Ânım traducir francés
79 traducción paralela
İngiltere ile ayrılık ânımızın tamamı ile saygın olması en büyük dileğimiz.
Nous souhaitons que le moment des adieux avec l'Angleterre nous fasse honneur.
Artık bu benim kader ânım.
L'heure de ma destinée a sonné.
Her ânımı, bunu düşünerek geçirmedim mi sanıyorsunuz?
C'est ce que je n'arrête pas de me demander.
Ben hiç yürek falan görmedim, Oprah ânım nerdeydi?
Je n'ai vu aucun coeur, où était mon moment à la Oprah?
Her ânımı dışarıda geçirirdim.
J'ai passé chaque moment que je pouvais dehors.
Avukat isteme ânım geldi mi?
C'est là, que je peux avoir un avocat?
Bu benim konuşma ânım.
C'est mon tour.
Onunla tanıştığımdan beri, onu düşünmeden bir ânım bile geçmiyordu.
Et depuis que je l'ai vue, elle m'obsédait.
Ben de ona, Hemingway'e en yakın ânımızın bir zamanlar oturduğu sandalyeye oturmamız olduğunu söyledim.
Et je lui ai dit que notre seul contact avec Hemingway fut de nous asseoir sur une chaise qu'il avait utilisée.
Ölüm ânımı hatırlasana...
Tu te souviens de ma mort - -
Bu ânın geleceğini biliyordum, bizim inandığımız şeyler aynı değil.
Je savais que ce moment viendrait, nous n " avons pas la même foi.
Bu ânı defalarca planladım.
J'ai tout prévu depuis si longtemps.
İlişki yaşayamayacağımızı biliyorum ama ânı yaşamaya çalışıyorum işte, anlarsınız ya?
Je sais qu'on ne peut pas avoir de liaison, mais j'essaie de profiter de la vie.
Ne kadar tuhaf isimlerimiz var. Sizce de bunun için hayatımızın en önemli ânını beklememiz gerekmez miydi? Ya da hepimiz ismimizin anlamını yaşamalıydık.
Pensez-vous que nous avons été choisis pour un moment de vie extraordinaire, ou maudits par Cain?
Bu hayatımın en tatmin edici ânıydı diyebilirim.
Je n'ai jamais vécu un seul moment aussi pleinement.
Umarım ulu Tanrı sana bu ânı utanç içinde tekrar tekrar yaşatır.
Que Dieu vous accorde assez de temps pour revivre ce moment dans la honte.
Bugün burada kısa süreliğine de olsa günlük koşuşturmadan uzaklaştığımız bir ânı, güzel bir arkadaşlık, dostluk ruhu içinde paylaşıyoruz.
Nous voici réunis loin de notre train-train quotidien,
Bu yüzden kendimi engelledim, ağırdan aldım ve ona bağlandım. Ve doğru ânın gelmesini bekledim.
Finalement, je me suis tu tout en pensant sans cesse à elle et au moment propice où je pourrais lui parler.
Bu ânı, dumanı, arabaları ve lokantaları ve pateni unutalım ve sadece bunu hatırlayalım.
Oubliez un instant, le smog, les v oitures, les restaurants et le roller,
Sevgili Omar, müsaade edin de bu ânın tadını çıkaralım.
Mon cher Omar, profitons de cette heure de clairvoyance.
Havaalanına geldiğinden bu yana seninle bu ânı arzuladım.
J'en ai eu envie dès que je t'ai vue descendre d'avion.
- Bu, hayatımın en önemli ânıydı.
C'était le plus beau moment de ma vie.
Hayır, günün her ânı ne yapacağımı söylemene.
T'entendre me dire ce que je dois faire toutes les deux secondes.
Vega'yı arayacağım. Bakalım Bayan Jasper'ın olay ânında başka yerde olduğu iddiasını doğrulamış mı.
Je demande à Vega de vérifier l'alibi de l'épouse.
Umarım bebeğe ad konulurken herkes bu ânı hatırlar.
J'espère que tout le monde se souviendra de ce moment quand il faudra donner un nom au bébé!
Kırmızı biber kızartırken fırını yaktığım ve kaşlarımın kül olduğu ânı mı?
À la fois où j'ai fait griller des poivrons et me suis brûlé les sourcils?
Bu alkış ânı değil miydi? Ben öyle sanmıştım da.
C'était pas là qu'il fallait applaudir?
Bu ânı dana önce yaşamıştım sanki.
Etrange impression de déjà vu.
Bana yumruk attığın o ânı asla unutmayacağım.
J'ai pas oublié ta droite.
Ben hep hayatımı tam olarak yaşayamadığımı düşünüp kaygılanırım, her imkanı değerlendirmek hiç bir ânı boşa harcamak istemem.
