English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ B ] / Bir at

Bir at traducir portugués

14,759 traducción paralela
Onu bir at gibi koşturmamı söyleyen sendin.
Merece-o. Foste tu que me disseste para lhe dar rédea solta.
Bu gizemli bir atış olacak, yani doğaçlama yapmalısın.
Pronto. Os ingredientes são o segredo, vais ter que improvisar.
" Ve tam karşımda beyaz bir at vardı, binicisinin adı İnançlı ve Dürüst'tü.
"E ali perante mim estava um cavalo branco, " cujo cavaleiro se chama Justo e Verdadeiro. "
Teyzen bana Inez " i hatırlatıyor. teyze Inez, vahşi bir at,
A sua tia faz-me lembrar a minha tia Inês, um cavalo selvagem.
Altı saatte bir atıyorlar. Yasalar böyle.
Deitam-no fora a cada seis horas.
Bir at arabasıyla buraya gelen büyük büyükbabamdı.
Foi o meu tetaravô que chegou aqui numa carruagem.
Bir at ve iki katırları vardı
Tinha um cavalo e duas mulas...
Bir at arabasıyla Bir at ve iki katırla 6 Eyaleti dolaştı ve sonunda Buraya geldiğinde
Ele chegou aqui numa carruagem com dois cavalos, uma mula e... atravessou 6 estados antes de abrandar o ritmo, e foi assim que ele chegou aqui.
Bir at sikip kanını içmek istiyorum!
Quero comer um cavalo e beber-lhe o sangue depois.
Emma'yla Millard da saatte 12 km. hızındaki bir at arabasında birkaç dakika gerinde olacaklardı.
A Emma e o Millard estariam um pouco atrás com o cavalo a 13.2 quilómetros por hora.
Düzgün bir atış yapmak için tek şansımız sahnenin üstündeki geçitler.
A única hipótese de o abater é de cima, das passarelas.
Temiz bir atış ile yüzde 100. Yüzde 100 demek.
- Se for vista desimpedida, 100 %.
- Kartal, temiz bir atış yapabilir misin?
- Águia, tens um tiro limpo?
Kaç defa yanlış kişinin hapse atıldığını öne süren başka bir polis memurundan telefon aldınız?
Quantas chamadas recebeu de outro polícia a dizer que tinha o homem errado na cadeia?
Peki. Şimdi buraya bir göz atıp Teğmen Lenk'in giriş yaparken imzaladığı yeri gösterir misiniz?
Gostaria que olhasse para aí e me mostrasse onde o Ten.
Mahkemenin kanaatine göre bu suçlamanın jüriye sunulması bir anlamda jürinin, bu dava süresince sunulan kanıtlara değil de ortaya atılan iddialardan akıllarında kalanlara dayanarak boşlukları doldurmasına neden olacaktır.
Apresentar esta acusação ao júri, na opinião do tribunal, convida o júri a "preencher as falhas", se assim quiserem chamar-lhe, daquilo que, de outra forma, possam recordar como alegações sem qualquer base nas provas apresentadas no julgamento.
Her şeyi bir kenara atıp diğer yolu da tercih edebilirim.
Mais vale acabar com tudo, escolher a outra opção.
Şu ortadaki paragrafa bir göz atın.
OK. Leia o parágrafo do meio.
Okuduğunuz hangi kitapta kitabın içerisinde bir kadının yatağa bağlandığı tecavüz edildiği, bıçaklandığı ve ardından cesedinin ateşe atıldığı bir öykü anlatılıyor?
Que livro que tenha lido tinha uma história dessas... de uma mulher acorrentada a uma cama, violada, esfaqueada e o corpo atirado para uma fogueira?
Bir taraftan polis ve Bay Kratz'in Steven Avery aleyhine delil toplamalarına yardım ederken diğer taraftan Brendan'ı riske atıyorlardı.
Estavam a trabalhar para a polícia e a trabalhar para o Sr. Kratz para construir o caso contra o Steven Avery e, ao mesmo tempo, a diminuir as hipóteses do Brendan.
Sadece bir göz atın.
Por favor, veja.
- Kahrolası bir yarış atı değil ki. - Hayır, değil.
- Ele não é um cavalo de corrida.
Zannedersem at, başlamak için kötü bir yer değil.
Mas como não o tens tratado como um ser humano, suponho que um cavalo não seja um mau começo.
Bir yumruk at.
Dá um soco.
Adımı biliyordu, beni onunla bir şeyler atıştırmaya davet etti.
Sabía como me chamava, me pediu uma sandwich.
Bir el atın, çocuklar.
