Verecegim traducir portugués
12,348 traducción paralela
Size haber vereceğim.
Terá notícias minhas em breve.
Ona ilk aşkım Greta ismini vereceğim. Sağlam, büyük.
Vou chamar-lhe "Greta", como o meu primeiro amor.
Sana bunun için bir hedef vereceğim.
Até te dou um alvo.
Onun işlerini sana vereceğim.
Podes ficar com o caso.
Bu yüzden bir 50,000 dolar da ben vereceğim.
mas não lhe dei ouvidos, por isso eu próprio vou dar mais 50 000 dólares.
Şimdi izin verirsen, Roy'da eline vereceğim.
Com licença. Vou arrasar a tua pontuação no Roy.
İşlerime biraz ara vereceğim.
Estou só a fazer uma pequena pausa.
Çünkü sana Frankenstein hakkında bir sır vereceğim.
Vou dizer-te um segredo sobre o Frankenstein...
- Deniz fenerimi, barınak ve sinyal yollamak için kullanmanıza izin vereceğim öykümü dinlemeniz şartıyla.
Não te distraias. Podem usar o meu farol para enviar o vosso sinal, mas têm de ouvir a minha história.
Kararı ben vereceğim.
- Nenhum, eu faço o telefonema.
Endişe etme. Sana da pay vereceğim.
Não te preocupes, divido contigo.
Mine çiçeğinin etkisi geçtiğinde, seni de unutman için etkileyeceğim ama onun gibi sana da bir ders vereceğim.
Quando a verbena sair do teu organismo, também te vou compelir a esquecer. Mas, tal como a ele, vou deixar-te com uma lição.
Bu işte benimle olursan kazandığım her doların yarısını sana vereceğim.
Se me apoiares, eu dou-te 50 cêntimos por cada dólar que receber.
İşte o zaman sana haplarını vereceğim?
Ok. e... e é aí que te devo dar os comprimidos?
Bilinci yerine gelir gelmez size haber vereceğim.
Assim que ele estiver consciente, avisamo-lo.
"Bana vurmayı keserseniz size istediğinizi vereceğim."
Eu dou-vos qualquer coisa se pararem de me bater.
Hasılattan sana da pay vereceğim.
Vou pô-lo na percentagem da entrada. É justo.
Tamam, içki satışları hariç sana % 10 vereceğim.
Está bem. Dou-lhe 10 % das concessões, sem contar com a venda das bebidas.
Önceden de söylediğim gibi, bir şey olduğunda size haber vereceğim.
Já disse, avisarei assim que souber de algo.
Şimdi sana o kapıdan çıkıp gitmeden için sadece bir şans vereceğim yoksa seni atomlarına ayırırım.
Por isso, dou-te uma oportunidade... Só uma, para saíres por aquela porta, ou eu desfaço-te, átomo por átomo.
Bir kaç kafta dolanacağım, oda servisinden sipariş vereceğim, kötü reality şovları izleyeceğim... bilirsin, benim hayatım.
Vou viver da mala de viagem nas próximas semanas, a pedir serviços de quarto, a ver maus reality shows na TV... É a minha vida.
Seni öldürmeden önce yeşil kankanı öldürmemi izlemene izin vereceğim.
Vou deixá-lo viver para me ver matar o seu amigo Green!
Sen orada duracak ve canını almama izin vereceksin. Herkesin gözü önünde ve acı çekerek. Ben de herkesin yaşamasına izin vereceğim.
Vais ficar aí parado e deixas-me acabar contigo, muito publicamente e muito dolorosamente, e deixarei todos viverem.
Hep, bir gün bunu oğluma vereceğim demiştim.
Sempre disse que um dia daria isto ao meu filho.
Mary Louse'un bana geri döndüğünde vereceğim pasif agresif bir hediyeydi ama bu olmadı yani...
Era um presente passivo-agressivo para quando a Mary Louise voltasse a rastejar para mim, mas isso não aconteceu, portanto...
Yakında bir sonraki dozunu vereceğim.
Vou já aí ter com a tua próxima dose.
Neyse, bu benim vereceğim bir karar değil. Karar bizim.
Mas a decisão não é minha, é nossa.
Özgürlüğünü vereceğim ve seni Regina'dan ve seni incitmek isteyen herkesten koruyacağım.
A tua liberdade. E a minha protecção contra a Regina e quem mais te tentar fazer mal.
O tetiği çekmen için sana tek bir fırsat vereceğim.
Irei dar-te uma oportunidade para premires esse gatilho.
Sana bir şey vereceğim.
Tenho uma coisa para ti.
Buna izin vereceğim ama hani benim ödemem, gümüşüm, tahılım nerede?
Queres ser Rei de Wessex, de acordo. E a minha paga? A minha prata, os meus cereais?
- Küstahlaşıyorsun. İzin vereceğim.
Estás a ser insolente.
Andina'ya da haber vereceğim.
Vou apressar a Andina.
Çünkü karşılığında bir şey vereceğim.
Porque eu tenho algo a negociar.
Gerçeği öğrenmeme engel oldun. Şimdi sana iyiliğinin karşılığını vereceğim.
Tentaste impedir-me de saber a verdade e agora vou devolver o favor.
Bugün biraz ara vereceğim.
Terminei por hoje.
Bana neler döndüğünü anlatmazsan şimdi savcılığa haber vereceğim.
Vou ligar ao procurador se não disser o que está a acontecer.
İpucu vereceğim.
Vou dar-te uma dica.
- Ne yapacağız? - Sana haber vereceğim.
- Então, o que vamos fazer?
TSA ve NYPD'ye acil tahliye biyolojik tehlike ekibimize de hazırlanmaya başlama emri vereceğim.
Vou falar com a TSA e a NYPD para ordenar uma evacuação imediata e vou buscar a nossa equipa de risco biológico para começarmos a vestir-nos.
En kısa sürede paranı vereceğim.
Vou pagar-te logo que possa.
Ama biter bitmez sana haber vereceğim.
Mas serás o primeiro a saber. Ótimo.
Luke hakkında kötü haber vereceğim için üzgünüm.
- O rapaz, Luke, desculpa por trazer más notícias, mas...
Dedektif, en kısa sürede somut bir şey gelişme olursa size şahsen haber vereceğim.
Detective, assim que conseguirmos alguma coisa concreta, vai ser informado. Pessoalmente.
- İstediğinden daha fazlasını sana vereceğim.
Dar-lhe-ei algo que ainda quer mais.
Öngörümle alâkalı en ufak bir ipucu görürsem ilk sana haber vereceğim.
Aviso-te mal detecte pistas que tenham aparecido na minha visão.
Bu yüzden sana ilham vereceğim.
Então, em vez disso, vou inspirar-te.
Tamam, sen kazandın. İstediğini vereceğim.
Este local deixa-me algo claustrofóbico... e um pouco inquieto.
İşte bu size vereceğim dediğim fırsat.
Estou a demonstrar a minha compaixão ao conceder-vos esta hipótese.
Sesi hoparlöre vereceğim, şifren neydi?
Qual é o código?
- Sana parayı vereceğim.
Eu arranjo-lhe o dinheiro.