English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ F ] / Fakat bu

Fakat bu traducir portugués

8,362 traducción paralela
Fakat bu sıralar ona ne oluyor bilmiyorum.
Mas realmente não sei o que se anda a passar com esse homem.
Fakat bu benim için bir fırsat.
Mas é uma oportunidade para mim.
Fakat bu dava bizim.
Mas este caso é nosso.
Beklediğin bu değildi fakat bunu anlayışla karşılıyorum.
Não é o que esperava, e eu compreendo isso.
Fakat bu gizem deryasının içinde eski dostlarımız Yunanca ve Latince de var.
Mas, dentro desse emaranhado de ofuscação, os nossos velhos amigos Grego e Latim.
Arapçam iyidir fakat bu metin bir hâyli karışık.
Sou fluente em Árabe, mas este manuscrito é altamente obscuro.
Bu, haftalardır elimde fakat bu meselesinin sonunu kendimce yazma tatminini yaşamak istedim. Böyle yapacağımı söylemiştim sana da.
Tenho isto há semanas mas queria ter a satisfação de encerrar este assunto à minha maneira, como disse que faria.
Sen dünya mükemmel olsun insanlarındansın fakat bu doğrultuda parmağını bile kıpırdatmayan tiplerdensin.
E tu és do tipo de quem quer que o mundo seja perfeito, mas não estás disposta a mexer um dedo para ajudar na tarefa.
Planladığımızdan uzun sürdü fakat bu sırada yeni iyileştirme kapsüllerini geliştirip sizi tamamen eski hâlinize getirebildik.
Contudo, o tempo que demorámos permitiu-nos desenvolver novos tanques regenerativos, com os quais recuperámos o seu antigo estado!
Birinin hayatını kurtarmak onları kahraman yapabilir fakat bu, bir inşaat ekibini yönetmek için gerekli vasıflara sahip olduğu anlamına gelmez.
Salvar a vida de alguém torna-os uns heróis, mas não os qualifica a gerir uma equipa de construção.
Fakat bu kadın James Pierce'la 30 yıldır evli.
Mas, a mulher foi casada com o James Pierce durante 30 anos.
Fakat bu odada biri Emma Germain'i öldürdü.
Mas alguém nesta sala matou a Emma Germain.
" Fakat bu paralar bir şartla senin,
" Mas sabe que este dinheiro será teu
Fakat bu oyunun bittiği anlamına gelmez.
Mas não significa que seja o fim do jogo.
Fakat bu sabah farklı hissediyordu. "
Mas havia uma coisa diferente nesta manha. "
Tamam. " Hiç kardeşim yoktur fakat bu adamın babası babamın oğludur.
Aqui está. " Não tenho irmãos ou irmãs, mas o pai desse homem é filho do meu pai.
Pekâlâ, muhtemelen benden hiç haz etmediğini hatırlarsın fakat bu işi cidden ben yapmadım.
Muito bem, você... provavelmente lembra-se que não gosta de mim, mas, eu não fiz isto.
Nedimelerim yakında gelir fakat bu gece onlara bakmaya tahammül edemem.
As minhas damas de companhia deviam estar aqui connosco, mas, não conseguirei olhar para elas esta noite.
Başta az bir değişiklik vardı fakat bu genç adama fazlasını borçluydum.
Apena houve uma pequena mudança no princípio, mas eu devia uma ajuda a este jovem.
Belki de, fakat bu insanlaron yaptığı çok daha kötü, çünkü olabileceğini biliyorlardi.
Talvez seja... Mas o que estas pessoas fizeram foi muito pior. Porque sabiam que isto podia acontecer.
fakat bu konuda yardimımı isteme.
Mas não me peças ajuda nisso.
Başka bir adam, masum olmayan, fakat bu suçları işlememiş olan bir adam, ideal bir şüpheliydi.
Outro homem... Não um homem inocente, mas inocente desses crimes... Foi um suspeito de sonho.
Kendime ihanet etmeme etkisi olmuştu, fakat bu etkisini affettim.
Ele influenciou-me para me trair a mim próprio, mas eu perdoei-lhe essa influência.
Fakat bu iki adamım bu sabah büyük oğlun tarafından "şerefsiz" şeklinde hakaret işitmiş.
Exceto que estão aqui dois dos meus homens, que foram atacados esta manhã enquanto compravam donuts pelo seu filho mais velho.
Fakat bu ülkede dayanışma içinde olmalıyız.
Mas o que precisamos neste país é de solidariedade.
- Evet. Fakat bu senin hatan değil hatun.
Mas não é culpa tua, mulher.
Fakat bu ifadenin doğruluğu henüz kanıtlanmadı yani savcılık suç duyurusunda bulunmadan önce araştırmaya devam edecek.
O que não foi provado. Portanto, o Ministério Público vai continuar a investigar, antes de apresentar as acusações.
Fakat kurdun başı belada ve ikimizin de aşkını kurtarmanın tek yolu bu.
