Kahvaltı traducir francés
11,600 traducción paralela
Kahvaltı eskiden bir aile öğünüydü.
Le petit-déjeuner était un repas familial.
Kahvaltıya gelin.
Venez prendre le petit déjeuner.
Kahvaltı mı, ah lütfen.
Un petit-déjeuner?
Kahvaltı ettin mi?
Tu as pris ton petit-déj'?
Bugün. Kahvaltı? Öğle yemeği?
Aujourd'hui, petit déj', déjeuner?
Akşam yemeğinde kahvaltı mı yiyoruz?
Petit déjeuner à la place du diner?
Yüzbaşı Marshall ile kahvaltı talep ediliyor.
Demande permission de déjeuner avec le capitaine Marshall.
Bu mekanik hizmetçiler, yatağa kahvaltı getirmekten daha fazlasını yapabiliyor.
Cette aide ménagère mécanique est capable de servir plus que le petit déjeuner au lit.
Sue, Finlay'in kahvaltısını hazırlıyor o yüzden birazcık daha burada kalırsın, olur mu?
Sue donne le petit déjeuner à Finlay. Il vaudrait mieux que tu restes ici.
Bana her sabah kahvaltı hazırlayan küçük bir kız hatırlıyorum.
Je me rappelle d'une fille me préparant le petit-déjeuner tous les matins.
Annem kahvaltıdan önce bir tasarımcının elbisesini dikerdi... -... kumaşını göz kararı keserdi.
Ma mère pouvait assembler une robe de couturier avant le petit déjeuner, faisait ses vêtements à l'œil.
Kahvaltılık bir şey ister misin?
Tu veux ton petit déjeuner?
Kahvaltı hazırlıyordum.
Je prépare le petit-déjeuner.
Gecenin bir yarısı kahvaltı hazırlarken buldum burada.
La nuit, il a cuisiné le petit-déjeuner.
Gecenin bir yarısı canı kahvaltı yapmak istemeyen insan mı var?
Tout le monde a des fringales nocturnes!
Sonra gidip kardeşim Norman'ı kahvaltı için uyandırmamı söyledi.
Et il m'a même dit d'aller réveiller mon frère, Norman, pour le déjeuner.
Şampiyonların kahvaltısına pek benzemiyor.
Pas exactement le petit déjeuner des champions.
Açsan, masanın üstünde kahvaltılık bir şeyler var.
Et il y a le petit-déj'sur la table si tu as faim.
07.30'da kim kahvaltı yapar?
Qui mange son petit-déjeuner à 7 heures 30?
Kahvaltının kokusu o.
C'est l'odeur de ton petit-déj.
Sadece kahvaltıdan öğle yemeğine kadar beni tutsun istiyorum.
J'attends juste de la mienne qu'elle me fasse tenir jusqu'au déjeuner.
- Kahvaltı.
- Petit déjeuner.
- Bu geçmek istediğim bir kahvaltı.
- Voilà un petit-déjeuner que je sauterais.
Kahvaltı dürümleri için değil miydi?
Oh ce n'était pas pour le petit-déjeuner aux burritos?
Kahvaltıda dürüm mü?
Des Burritos pour le petit-déjeuner?
Kahvaltımı çoktan yapmış olmam senin için iyi.
C'est une bonne chose pour toi que j'aie déjà déjeuné.
Kahvaltılık almak için çıkmıştım.
Je suis allée nous chercher le petit déjeuner.
... dünyayı daha huzurlu bir yer hâline getirmek için yaptığımız şeyleri daha ayrıntılı konuşmak için Başbakan'ı yarın bana katılmak üzere kahvaltıya davet ettim.
... invité le Premier Ministre à me rejoindre demain pour déjeuner de manière à ce que nous puissions discuter plus en détails des efforts que nous deux avons fait pour assurer un monde plus paisible.
O kahvaltının ardından, Başbakan binayı terk etmeden önce tüm tartışmalarımızın sonucunda yarın sabah bir demeç verilecek.
Donc notre position, à la suite de toutes nos discussions, sera prise demain matin, après ce déjeuner - et avant le département du Premier ministre. - Il y a-t-il quelque chose à manger?
Raymond'un her sabah kahvaltı yaptığı yer burası.
- L'enfoiré! Raymond prend son petit-déjeuner ici chaque matin.
Hayır, her zamanki kahvaltısını yiyip gitti.
Non, il a pris son petit-déjeuner habituel :
Evet, Peralta kahvaltı ederken de iyi olduğunu anladık.
Peralta, tout allait bien au petit-déjeuner.
Kalkar, yatağını toplar, kahvaltısını yapar, işine bakar.
Il se réveille, fait son lit, son déjeuner, son boulot.
Olmaz. Yarın sabah saat 6'da kalkıp Tessa'ya kahvaltı hazırlamam, bebeği de besleyip giydirmem lâzım.
Non, il faut que je me lève à 6 h pour faire le petit déjeuner de Tessa, et m'occuper du bébé.
Kahvaltınızı hazır edeyim.
Je vais préparer le petit-déjeuner.
Tanışma, pankek kahvaltıları, oryantasyonlar.
Rencontrer et saluer, déjeuner aux crêpes, orientation.
Yani, Spencer her zaman Alison'ın'Tiffany'de Kahvaltı'filmine ne kadar takık olduğunu söylerdi.
Je veux dire, Spencer a toujours dit qu'Ali était obsédée avec "Breakfast at Tiffany's".
Galdhã ¸ piggen'in güneyinde bu kahvaltı niyetine yenir.
Voilà ce que j'appelle un petit-déjeuner.
# Kahvaltı için takım elbise giyersin # # İç çamaşırları bağlamalıdır #
Porte un costard au p tit-dej' Des souvets qui se lacent
İşe giderken kahvaltı yapalım mı, Booth?
Aimerais-tu qu'on s'arrête pour le petit-dej sur le chemin, Booth?
Bize kahvaltı aldım.
J'ai apporté le petit-déj!
Kahvaltı!
Petit déjeuner!
Henüz kahvaltısını yaparken kim akşam yemeğini düşünür ki?
Qui est-ce qui pense au dîner quand tu es encore entrain d'avaler ton petit déjeuner?
Sabah kahvaltı etmediğimi söylemiştim. Ormana gidince başım döndü.
Je leur ai dit que je n'ai pas mangé ce matin, donc j'étais un peu patraque dans les bois.
Ethan, kahvaltı hazır!
Ethan, petit-déjeuner!
- Ne yapıyorsun? Kahvaltı hazırlıyordum.
- Qu'est-ce que tu fais?
Kahvaltı böyle olur işte.
Ça, c'est du petit-déj.
Yarın kahvaltı yapalım.
Petit-déjeunons ensemble alors.
- Hayır, yani kahvaltı ediyordum...
Je suis sûre que ça va aller.
İçeri gelsene, Hanna duşta. Kahvaltılık bir şeyler hazırlayayım mı sana?
Rentre, Hanna est toujours sous la douche.
Kahvaltını mahvetmek istememiştim.
Je voulais pas gâcher ton petit-déj.