English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ D ] / Deki gibi

Deki gibi traducir portugués

786 traducción paralela
Tıpkı Ritz'deki gibi.
Igualzinho ao Ritz.
Ama benim, Profesör Siletsky'deki gibi bir sakalım yok.
Mas não tenho a barba distinta do Professor Siletsky.
Hiçbir şeyi St. Louis'deki gibi yapamazsın.
Não podemos fazer nada como em St. Louis.
Tıpkı Dave'deki gibi. Bir sürü Yahudi olmayanda da bunlar var.
O Dave também os tem, como uma data de não-judeus.
Burada kendimi Possenhofen'deki gibi azade hissediyorum.
Aqui finalmente sinto-me tão livre como em Possenhofen.
Vogler'deki gibi bir surat yaşlı kadındaki... ve Aman'daki...
Rostos como o de Vogler... e o da velha senhora e o de Aman...
Eğer beni Tiffany'deki gibi hissettirecek bir yer bulabilirsem, o zaman...
Se eu encontrasse um sítio real que me fizesse sentir como o Tiffany's faz...
Aynen Spithead'deki gibi.
Como estão a fazer no Spithead.
Öncelikle Çin'deki gibi, üniversitelerin kapatılması lazım.
Primeiro, fechando as universidades, como na China.
Hemingway'deki gibi.
Como em Hemingway.
Çok zor bir mukavele imzaladık. Bizim işimiz Münih ve Dublin'deki gibi trafik problemini çözmek için metro yapmak.
É uma zona muito difícil... tendo em conta que só queríamos simplesmente resolver um problema do trânsito urbano... construindo um metro subterrâneo como em Munique ou em Dublin.
Muhtemelen termal pınarlardır, aynen Iceland'deki gibi.
Provávelmente são fontes térmicas. - Exactamente como partes da Islândia.
Plan B deki gibi devam ediyor. Kibner ünitesini bekliyoruz.
Prosseguindo como no plano B. Esperando a unidade Kibner.
Eğer şimdi bana silahını TV'deki gibi, yalnız iki parmağınla verebilsen,
Agora, dê-me a sua arma. Segure-a com dois dedos, como na TV.
N-N-I. Christian evet, İncil'deki gibi.
Christian, como na Bíblia.
"Bitti" deki gibi "bitti" mi?
"Acabou" como em "terminar"?
"Güle güle" deki gibi "sıradaki".
"O próximo" como em "adeus".
Gerçekti, TV'deki gibi.
Era verdadeiro, como na TV.
- Üç T ve bir R, "Tattler"'deki gibi.
- Há três "t" e um "r" em "Tattler".
Havada 1932'deki gibi kötü bir ağırlık seziyorum.
Sinto algo de mau no ar, à semelhança de 1932.
Calgary'deki gibi değil ama.
Mas nada é igual ao pôr do sol em Gallípoli.
Tıpkı Hansel ve Gretel'deki gibi.
Sinto-me como Hansel e Gretel.
İsrail'deki gibi yaygın bir fakirlik görmemişsindir. Bir git bak derim.
Não haverá mais pobreza do que em Israel.
Oklahoma City'deki şu leopar gibi.
Como aquele leopardo em Oklahoma City.
Roosevelt ya da Churchill gibi. African Queen'deki o adama bak. Ona deli oluyorum.
Roosevelt, Churchill... aquele da "Rainha Africana"... sou doida por ele.
Bir kadınla bir erkek görüşüyor ve birbirlerinden hoşIanıyorsa, Broadway'deki iki taksi gibi küt diye çarpışmalılar, oturup da şişedeki iki numune gibi birbirilerini analiz etmemeliler.
Quando um homem e uma mulher gostam um do outro, devem juntar-se como dois táxis na Broadway e não analisarem-se um ou outro, como dois espécimes em exposição.
Eh, dediğim gibi ufacık toprağımı sürmekten oldukça mutluydum Birleşik Devletler'deki arkadaşlar beni endişelendirmeye başladıklarında.
