English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ Ş ] / Şans

Şans traducir francés

225,873 traducción paralela
Sana özür dilemek için bir şans vereceğim.
Je vais te donner une chance de t'excuser.
Yani, şans eseri, Noel Baba'yı gösteren bir delil buldun mu?
Par chance, vous auriez trouvé une preuve pointant vers... le Père Noël?
Eğer katil Chet ise, bu bizim Bianca'yı yakalamak... için şansımız da olabilir.
Si Chet est le tueur, ça pourrait être notre chance de faire tomber Bianca, aussi.
Bence Chloe, gizli kalmamız için gerçekten güzel bir şans olabilir.
Ce serait une bonne opportunité pour nous d'y aller sous couverture.
Daha önce tanışma şansımız olmamıştı.
On n'a pas eu la chance de se rencontrer. Je sais.
Üzgünüm. Başka şansım yoktu.
Désolée, je n'avais pas le choix.
Ben sadece... Ben sadece baştan başlamak için bir şans istiyorum.
Je veux juste... juste une chance pour tout recommencer.
Ne yazık ki seçim şansımız yok.
J'ai peur que nous n'ayons pas le choix
Şansımı deneyeceğim.
Je vais prendre des risques.
Uçak kazasından kaçınma şansınız olsaydı şansınızı kullanır mıydınız?
Si vous avez la possibilité d'éviter le crash, faites-vous ce choix? Jouez-vous la prudence?
Yoksa uçağa atlayıp şansınızı dener miydiniz?
Ou embarquez-vous pour tenter votre chance?
Bir şans daha vermeliydi.
Il devrait, hein... Il devrait lui donner une chance.
Şansını deneyebilirsin.
Tu devrais te le faire.
Yok, yok sorunumuz Lucifer'in ortadan kayboluşu ve sonrasında hiç bir açıklama olamdan kolunda bir şıllık ile geri gelmesi.
Non, ça serait Lucifer qui disparait, et qui revient sans aucune explication et une bimbo écervelée dans ses bras.
- E yani, adam komple dağılmış durumda.
Sans déc'! Il est complètement chamboulé.
Silahsızdın?
Sans défense?
Büyük yagsız, badem sütlü, sekersiz karamelli latte ve bu sefer vodka olmasın.
Un grand café au lait à l'amande allégé sans sucre un nuage de caramel et sans vodka, cette fois.
Fırından cıkan keklerim, glüten ve sütsüz olmadıgı icin üzgünüm, Debbie.
Je suis désolée que mes petits gâteaux pour la vente ne soient pas sans gluten ni produits laitiers, Debbie.
Bu kadar boş muhabbet yeter
Assez de ce papotage sans intérêt.
Çünkü onunla izinsiz konuştun, Özel bir duruşmaya başvurmak zorundaydım Sadece konuşmak için.
Comme vous lui avez parlé sans autorisation, j'ai dû demander une audience spéciale juste pour l'interroger.
Yararsız.
Sans intérêt.
Doktor izini olmadan lonuşma ayarlamanın bu kadar uzun sürecek olması çok kötü
Dommage que d'organiser un entretien prendrait l'éternité... sans la permission d'un médecin.
Neyse bunu boşver.
Sans importance.
Pantolonun olmadan mı? Tabi ki
Sans ton pantalon, évidemment.
Anne, biraz önce adama elinde parçanın olduğuna dair hiç bir kanıt yokken,... bir çanta dolusu para verdin.
Maman, tu viens de lui donner une mallette pleine d'argent sans la moindre preuve qu'il avait ce dont on a besoin.
Zamanın başından beri, bir şeyleri bensiz halledebildiklerini zannediyordum.
Mais je suppose qu'ils peuvent se débrouiller sans moi pour l'instant.
Muhtemelen, yerde gezinen bir şeyler giyinmiştir.
Sans doute vêtue de quelque chose arraché du sol.
Alınma yok.
Sans vouloir te vexer.
Telefonda ne olduğunu öğrenene kadar onları tutuklayamayız.
On peut pas les arrêter sans avoir vu l'intérieur du téléphone.
Yani... kasıtlı olmadan, bilirsin ya.
Je veux dire... sans faire exprès, vous voyez.
Gereksiz bir düşünceydi.
Des idées sans aucun sens précis.
Yani ne de olsa yönetici olmayan bir krallık orası. Haklı.
Enfin, après tout, c'est un royaume sans dirigeant.
Kendine ait bir dünya yaratmak için Babam olmadan.
Créer un tout nouveau monde, ton propre monde, sans Père.
Hukuk firmasının kayıtlarına bakarsak pek de bir şey olmayacak.
Vu les antécédents de son cabinet, sans doute pas grand-chose.
Benim fikrime göre, bazı yaşamlar önemsizdir,
À mon avis, certaines vies sont sans conséquence,
İniko, finansal kısmı bana danışmadan tamamladı.
Iniko a terminé le financement sans me consulter.
Bir gün, yalnız ve silahsız bir adam çıkıp geldi.
Un jour, un homme s'est présenté seul, sans armes,
O bize sürekli soruyordu.
Quoi? Il nous le demandait sans arrêt.
Ameliyatı yapmazsak bebek daha da hastalanacak.
Sans opération, l'état du bébé va empirer
Kalbinin üzerinde fazladan yük olmadan nasıl atacağını öğrenmesi gerek.
Son coeur doit juste apprendre comment battre sans ce poids en trop.
Çocuklar olmadan yolculuğa çıkamıyorum.
Je ne voyage jamais sans enfant.
Aramızda kimse oturmadan ve gözlerin kapalı değilken.
Sans quelqu'un assis entre nous et tu fermes tes yeux.
Sabitleyip sıkıca sarmak zorunda kalacağız. Elimizde kuvvetli ağrı kesici olmadığı için canın acıyacak.
On va sans doute devoir le remettre en place, puis l'envelopper bien serré, et il n'y a pas de médicament anti-douleur ici donc ça va faire mal.
Bu uçaktaki herkesin hayatını tehlikeye atmadan alçalmamız mümkün değil.
Il n'y a pas moyen de descendre sans mettre les vies de chaque personne dans cet avion, en danger.
Saklanacak bir yer arıyorsun. Yeni birileri muayene olmak istemeden önce beş dakika yalnız kalmak istiyorsun.
Tu cherches un endroit pour te cacher pour avoir 5 minutes seule sans qu'une nouvelle personne te demande une consultation.
Emniyet kemeri olmayan koltukta oturan sen olabilirdin.
Ça aurait pu être toi dans ce siège, sans ceinture de sécurité.
İzin almadan çektiremeyiz.
On ne peut pas. Pas sans consentement.
Liam'i tedavi olmadan eve götürürseniz durumu kötüleşecek.
Si vous ramenez Liam à la maison sans traitement, ça empire. Il pourrait mourir.
Hiçbir nöro cerrah ebeveyn izni olmadan bir çocuğun kafatasını açmaz.
Aucun neurochirurgien ne coupera le crâne d'un enfant sans le consentement parental.
Ebeveynleri olmadan ne yapabiliriz?
Qu'est-ce qu'on peut faire sans les parents?
Son olanlardan sonra, hastanın kafatasını ebeveyn izni olmadan mı açtınız?
Vous avez ouvert le crâne de cet enfant sans que ses parents soient au courant, après ce qu'il s'est passé la dernière fois?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]