Yaşamın traducir francés
9,039 traducción paralela
Ölüm yaşamın bir parçası.
La mort, c'est la vie.
Sorumluluk gerektiren mesleklerin birçoğunda olduğu gibi stres ve anksiyete günlük yaşamının bir parçası bu yüzden yatmadan önce reçeteli uyku ilacı alıyor.
Comme beaucoup de professionnels à hautes responsabilités, le stress et l'anxiété font partie de sa routine, alors elle s'est faite prescrire des somnifères.
The NHS, yaşamın sonu planlaması ile ilgili harika şeyler yapıyor.
Eh bien, la NHS produit des résultats formidables en prévision de la mort.
Benim hatamdan dolayı yaşamını yitiren binlerin kanıyla yıkandım.
Je pleure la mort des milliers d'hommes qui sont morts par ma faute.
Bu muhafız sadece 18 yaşında ve tüm yaşamını Zaofu'da geçirmiş.
- Il n'a que 18 ans. Il a passé toute sa vie Zaofu.
Ve yaşamın aynı benzersiz kombinasyonu olduğunu... senin bu kaydedicinde bulduk.
Et cette unique association d'êtres vivants a été trouvé sur ceci... votre dictaphone.
Bilgi, yaşamınızın varlığıdır. Onların da sizin ötenizde, kendilerine has bir yaşamı vardır.
Que tout ce que vous possédez de votre vivant a une vie propre, même après vous...
Ama bir denizci gerçek anlamda denizcilik yaşamını kaldırabildi.
Mais un marin a vraiment embrassé la vie nautique.
Kızımın yaşamının bir parçası olmak istiyorum.
Je veux faire partie de la vie de ma fille.
Sürücü ambulansta yaşamını yitirmiş.
Il est mort dans l'ambulance.
Aaron, bu gemide yaşamın bir parçası da bıraktığımız etkilerdir.
Aaron, une part de la vie sur ce bateau c'est le pacte que nous faisons.
Her yaşamın anlamı var.
Chaque vie est importante!
Önceki yaşamında yakın arkadaştık.
On était bons amis dans ta vie précédente.
Evet, büyük bir an yaşamışsın Wayne.
C'est un beau moment dans ta vie d'adulte, Wayne.
- İş ve yaşamı karıştırmazsın.
Tu ne peux pas mélanger le travail et la vie intime.
Bununla bir gecelik ilişki yaşamış sonra mesajlarına ve aramalarına geri dönüş yapmamış.
Ce mec était juste un coup d'un soir de fait elle n'a pas répondu à ces messages pou une autre partie de jambe en l'air
Dışarı çıkamazsak hasarı onaramayız. O zaman yaşam desteğinin hasarını almak için tek bir yol kalıyor.
Si on ne peut sortir et réparer, il doit y avoir un autre moyen de ménager le système de survie.
Özgüdüm radyofarının tersi rotasına kilitlendi ve seni eve götürene kadar yetecek yaşam desteği var.
C'est programmé sur le signal pour inverser la direction, et il y a juste assez d'air pour te ramener.
- Duyduğuma göre iyi bir yulaf hasatı yaşamışsınız.
J'ai entendu dire que tu as eu une excellente récolte d'avoine.
Pekâlâ, ama sırf Rebecca yaşadığımız şeylerin benzerini yaşamış diye aynısının bizim de başımıza gelecek diye bir şey yok.
D'accord, juste parce que cette Rebecca a traversé quelque chose de semblable à nous ne veut pas dire que cela va nous arriver, ok?
Yani bu tehdit edilen iki kişi Rebecca ve Alistair, 200 yıl önce ne yaşamışlarsa günümüzle hiç bir bağlantısı yok, tamam mı?
Ce qui signifie que quoi que fut la menace sur ces 2 personnes Rebecca et Alistair, c'était il y a plus de 200 ans, et cela n'a absolument rien à voir avec nous, d'accord?
Bu adamların fazla yaşam beklentisi yok.
Ces gars n'ont pas une longue espérance de vie.
Yaşamıi herkes, kadın, çocuk ve erkek artık benim komutamda.
Tous ceux qui ont vécu, homme, femme, et enfant, m'obéissent désormais.
- Bu, uzun süreli sağlıklı yaşam kartın.
Ceci, mon ami, c'est votre ticket pour garder une bonne santé.
Sen, Alison ve kızlar neler yaşamışsınız anlıyorum.
Je sais ce qu'Alison et toi et tes amies avez traversé.
Bence inançla birlikte doğan hatalar ; ... kadınlara davranış şekli, özgürlük yoksunluğu, orta çağ öncesi yaşam tarzı... Bunların hepsi, 21. yüzyıla kadar fanatikler yüzünden geldi.