Como eu dizia, eu era cultivador no Buckinghamshire, quando aqueles fulanos da ONU começaram a me amolar.
Bakın, o tam da Philly'deki şu adam gibi olacak, biliyorum.
Olha, vai ser como aquele tipo, erm Filadélfia.
Aynı Uvalde'deki eski günler gibi.
Como nos velhos tempos em Uvalde.
Aynen Sanchez'deki dinamit gibi'
Como a dinamite do Sanchez!
Bunun gibi aletler, Galler'deki kömür madenlerinde kullanıldı.
Dispositivos para respiração, como as das minas de Gales.
Türklerin Medine'deki topları gibi.
Canhões como os dos turcos, em Medina.
Tıpkı komünistlerin Kore'deki o tepede bizim etrafımızda dönüp durdukları gibi.
Como os comunistas a girar na colina na Coreia!
- St. Louis'deki oyun gibi mi?
- Como aquele em St. Louis?
Burası Lent'deki bir manastır gibi.
Isto parece um monastério na quaresma.
Bir zamanlar Kentucky'deki bir kadınım gibi :
É como uma mulher que tive no Kentucky :
Veya Chelsea'deki dostlarımızın dediği gibi Coo-Coo Pigeon kardeşler.
Os nossos amigos chamavam-nos as irmãs Cucurucucú Pomba.
Efendim, düşman yakın gibi gözüktüğünden Hawaii'deki Amiral Kimmel'e telefon açmayı öneriyorum.
Como as hostilidades parecem estar iminentes, recomendo que telefone ao Almirante Kimmel no Havaí.
Gördüğün gibi, İsviçre'deki pahalı eğitimin karşılığını alıyorsun.
Como vê, a dispendiosa educação na Suíça não é um desperdício total.
Sizce Nurburgring'deki yarış gibi mi olacak sizin ve Stahler arasındaki gibi?
Será como a Nurburgring, uma corrida entre si e StahIer?
Ama Harlem'deki eski, güzel zamanlar gibi değildi... beyaz para patronlar... iyiydi, Harlem'e beyaz kediler gelirdi... her tarafa Big Bertha saçılırdı.
Mas de certeza que não como os bons tempos de Harlem... quando o dinheiro branco mandava... e os finos gatos brancos vinham a Harlem... atrás da Big Bertha.
Evet, aynı İngiltere'deki kale ziyareti gibi.
Como para visitar o meu castelo em Inglaterra!
"Flying G-Men" deki Bronson gibi.
Como o Bronson no voo da "Squadra Volante".
- Konuşurken, sesin Tom ve Jerry'deki fare gibi çıkıyor.
A tua voz parece a do rato do Tom Jerry.
Aslında geçen sene 2 Mayısta Temsilciler Meclisi'nde söylediğiniz gibi ve 23 Kasımda tekrarlamıştınız ve The Observer'daki makalenizde ve The Daily Mail'deki röportajınızda ve parti programınızda da açıkça bulunuyordu.
Tal como disse no dia 2 de Maio do ano passado e novamente a 23 de Novembro e no seu artigo no Observer e na sua entrevista ao Daily Mail e como o seu manifesto especificou...
Cambridge'deki ilk günümüzde olduğu gibi yine ateşli ve heyecanlı.
O Harold está cá. Intenso como sempre. Como no primeiro dia em Cambridge.
Benim ismim gibi mesela. Micki'deki "i" harfi gibi.
Quer dizer, porque eu chamo-me Micki.
Cezayir'deki Fransızlar Mançurya'daki Japonlar gibi.
Os franceses na Argélia. Os japoneses na Manchúria.
İngiltere'deki herkes gibi o da işsiz, oturuyor.
Está desempregado... como toda a gente em Inglaterra.
Hastings'deki yenilgi gibi.
Só quem esteve na Hastings.
Baldrick, senin beynin aynı, Aberdeen'deki dört kafalı - insan yiyen - mezgit balığı canavarı gibi.
Baldrick, seu cérebro é como o peixe-mostro de quatro cabeças, comedor de homens, de Aberdeen.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]