Mas o lobo está em sarilhos, e esta é a única maneira de ajudar o que ambos amamos a sobreviver.
Fakat sonra bu okültist heveslimiz... kendini gerçek olayların içinde buldu.
Mas, depois, o ocultista amador deu por si no meio do sobrenatural.
Kıyamete kadar şiirden bahsedebilirim fakat... onun ellerini, bu ellerin içine alamam. Çok solgun ve çirkinler.
Posso recitar poesia até ao fim dos dias, mas não consigo pegar na mão dela com esta mão tão pálida e horrível.
Fakat sanki bu odada daha önce bulunmuşum gibi garip bir his var içimde.
Mas tenho a estranha sensação de que já estive aqui antes.
Fakat hiçbirimiz bu işin ehli değiliz.
Mas não estamos à altura da tarefa.
Fakat o zamanlar bu gücün yol açtığı kontrolsüzlüğün verdiği kaos beni yiyip bitiriyordu.
Ainda assim, por vezes posso ser consumido por caos.
Fakat Washington bu bok gibi.
Mas a Washington gosta dessas merdas.
Bu konuda çok nadir yanılırız fakat...
É raro enganarmo-nos nisso, mas... Sim!
Bu gerçekten hoşuma gidiyor ve içine sıçmak istemiyorum bu durumun eğer sana rahatsızlık falan verdiysem ya da istemediğin bir şey yaptıysam gerçekten üzgünüm. Fakat belki sen de... Bir şeyler?
Mas eu gosto mesmo disto e não quero lixar tudo, e sinto mesmo muito se te fiz sentir incomodada ou fiz alguma coisa que tu não querias fazer... mas talvez tu também... o quisesses?
Bu fuarlardan nefret ediyorum fakat babam zorla katılmamı sağladı.
Odeio estas feiras, mas o meu pai obrigou-me a participar.
Bu işe karışmış olabilecek fakat kaynaktaki şüphe havuzunun bir parçası olmayan tüm çocuklar için Intel'e ihtiyacımız var.
Precisamos de informações de todos os miúdos que possam estar envolvidos, mas de uma fonte que não faça parte do lote de suspeitos.
Bu test dikkatini dağıtıyor. Fakat her seviyede, gelişmekle birlikte, bir sonraki seviyeye çıkabilmen için sana bir hedefe odaklanmanı söylüyor.
O teste distrai-te, mas cada nível, à medida que avanças, diz-te para focares-te num objectivo, antes de passares ao nível seguinte.
Bu kulağa çılgınca gelecek, fakat telefonunda bir uygulama var...
Isto vai parecer estranho mas, mas tens uma aplicação no telefone...
Binlerce download var, fakat şu anda bu yerde, tam olarak 27 tane aktif kullanıcı var.
Há milhares de downloads, mas nesta localização há... - 27 utilizadores activos.
Cut, sikimde değil ya. Berbat bir eş ve anneydi fakat içebilirdi, sikişebilirdi ve bu iki hobi senin zerre ilgini çekmeyecek şeyler olana değin. Belli ki birbiriniz için yaratılmışsınız.
Ela era uma péssima esposa e mãe, mas consegue beber e bailar, e já que esses são os únicos 2 hobbies que sempre mostraram interesse, penso que foram feitos um para o outro.
Tamam, teğmen, Jenna tatmin edici bir bayandı, bu doğru, fakat...
Tenente, a Jenna era uma mulher convincente, é verdade, mas...
Fakat yapabileceğimiz şey, bu salgını nasıl durdurabileceğimiz hakkında elimizdeki her bilgiyi toplamakla başlamak.
Mas o que podemos fazer é apanhar tudo o que sabemos sobre como parar uma epidemia e usar este conhecimento para começar uma.
Tamam, evet. Birkaç gün önce adam kaçırmadan dolayı arandığını duydum. Fakat biliyorsun bu benim suçum değil.
Está bem, eu ouvi sobre seres procurada por rapto, há alguns dias, mas, tu sabes, não é culpa minha.
Fakat inanıyorum ki bu insanlar onu bulmamda yardımcı olabilirler.
Mas acredito que estas pessoas podem ajudar-me a encontrá-lo.
Fakat daha önce bu kadar geniş çapta kullanıldığını görmemiştim.
- Mas nunca o vi ser feito a esta escala. - Ótimo.
Fakat Dahlia bana bu özgürlüğü bile vermedi.
Mas a Dahlia nem sequer me dava essa liberdade.
Daha çok erkek kardeş ve kız kardeş sahibi olmayı her şeyden çok istedim fakat Esther ve Dahlia yüzünden bu dilek benden alındı.
Como eu queria mais irmãos. E uma irmã. Mais do que tudo.
Fakat yalnızca bu seferlik verdiğin dersi tam olarak aldım.
Apesar de que, nesta ocasião, devo dizer que decorei a lição.
Bu ganimet, onun güzel mi güzel ufak prensesiymiş. Fakat ödemiş bedelini kazandığı zaferin.
Mas a vitória chegou com um preço, perda de aliados,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]