English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ S ] / Sın

Sın traducir francés

784,396 traducción paralela
Ne kastettiğimi açıklayayım. Bak, sen Asyalısın...
Non, je vous explique, écoutez...
Hatırlıyorum, 12 yaşındayım, öğretmenimiz sınıfa bir televizyon seti getirmişti.
Quand j'avais 12 ans, la prof a apporté une télé sur un chariot à roulettes en classe.
Kürtaj taraftarı mısınız? Yoksa sonuççuluk karşıtı mı?
Vous êtes pour le droit à l'avortement ou contre les conséquences?
Fransa'nın güneyini görmüşlüğün, bir Crunch için sakso çektirmişliğin varken Amerika'ya dönüp otobüsün arkasına oturmak çok zor.
C'est dur de revenir en Amérique et de s'asseoir à l'arrière du bus après être allé dans le Sud de la France et s'être fait sucer pour un Crunch ou un truc du genre.
Salonun arkasında bir kadın kalkıp
Une femme s'est levée dans le fond de la salle et elle a crié :
Kevin'ı yıllardır tanırım ama odasının kapısını tıklatırken çekindim, inanabiliyor musunuz?
Je connais Kevin depuis des années, mais j'avais peur de frapper à la porte de sa loge.
Asıl darbe şimdi geliyor. Hazır mısınız?
Vous voulez savoir le meilleur?
Duydum ki Martin Luther King, Lincoln Anıtı'nın basamaklarında "Bir hayalim var," dediğinde konuştuğu mikrofon ve hoparlörlerin parasını Bill Cosby ödemiş.
Quand Martin Luther King s'est tenu sur les marches du Lincoln Memorial et a dit qu'il avait un rêve, il parlait dans un micro que Bill Cosby avait acheté.
Buradaki hip-hop hayranları da A Tribe Called Quest ve dostum Phife Dawg için barış işareti yapsın.
Et pour les fans de hip-hop dans la salle, mettez deux doigts en l'air pour A Tribe Called Quest et mon pote Phife Dawg.
Sonra basın aradı, "Bir beyanda bulunacak mısınız?"
La presse m'a appelé. "Vous avez une déclaration à faire?"
Çıkar mısınız?
Sortez.
"Benim için bunu yapar mısınız?" dedim.
J'ai dit : "Vous feriez ça pour moi?"
İki genç, annelerinin arabasını almış.
Deux jeunes hommes ont emprunté la voiture de leur mère.
Kime dediğini bilmiyorum ama karşısındaki her kimse "Bunun intikamını alacağım kaltak," demiş olmalı.
Je ne sais pas à qui elle a dit ça, mais le mec l'a regardée du genre : "Tu vas me payer ça, pétasse."
Galiba ikiniz de haklısınız. "
Je crois que vous avez raison toutes les deux. "
Mesela bir jinekolog, şey yapsa lisansını kaybeder mi... muayene sırasında parmağını koklasa?
Un gynéco peut-il se faire radier s'il sent ses doigts au cours de l'examen?
Lil Wayne'in şu şarkısını hatırlıyor musunuz?
Vous vous rappelez la chanson qu'il avait? Ça faisait...
Hazır mısınız?
Vous êtes prêts?
Geçenlerde internette gey blogcuların saldırısına uğradım ve duygularım incindi.
Des blogueurs gays se sont énervés contre moi sur le net, et ça m'a fait de la peine.
Bilet ayarlar mısın? " dedi.
Je peux avoir des places? "
" Michael Sam, kendi karısını asansörde dövdüğünde ne olacak peki?
" Que va-t-il se passer quand Michael Sam tabassera sa femme dans l'ascenseur?
Bence İspanyol paça giyen birini aramalısınız çünkü bu devirde kimin kaset gönderdiğini bilmiyorum amına koyayım! "
Ce mec doit porter un pantalon à pattes d'éléphant parce que je ne sais pas qui peut envoyer des VHS! "
Amerika'nın tüm dünyada bir sürü insan öldürdüğünde hemfikiriz ama en çok Asya'da ölen oldu.
On peut s'accorder à dire que les Américains ont tué partout, mais surtout en Asie.
Adamların erkekliği ellerinden alınmış.
Ces hommes ont été émasculés.
Demişti ki, "Çocuklar, uzay mekiği kalkıyor ve kalkışını izleyeceğiz."
"Les enfants, la navette spatiale décolle, et on va tous la regarder."
Yeni bir barış çağının müjdecisi olacaktı.
Il allait faire entrer le pays dans une nouvelle ère de paix.
Asla unutmayın ki hepimizin anneleri, ablaları, karıları var ve tüm bu kadınların başarılı olup cinsiyetleri yüzünden geride kalmamalarını istiyoruz.
Nous avons tous des mères, des filles, des sœurs, des épouses et nous voulons que ces femmes réussissent, sans être jugées par leur sexe.
Açıkçası ırkın da katkısı oldu.
