Yay traducir francés
27,794 traducción paralela
İlk basın bildirini yayınlama zamanı geldi.
OK. Bon, écoute... Faut sortir un communiqué de presse.
Yani dosyalarımızı Pied Piper klasörüne attığımızda, minik bitlere bölünüp diğer kullanıcı cihazlarının ağı boyunca yayılıyor.
Quand on met nos fichiers dans un dossier Pied Piper, ils se divisent en petits bouts et se répandent dans un réseau d'appareils d'autres utilisateurs?
Arnold o şekilde yarattı ama senin gibi insanlar leke gibi yayılmaya devam ediyor.
Arnold l'a fait ainsi. Et vous venez en masse le souiller.
Mp3, internet yayınları... Eğer güzel ve önemli bir müzik varsa bütün bu yeni teknoloji iyidir.
Les mp3, le streaming, tout type de musique, c'est bien, c'est important.
Double Fantasy albümü 1980 Aralık ayında yayınlandı.
Cet album, Double Fantasy, il est sorti en décembre 1980.
Lennon'un öldürülmesinden haftalar önce yayımlanan bu makalede şunlar yazıyor :
Cet article, qui a été publié quelques semaines avant l'assassinat de Lennon et juste avant ta naissance, il s'intitule :
Bir yere varmayabilir ama ben bunları yayımladığımda başınız ağrıyacaksa bundan memnun olurum.
Certaines choses ne mènent nulle part, mais... si je peux vous embêter un instant, en publiant ces documents, alors je serai déjà ravie.
Biliyorum ama tümörün büyüklüğüne ve sinüslere agresif bir şekilde yayıldığına bakarak- -
Je sais. Mais basé sur la taille de la tumeur et avec quelle agressivité elle a envahie les sinus...
- Vay canına, yayın geri geldi.
Le flux fonctionne à nouveau!
- Evet efendim, yayın kesintisiz.
Oui monsieur, connexion est bonne.
İşler benim için yayılıyor.
Les choses sont plutôt calmes pour moi.
Sistemi atla ve işlem görmemiş yayınları kat kat kontrol etmeye başla.
Vérifie les images brutes. Étage par étage.
Biz de şu maçı izlemeyi düşünüyorduk ama ücretli yayın olduğu için biraz pahalı.
Et bien, on prévoyait d'essayer de voir ce combat, mais c'est en VOD. alors c'est un peu cher.
Bunu her kim yerleştirdiyse, yayını almak için teknik uzmanlığı yetersizmiş bu yüzden her şeyi bu sürücüye depoluyorlarmış bu da görüntüleri almak için defalarca eve girmek zorunda kaldıklarını gösteriyor.
Celui qui a installé ça n'était pas expert en retransmission, donc tout est stocké là-dessus, ce qui signifie qu'il a dû revenir plusieurs fois pour voir l'enregistrement.
Bu arada, polis mesajı yayınlandı.
En attendant, un message a été diffusé.
Başka ne var? Sağ elini kullanan bir yay burcuyum. Çin yemeği severim.
À part ça, je suis sagittaire et droitier, et j'adore bouffer chinois.
Genç bir muhabir olmadan önce en fazla dört ay bu masada otururum. Biraz yayın deneyimim olsun, biraz isim yapayım.
Je dis quatre mois maximum à ce bureau, avant que je ne sois jeune reporter, que je ne gagne de l'expérience à l'antenne, me fasse un nom.
Ele geçirilen hiçbir veri henüz yayınlanmamış.
Aucune des données récupérées n'a été publié.
Çünkü hacker bunların büyük bir medya tarafından yayınlanmasını istiyor.
Parce que le pirate voulait le rapporter à un grand média.
Bu isimleri yayınlarsak, bu sahtekarlara meşruluk kazandırmış oluruz.
Et si nous publions leurs noms, nous donnons à ces dégoûtants poissons de fond légitimité.
Düzinelerce banka ve borç veren kuruluş, National City Mutual bankası dahil bu saldırının şimdiye kadarki gördükleri en büyük veri ihlali olduğuna dair bildiri yayınladılar. - National City Mutual.
Des dizaines d'établissements de crédit, incluant la National City Mutual, ont publié un communiqué disant que c'était la pire brèche qu'ils n'aient jamais vu.
Watergate kadar büyük bir haberi en büyük rakibimin ellerine vererek kendini cesur ve kahraman gibi gördüğünü biliyorum ve Daily Planet bu haberi yayımladığında orada güzel bir mevkiye geleceğini ve nihayetinde senin bu girişkenliğini takdir edeceğimi ve tekrar buraya gelmen için yalvaracağımı düşündüğünü biliyorum.
Je sais que tu te vois comme une héroïne courageuse qui a trouvé une histoire aussi grosse que le Watergate et l'a donnée à mon plus grand adversaire et je sais que tu penses qu'une fois que le Daily Planet sortira l'histoire tu auras un super travail là-bas. et je sais que tu penses qu'au final, j'admirerai ton cran pour m'avoir tenu tête.
