız, neden bunu yapmadılar diye bağırıyordu,
Il criait, pourquoi ils ont pas fait ci ou ça?
Biraz deniz tutmuştu ama kalabalık daha fazla diye bağırıyordu.
I was feeling kinda seasick But the crowd called out for more
Biraz deniz tutmuştu ama, kalabalık daha fazla diye bağırıyordu.
I was feelin'kinda seasick, but the crowd called out for more.
Annem "Yardım et" diye bağırıyordu.
Maman criait : "Tom, aide-nous".
Okul müdürüyle kapıcı bana tecavüz etti. Vali de bizi seyredip "Alabama'ya hoşgeldin" diye bağırıyordu.
Le principal et son personnel se sont relayés pour me violer pendant que le gouverneur Wallace regardait et nous souhaitait la bienvenue.
"Seni seviyorum Katharine. Seni çok seviyorum." diye bağırıyordu.
Il criait : " Je t'aime, Katharine!
"Kardeşim geliyor, kardeşim geliyor." diye bağırıyordu.
Et il hurlait : "Mon frère arrive!"
Hepsi "kan kan" diye bağırıyordu.
La langue pendante.
Seni öldüreceğim diye bağırıyor muydum bilmem ama o seni öldüreceğim diye bağırıyordu.
Je sais plus lequel a menacé de tuer l'autre.
Ve Steve de "Emilio!" diye bağırıyordu. Aman, Tanrım, orada olmalıydın.
Et Steve criait : "Emilio!" Je te jure, t'aurais dû voir ça.
Le George'u kilitleyelim diye bağırıyordu.
"On va te faire La Peau!"
diye bağırıyordu
C'est toi G? ".
Bahçeden yukarıya Laura diye bağırıyordu.
Elle s'écria "Laura!" dans le jardin.
"Baba" diye bağırıyordu, ve ben orada yapayalnızdım.
Le petit demandait après toi et j'étais toute seule.
Benim peşimde! " diye bağırıyordu.
?
'Benden hiç bir yardım bekleme! 'diye bağırıyordu sinir krizleri ile evden ayrılırken.
"N'espère plus d'aide de moi"... a crié mon grand-oncle furieux, quand il nous a quittés.
- İmdat diye bağırıyordu. - Artık bağırmıyor.
- Elle hurlait à l'aide.
Anneleri Toby ve Matt diye bağırıyordu.
- La mère appelait Toby et Matt.
Beni öldürmeye çalışıyor! " diye bağırıyordu.
Il va me tuer! "
Beni öldürmeye çalışıyor! " diye bağırıyordu.
Il essaye de me tuer! "
"Ben bir şey yapmadım!" diye bağırıyordu.
Il crie : "J'ai rien fait!"
Kızla ben içeriye geçtik, bana masaj yaptı. Uyudum, uyandığımda "Tecavüz, tecavüz" diye bağırıyordu.
Elle est venue, elle m'a massé, j'ai dormi et au réveil, elle s'est mise à crier "au viol".
"Bu beni son görüşün olmayacak" diye bağırıyordu.
"Tu vas entendre parler de moi."
Herkes, "Defolun sahneden." diye bağırıyordu.
Ils hurlaient tous : "Foutez le camp!"
Ayrıca Nirvana'dan Soungarden'a herkes "Evet, Ramones, Ramones." diye bağırıyordu.
En plus, tout le monde, de Nirvana à Soundgarden, clamait.
Kadın "Bebek. Bebek." diye bağırıyordu. "Bebeğim" diye değil.
Elle criait le bébé et non pas mon bébé.
- Ama Lorelai diye bağırıyordu sanki.
Je sais, mais quand je l'ai vu, une petite voix disait "Lorelai".
Üstünde Nutella veya Marmite sürdüğünü biliyorum ama o hâlâ, "Bizce bok gibisin" diye bağırıyordu.
J'ai vu que c'était de la Nutella, mais quand même! J'ai compris le message : "T'es une merde".
"Gelin, buraya gelin!" diye bağırıyordu. "Yaklaşın!"
"Allez, approchez!", qu'il disait.
Sürekli "Angela" diye bağırıyordu.
Elle criait Angela sans cesse.
Bağırarak "O k.altağı geberteceğim diye bağırıyordu."
Elle crie : "Je vais la tuer, cette salope."
Dün gece kapımda "Cindy, çık dışarı" diye bağırıyordu.
Il hurlait devant ma porte la nuit dernière, "Cindy, sors de là."
Timothy inliyordu. Ve Amie nin, tavayla ayının kafasına vurduğunu duyabiliyordum. Ve Timothy de O na, "Kaç buradan, uzaklaş!" diye bağırıyordu.
Timothy gémit, j'entends Amie frapper la tête de l'ours avec une poêle, et Timothy lui dit de s'enfuir, de laisser tomber.
"Lütfen yardım edin!" diye bağırıyordu. Onu herkes işitti.
Ils ont entendu.
Canavarlar geliyor diye bağırıyordu.
Il criait un truc sur des monstres.
Çıldırmış gibiydi. "Ölüm Gezgini" diye bas bas bağırıyordu.
Elle perdait la raison et criait sans cesse : "La Brute!"
Kafası Tarzan'ın vücudunun üstündeydi. "Seni yakalayacağım, McGlone" diye bağırıyordu. "Seni yakalayacağım!"
Il criait : "Je vais t'attraper, McGlone!"
Ve kadının biri, "Winston ölecek" diye bana bağırıyordu.
Une femme me hurlait aux oreilles que Winston allait mourir.
O ise kavganın ortasında gidiyorum diye bana bağırıyordu.
et il criait car je partais en pleine dispute.