Je crois que les failles qui naissent avec la foi... le traitement des femmes, le manque de liberté, le mode de vie médiéval... a encore lieu au 21ieme siècle juste à cause de l'influence de fanatiques.
Sanki burada kimse yaşamıyor gibi görünüyor. Annemlerin istediği görüntü de o zaten. Zevkli terk.
J'ai l'impression qu'il pourrait rentrer par la porte n'importe quand.
Bağımsız Yaşam dairen için aldığın ilk şey olduğunu unuttun mu yoksa?
Tu ne te rappelles pas, c'était la première chose que tu voulais acheter pour ton appartement?
Silahsızlandığımızdan beri, Talihsizlik yaşamıyoruz.
Depuis qu'il n'y a plus d'arme, on a passé un an sans décès.
Daha önce karşılaştığım yaşam koçu yada modeller gibi değilsin.
Tu n'es pas le typique coach personnel ou mannequin Que je me fais d'habitude.
-... bir yaşam formu mu sandın sen? - Hayır.
- quand tes couilles te démangent?
Sayısını unutacak kadar çok yaşam.
Tant de vies, que j'ai arrêté de compter.
Ben de arkadaşım Chabley'le aşk yaşamıştım. Her gün Froyoland'de takılırdık, sokağa çıkma yasağını birlikte ihlal etmiştik. 69 yapıp bizi işleten kişiyi...
J'avais l'habitude d'avoir une relation avec mon amie Chabley, a trainer tout les jours a Froyoland, à briser le couvre feu ensemble, à 69'toutes les personnes qui nous emmerdait.
Ama arkanda bıraktığın hayatı yaşamıyorsun artık.
Mais c'est un monde différent que celui que tu as quitté.
En kötüsünü düşünüyorsan ve asla hayal kırıklığı yaşamıyorsun.
Tu t'attends au pire et tu n'es jamais déçu.
Anlaşılan o ki, memurlarımız IP adresinizin bilgisayarınıza kadar izini sürerken büyük zorluk yaşamış.
Nos enquêteurs ont eu du mal à retrouver votre ordinateur à partir de son adresse IP.
Isabel uzunca bir süre yaşam savaşı verdi ve sonunda acı bir şekilde hayatını kaybetti.
Isabel a passé le reste de sa vie à faire des allés-retours à l'hôpital, à souffrir.
Ditch Plains'teki yol çukurlarıyla ilgili bir şeyler yapılmasını söylüyorum sürekli ama onlar " Orada ünlü insan yaşamıyor ki.
Je dis toujours que cette ville devrait faire un truc pour ces nids de poule à Ditch Plains et ils sont genre, "des gens célèbres vivent là-bas?"
Tamam, bir Ibsen değil ama pek çok kişiye göre yaşam hayalara atılmış sert bir tekmeden ibarettir.
Ce n'est pas du Ibsen.
"Alternatif yaşam biçimini" onaylamadıklarını söylemiştin. Senin sorunlu bir eşcinsel genç olduğunu düşünmüştüm.
Parce qu'ils n'approuvaient pas ta vie "alternative", je croyais que tu étais un ado gay tourmenté.
Aşırı stres yaşamışsın.
Vous êtes trop stressé.
Bu binada yaşamıyorsun sen!
Vous n'habitez pas dans l'immeuble.
- Bir kriz daha yaşamıyoruz değil mi?
- Nous n'allons pas avoir une autre crise?
Aptalın tekiyim çünkü bunu daha önce de yaşamıştım.
Je suis idiote parce que j'ai déjà fait ça avant.
Ya da sen belki de tek işlevi içinde yaşadığı canlının enerjisini ve yaşam gücünü emen...
Ou un troisième type qui draine l'énergie et la force vitale de son hôte.
Debbie'nin müziksever arkadaşlarını orada olacağını düşünürsek, daha çok yaşamı kutlama etkinlikleri şeklinde geçecektir.
Après tout avec tout les amis musiciens de Debbie, ce sera plus une célébration de la vie.
Connor'ın yaşam koçluğu işi iyi gitmiyor ve Mimi'nin iltihaplı isiliği var.
Le boulot de prof en bien-être de Connor vient juste de s'effondrer, et Mimi a de l'impétigo.
Ben de yaşamıyorum zaten.
Je n'ai pas 2 noms.
- Hayır, ben... Ne? - Ya burada yaşamıyorsa?
Non, je... quoi, le but était de... et s'il n'habite pas ici?
Yaşam koçuna ihtiyacım yok kuş-kız.
Je n'ai pas besoin d'une coach, l'oiseau.
Ne yazık ki, ilk kurban yaşam mücadelesini kaybetti.
Malheureusement, la 1ère victime n'a pas survécu à ce calvaire.