Tu sais, ça m'inquiète de me dire que je ne vis pas ma vie à fond... profitant de chaque possibilité... m'assurant de ne pas perdre une seule seconde du peu de temps que j'ai.
Çıplaklığındaki güzelliğin verdiği büyülenme ve hayranlığı yaşamıştım. Ve o ânın keyfini bir hafta sürebilmek için dünyayı dondurmak istemiştim.
J'étais fasciné et émerveillé par la beauté de sa nudité, et j'ai voulu arrêter la marche du monde pour vivre cet instant pendant une semaine.
Bu ânı daha önce yaşamıştım.
Déja vu.
Ve doğru ânı yakaladım.
Puis j'ai choisi mon moment.
Birinize bir böbrek lazım olacağı ânı sabırsızlıkla bekliyorum.
J'ai hâte que l'un de vous deux ait besoin d'un rein.
Bırakalım da Robert bu güzel ânın tadını çıkarsın.
Laissons donc tous Robert avoir son moment de gloire!
Tüm donanmanın dağılımını hayal edebiliyorum. Ve tek büyük problemim o ânı görememem.
J'ai la position de tous les taxis en tête, et le souci, c'est que...
Her nefeste yarım litre hava tükettiğini düşünürsek ve yavaş nefes aldığını belki dakikada 12 kez nefes alır.Panik ânında bunun iki katı olabilir.
Si on compte 0,5 l par respiration... Pour une respiration calme... 12 respirations par mn. 2 fois plus en cas de panique.
Sanırım, babamın vurulduğu ân hissettiğim şey yalnızlıktı.
Je dirais, sur le moment où mon père se fait tirer dessus, je me rappelle d'avoir ressenti de la solitude.
Düşündüm de yaşadıklarımızdan veya yaşayamadıklarımızdan sonra o ânı özel kılmanın bir yolunu bulmalıyım dedim.
{ \ pos ( 192,230 ) } Je me suis juste dit... { \ pos ( 192,230 ) } qu'après tout ce qui c'était passé, { \ pos ( 192,230 ) } ou ne s'était pas passé... { \ pos ( 192,230 ) } je devrais trouver un moyen pour que ce soit spécial.
Cinayet ânında mı?
Au moment du meurtre?
Hayatımda ilk defa ânı yaşadım.
Pour la première fois de ma vie, je vivais dans le présent.
Bu ânı bizimle paylaştığınız için hepinize şükranlarımı sunarım.
Merci à tous d'être venus.
Ashtoncroft'un çalışma odasında mendil kullandım. Ama ânın heyecanı içinde parmak izi bırakmış olabilirim.
Dans son bureau, j'ai utilisé un mouchoir, mais sait-on jamais.
Günün birinde bana özgürlüğümü geri vermeye karar verirseniz,... şunu bilin ki, yaşadığım her ânı yaptıklarım yüzünden incinen insanların hayatlarını düzeltmek için harcayacağım.
Si un jour vous décidez de me rendre ma liberté, sachez que je passerai chaque jour à essayer de réparer la vie des personnes que j'ai blessées par mes actes.
Aracın raporda bildirilen hızını, çarptığı objeyi, telefonun yeriyle ilgili şartları yeniden oluşturup çarpma ânını defalarca tekrarladım. Cep telefonu bir kez bile bulduğunuz yere, yani yolcu koltuğunun önüne, düşmedi.
J'ai recréé la vitesse de la voiture et simulé la trajectoire et l'emplacement final du téléphone, et pas une seule fois il n'a atterri sur le sol du côté passager, où vous l'avez retrouvé.
Yani bugün hastanede söylediğimiz her şey sadece ânı yaşamakla ilgiliydi... Hepsi yalan mıydı?
Tout ce qu'on a dit à l'hôpital, ce matin, sur... le fait de vivre l'instant présent... c'était du vent?
İncil, Kur'ân ve tüm polis rozetleri üzerine yemin ederim ki yanlış bir şey yapmadım!
Je le jure sur la Bible, le Coran et sur une pile d'insignes de police, j'ai rien fait de mal.
Ben tam anlayamadım, çünkü ânı yaşıyorum.
Moi j'ai pas de recul. Je vis la situation.
Cesar Millan, tamam mı, ânı yaşamaktan konuşuyor.
- Cesar Millan. Oui, Cesar Millan parle de vivre l'instant puisque les chiens vivent ainsi.
Demek istediğim, içinde olduğumuz ve ne geçmişe ne de geleceğe bakmadığımız bir ân var mı hiç?
Y a-t-il un moment où l'on vit vraiment dans le présent... et qu'on ne pense pas au passé ou au futur?
Başka bir ses duyacağım ânı dört gözle bekliyorum kendiminkini duymaktan gına geldi çünkü.
Répondez, j'en ai marre de m'entendre.