C'est devenu une histoire de couleur.
Ne zaman "Hah, şimdi kıstırdım," desen "Mısır'ı unutmayalım yalnız." falan der.
Dès qu'on croit avoir coincé le Juif, il te sort : "N'oublie pas l'Égypte."
Teknik olarak tüm bunların hâlâ birer iddia olduğunu söylemezsem ihmalkârlık etmiş olurum.
Et ce serait faire preuve de négligence si je vous rappelais pas qu'il ne s'agit que d'accusations, au sens technique.
Kahramanının akla hayale gelmeyecek kadar kötü bir şey yapmış olabileceğini düşünmek nasıl bir his, bilmiyor.
Elle ne sait pas ce que ça fait de se dire que son héros a fait un truc aussi ignoble. Oh, mon Dieu, vous n'imaginez pas.
Programında Afrika kökenli Amerikalılara dair hiçbir negatif imaj çizilmesin diye bir klinik psikologla çalıştığını da.
Il a demandé l'aide d'un psychologue pour s'assurer qu'il n'y ait aucune connotation négative sur les Afro-Américains dans son émission.
Chappelle's Show'u olağanüstü bir şekilde bırakışımın hemen sonrasıydı.
C'était juste après que j'arrête le Chappelle's Show de façon spectaculaire.
Bir şeylerden konuşarak yürüyorduk ve bir araba hızla köşeyi döndü, camını indirdi ve içinden birisi omzuma kar topu attı.
On discutait de choses et d'autres en se promenant. Une voiture est arrivée à toute vitesse, la vitre s'est baissée, et quelqu'un m'a jeté une boule de neige sur l'épaule.
Ona yanlışını göstermek için, hapis kadar da ağır olmayan nasıl bir şey yapabiliriz? "
Y a-t-il autre chose qu'on puisse faire, pour lui éviter la prison et lui montrer qu'il avait tort? "
Bu kadar endişeliyseniz bir de ishal aşısı yapın bari.
Autant se faire vacciner contre la diarrhée dans ce cas!
Clippers'ın sahibiydi ama sonra Afro-Amerikalılar hakkında epey tatsız söylemlerde bulunduğu, gizlice alınmış bir ses kaydı ortaya çıktı.
Il était propriétaire des Clippers et il a été filmé discrètement en train de dire des trucs négatifs sur les Afro-Américains.
Ama meğerse bahsettiği siyahi adam, bildiğimiz, milyarder Magic Johnson'mış!
Mais finalement, le Black dont il parlait, ce n'était nul autre que Magic Johnson, le milliardaire!
Sahada rakiplerini devirme eğitimi almış adama acele ettirilir mi?
N'énerve pas un mec entraîné pour plaquer des malabars.
Mahkemede ne yaptığını tüm çıplaklığıyla anlatmış.
Il leur a dit exactement ce qu'il avait fait.
Sırf kaset çıktı diye de mahkeme kararını değiştiremiyorlar.
On ne peut pas changer une décision de justice à cause d'une vidéo.
Gösteriden sonra internetten bakın. Gerçekten yapmış.
Cherchez après le spectacle, c'est vrai.
Jinekologların "amcık" demesi yasa dışı.
Vous savez que les gynécos n'ont pas le droit de dire "chatte"?
Sadece "vajina" diyebiliyorlar ya da kısımlarını tıbbi olarak zikredebiliyorlar ama doğrudan söyleyemiyorlar, jinekolog kadın olsa bile.
Ils ne peuvent dire que "vagin" et peuvent donner le nom médical de chaque partie, mais jamais ce mot, même si c'est une femme.
"Pekâlâ Bayan Chappelle, rahatlamaya çalışın."
Il lui disait : "Essayez de vous détendre."
Gözyaşları sel olmuyor, Georgia'ya gece yarısı treni kalkmıyor.
Il n'y a pas de traces de larmes ou de train de minuit vers la Géorgie.
Söyle bana amcık, 50 Cent'le o ringde neler yaşadın? "
Chatte, dites-moi ce qui s'est passé sur ce ring avec 50 Cent. "
Herkes bir şeylere kızgın.
Tout le monde s'énerve contre quelque chose.
İnternette götlük yapıyordu ama. Şakalarımı yanlış yorumluyor, üzerimden prim yapmaya çalışıyordu ama aslında...
Mais il disait n'importe quoi et détournait le sens de mes blagues, pour essayer de faire un exemple...
Hasta gibiydi ve endişeli arkadaşları da etrafını sarmıştı, onu kendine getirmeye çalışıyorlardı.
Il avait l'air malade, et ses amis se tenaient autour de lui, inquiets, et essayaient de le ranimer.
Gecenin köründe ot içerdim, o da mutfağın her yerine güzel sandviçler bırakmış olurdu. Herhâlde yiyecektim.
Si je fume de l'herbe en pleine nuit et qu'elle laisse des sandwichs bien emballés dans la cuisine, je vais les manger.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]