Ajudem-no rapazes. Já está?
Beni dinle olimpiyat takımından atıldıktan bir yıl sonra, Warren Sharp'tan özür dilemeye gittim.
Escuta... um ano depois de ter sido expulso da equipa dos Jogos Olímpicos... voltei para falar com o Warren Sharp para pedir desculpa.
Kutu getirin. Bir kutu daha atıverin.
Ponham uma caixa aqui.
Son atımızı, ayırabileceğim gereçler ve rehberin olacak bir Kızılderiliyle beraber sana vereceğim.
Eu vou-lhe dar o nosso último cavalo com as provisões que eu poder dispensar e um índio para o guiar.
Bugün ulaştığımız bir yerli kabilesi bize kendi kabileleri dışında kimsenin bilmediği bir mağaradan ve üzeri insan ve at resimleriyle kaplı olan devasa bir taştan söz etti.
Hoje, chegamos a uma tribo de índios que nos falaram de uma caverna inteiramente desconhecida para qualquer pessoa fora do seu clã. Um presente. Presente.
O V yakayı yırtıp atınca altından bir V yaka daha çıkar.
Depois faz o mesmo, só que invertido.
Ama sonra, kızın arkadaşı adamı şeftali bir bayanla yemek yediğini görür ama prenses çoktan kaleden atılmıştır.
Mas depois, a amiga dela vê-o a jantar com a vendedora de pêssegos e antes que se dê conta, é expulsa do castelo.
Bir deliğe tıktım ve deliği atıverdim diyelim.
Digamos que o enfiei num buraco e deitei fora o buraco.
Bazı atışlarda dünyanın eğriliğini bile hesaba katmalısın, bir de...
Para alguns tiros, tens de ter em conta a curvatura da Terra...
- At. Yıl içinde bir artmıştır değil.
Não ando de mota há anos.
Hayır, penisin için bir kullan at telefona ihtiyacım yok.
Não preciso de um telemóvel para o teu pénis.
Bir zafer turu at.
Dá uma volta da vitória.
Şu an kafam çok karışık ama bu daha büyük bir konuyu ortaya atıyor ve bence bu konu birlikte olmamamız gerektiği.
Estou muito confusa, mas isto está a realçar um problema maior. E acho que o problema é que não devíamos estar juntos.
Terk edilmiş bir tıbbi atık tesisinde endüstriyel atık yığınının üstünde.
Num complexo abandonado de desper - dícios médicos numa lixeira industrial.
Bir sonraki emre kadar cezalısın.
Voc � fica suspenso at � novas ordens.
David, bunun bir tür Truva atı olmadığını söyle lütfen.
David, por favor diga-me que isto n � o � nenhum tipo de cavalo de Tr � ia.
Yani amaç sahte bir verici kullanarak onu bu römorkörün peşinden tuz düzlüklerine çekmek.
Ent � o, a ideia... � fazer com que ela siga este rebocador... at � aos desertos de sal... usando o transmissor falso a bordo.
Keskin nişancı atışı için sana bir parmak tıklatayım.
Vou estalar os dedos, significa o atirador de elite.
Sonra oradan kazındım ve atıldım anında bir ayakkabının altına yapıştım, o da beni buraya getirdi.
Depois arrancaram-me e deitaram-me fora. Acabei por ficar preso num sapato que me largou aqui.
Ben... 1943'te üstünüze bir bomba atılmış.
Eu não... Uma bomba caiu-lhes em cima em 1943.
Evet, "biz". Mutluluk Müzesi'nde yeni bir mutluluk sergisi var ve görmek için can atıyorum.
Há uma nova exposição de felicidade no Museu da Felicidade e estou mortinho por a ver.
Bir şeyler atıştıralım mı?
'Bora comer qualquer coisa?
- Hayır Bernie, Dave'in kastettiği şey şu. Limanda bir tur at, gitmeye çalıştım ama gidemedim de.
Não, não, não, Bernie, o que o Dave está a tentar dizer, é que, davas uma volta pelo porto, dizias que tentaste sair e não conseguiste.
Bir çeşit at binme kazası.
Uma espécie de acidente ao montar a cavalo.
Neden bu salaklar nehre bir şey atıp takip etmiyorlar?
Porque é que aqueles idiotas não enviam algo pelo rio?
Adama doğru yürürüm, göz temasından kaçınırım yana doğru bir adım atıp adamın gözlerine bakarım ve ardından giderim.
Bem, aproximo-me da pessoa, evito o contacto visual, chego-me para o lado, olho-a nos olhos e depois desapareço.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]