National City'nin vatandaşları, ben Cat Grant, Catco Plaza'dan canlı yayındayım.
Citoyens de National City, ici Cat Grant, en direct de Catco Plaza.
İlaç, ilanlar yayın yasağı.
Les médocs, les flyers. Le black-out médiatique. C'était les'70s.
Cat'in kanının ellerinize veya tüm sokağa yayılmasını istemiyorsanız National City Parkı'na gelin hemen.
Viens à National City Park, sinon tu auras le sang de Cat sur les mains. Ou partout dans la rue.
Tüm şehre yayılacak.
Ça irradierait toute la ville.
Dijital yayının aksine TV yayını yapacak kadar eski.
Mais assez vieille pour utiliser une diffusion analogique au lieu de numérique.
Kimsenin ruhu duymadan sinyal dalgaları yayınlayacağım.
Ca se mêlera à l'onde sans que personne ne sache rien.
Demek Supergirl'ün planı bir sembol yayınlamak.
Donc, le plan de Supergirl est d'émettre un symbole...
Konuşmasının televizyonda yayınlanmasını sağlayabilirsem ve sembolünü de cep telefonlarına ve bilgisayarlara gönderebilirsem... Sandığımdan da zekiymişim ben be.
Si je pouvais avoir son discours à la télé et le symbole sur les ordinateurs et téléphones, je suis un plus grand génie que je le pensais.
Peki, neyle karşı karşıyayız?
Contre quoi se bat-on?
Şimdi de 14 masum insanı işkenceyle öldürmekten sorumlu bir adamla karşı karşıyayız.
Nous nous trouvons nez-à-nez avec l'un des responsables de la torture et du meurtre de 14 personnes innocentes.
Mesfelaketi gerçekten viral olarak yayılabilir
♪ Text-tastrophe ♪ ♪ Ca pourrait se répandre comme un virus ♪
Bir açıklama yayınlarsam üzerinden geçer misin?
Si je devais publier une déclaration, la superviseriez-vous?
- Televizyonda yayınlanacak bir törende mi?
- Lors d'un couronnement télévisé?
Tahmin edeyim, güzel ve genç bir kadın ve televizyonda yayınlanmış kısa bir tören sayesinde...
Laisse-moi deviner. Grâce à une belle jeune femme et une cérémonie télévisée...
- Üstlerime danışmadan bunu yayınlayamam.
- Je dois en référer plus haut. - Quoi?
Bana bu editörün gazetende ne yayınlayacağını söylediğini söyledin.
Ce rédacteur en chef vous a dit ce qu'il allait publier dans votre journal.
Anladığımız kadarıyla gazete Albay Townsend'in detaylı bilgilerini verecek. Evliliğinin ve sonrasında gelen boşanmasının detaylarının yanı sıra Kraliyet ailesiyle bağı olan diğer boşanmış insanlar hakkında da bir yazı yayınlayacak.
Nous avons cru comprendre que le journal allait brosser un portrait de Townsend, révéler des détails sur son mariage et divorce ultérieur, ainsi qu'un éditorial sur d'autres divorcés notoires ayant été associés à des membres de la famille royale.
Tek başıma "Carson Daly" izlemek zorunda kaldım ve dedim ki "Kimsenin izlemediği bu program hala yayınlanıyor mu?"
J'ai dû regarder "Carson Daly" toute seule et dire, "Cette série est toujours là?" À personne.
Bundan daha az tasdik bekleyen podcast yayıncıları tanıyorum.
J'ai vu des gens avec des podcats qui recherchaient moins d'approbations.
Öyleyse neden hemen sonrasında beyin yakamayla alakalı film yayınladınız?
Alors pourquoi annoncer un film sur le lavage de cerveau juste après?
Üstüne yayıyorsun iyice...
Tu le recouvre avant d'enfourner
Evet, tekrar yayındayız.
C'est bon, on est revenus au point de départ.
Yayın kesildikten sonra öğrendiğimiz kadarıyla binayı isyancılar ele geçirmiş bu yüzden en kötüsünü tahmin etmiştik.
Aux dernières infos entendues, après la fin des radios, des émeutiers dominaient le bâtiment, alors, naturellement, on a pensé au pire.
Ama şimdi şezlonglara yayılma zamanı değil.
On n'a pas le temps de se reposer sur nos lauriers.
Sanırım ünümüz yayılmış.
On dirait que nous sommes populaire.
O zaman bunu yayımlamamasına değecek bir şey yap.
Puis en faire sa peine de ne pas afficher cela.
Kabak aromalı latte, yaşasın!
"Latte d'épices de citrouille, yay!"
Şu an nasıl bir baskıyla karşı karşıyayım bir fikrin var mı?
Avez-vous une idée du genre de conséquences que que j'affronte là?
Bu benim yayık yaptığım kolum bir de.
C'est mon bras pour battre le beurre.